Translate

28 Haziran 2016 Salı

Ermeni Doğu Lejyonu’ndan Kanlı Noel Sürecine Kıbrıs’ta Ermeni Toplumuna Kesitsel Bir Bakış 1915-1963 - II





Lefkoşa’da Kıbrıslı Türkler ve Ermeniler

Lefkoşa’da ikamet eden ve iş yapan Ermenilerin hemen büyük bir kısmı tıpkı Arap Ahmet Mahallesi’nde (165) oturan Diş Tabibi
Dikran Matosyan, kardeşi pamuk tüccarı Hagop Matosyan, hırdavatçı Aleksander Delyfer ve Ermeni kilisesinin papazları ve piskoposları gibi (166) diğer Ermeniler de ağırlıklı olarak Yediler Mahallesi, adada Osmanlı hâkimiyetinin devam ettiği süreçte Karamanzade Sokağı (167) veya Baf Sokağı olarak bilinen ve daha sonra Ermeni Mahallesi olarak da adlandırılan Viktorya (Şehit Salahi Şevket) Sokağı ve Korkud Efendi Mahallesi’nde yaşamışlardır. Ayrıca Lefkoşa’da Lokmacı Kirkor’dan adını alan
ve bugün KKTC ile GKRY arasında hizmete giren sınır kapısının da bulunduğu “Lokmacı Barikatı” yakınlarındaki Baf Kapısı bölgesi de Ermenilerin yoğun yaşadıkları yerler arasındadır.(168)


1940’lı yıllarda Baf Kapısı bölgesindeki hatıralarını Hizber Hikmetağalar “…3-5 Ermeni ailesinin oturduğu dar bir sokak vardı
ki oradan her geçişimde burnuma taze badem kokusu gelirdi. Kapılarını daima kapalı gördüğüm bu evlerde neler pişirildiğini hep
merak eder dururdum…”(169) diyerek aktarır. Burada pastırmacı, kazancı, kalaycı, bıçakçı, saatçi, tenekeci, velespitçi (bisikletçi), terlikçi, mezeci, lokmacı, lokumcu, ayrıca anason ve kimyon ihracatı yapan büyük bir Ermeni firması, Simca arabalarının Kıbrıs temsilciliği, ICI kimyasal madde fabrikası gibi büyük ticari kuruluşlar yanında Lokmacı Kirkor’dan başka lokma ve şamişi yapan bir başka Ermeni de “yemiş ve gazoz da satan” Sarkis’dir.(170)


Hizber Hikmetağalar buradaki esnaf yanında genel anlamda ada toplumunun ruh halini de “…Rumlar iyi birer sanatkâr ve ticaret adamı oldukları için Ermenileri istemezler ve kıskanırlardı. Ermeniler de bu adada iğreti olduklarına bakmadan Rumları hiç çekemezler ve sevmezlerdi ama kimse de içindeki duyguları ötekine belli etmezdi. Lakin Ermeni olsun, Rum olsun hepsinin de müşterek tarafı Türklere olan husumetleriydi. Hepsi de asırlarca ekmeğini yedikleri Osmanlıya düşmanlıktan bir an geri kalmazlardı…”(171) sözleriyle aktarır.


Lefkoşa’da yaşayan ve burada iş yerleri bulunan Ermenilerin hemen büyük bir kısmı Arap Ahmet Mahallesi ve Korkud Efendi Mahallesi’nde kendilerine ait evlerde yaşamaktadırlar. Bu semtte ayrıca yönetici konumundaki Türkler, yüksek rütbeli devlet memurları, zengin ve varlıklı aileler de yaşamaktadır.(172) Aynı bölgede Osmanlı döneminde de yüksek rütbeli devlet memurları, kadılar ve paşalar Ermenilerle beraber yaşamışlardır. Mariti’nin ifadesiyle “Lefkoşa’da yaşayan Rum ve Ermeni ailelerinin birçok bireyinin buradaki merkezi hükümette çeşitli görevleri vardır.” 


Ayrıca adada Türk döneminin son yıllarına gelindiğinde Lefkoşa’yı ziyaret eden Avusturya Arşidük’ü Louis Salvator da gezi notlarında “Ermeniler her yerde Türklerle kaynaşmıştır.” der. 


Lefkoşa ve Mağusa’daki Ermeniler de genellikle ticaretle uğraşmaktadırlar. (173) Kıbrıs’ın narenciye deposu olarak bilinen Lefke bölgesinde de ticaret hayatı neredeyse tamamıyla Ermenilerin ve bazı Rum tüccarların elindedir. Lefke’deki Arasta’da ticareti Ermenilere kaptırmamak isteyen Enver Şener gibi Türkler de memuriyet hayatını noktaladıktan sonra burada dükkân açarak ticarete başlar. Hayatının sonuna kadar istediği gibi bir para kazanamamış olan Şener’in ticarete Ermeni ve Rumlara rakip olmak isteğiyle atıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Lefkoşa’da Baf Kapısı ile Sarayönü Meydanı arasında yer alan Viktorya Sokağı civarı da 21 Aralık 1963 tarihine kadar Ermeni Mahallesi olarak bilinir.(174)


Lefkoşa’da bilinen döşemeci ustaları arasında en başta gelen ise Türkiye göçmeni olan ve pek çok Kıbrıslı Türk döşemeci de yetiştiren Manug Tarakçıyan, İkinci Dünya Savaşı sürecinde Hitler zulmünden kurtulabilmeyi başararak önce Mısır’a ve oradan da Kıbrıs’a gelen Alman Yahudi’si Rafael Usta ve Viktorya Sokağı (Şehit Salahi Şevket Sokağı)’nda dükkân işeleten ve neredeyse devletin bütün kanepe ve koltuk döşeme işlerini yapan Varşak Boğosyan olur.(175) Yediler Mahallesi olarak bilinen mahalle de Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları yerler arasındadır.(176)


Lefkoşa’da Tophane Mescidi yanında valiz imalatıyla mesleğe başlayan Tarakçıyan burada kendi öğrencisi Nikola Ksenofontos ile ortak olup döşemeciliğe de başlar.(177) Tophane Mahallesi’nde ayrıca tek katlı kerpiç bir evde yaşamakta olan arabacı/yük taşımacısı Sarkis Değirmenciyan, gömlekçi Setrak Bijyan ve oğlu Hamparsun, tam Tophane Mescidi karşısında sarı taştan yapılmış iki katlı evinde oturan Dâhiliye Uzmanı Dr. Tumayan, makinistlik (otomobil tamirciliği) yapan oğlu Onnik ve müzik öğretmeni olan kızı Luise gibi renkli simalar da yaşamaktadır.(178)


Bu arada Lefkoşa’da Ermeniler arasında belki de en fakiri olarak nitelendirilebilecek bir kişi daha söz konusudur; ancak Kıbrıslı Türklerle çok yakın ve sıcak bir ilişki içerisinde olan bu kişi neredeyse ölünceye kadar gerçek kimliğini açıklamaz, Kıbrıslı Türk bir ailenin kızıyla evlenir ve adada yaşayanlar arasında Ermeni olduğu pek bilinmez. Arasta’da Lokmacı Kirkor’la gazozcu Pambakyan’ın dükkânları neredeyse yan yanadır. “Çok hoş bir Türkçe konuşup, mutlaka malını satmayı sağlayan” (179) ayakkabıcı Dellalyan’ın dükkânı da Lokmacı Kirkor’un dükkânının karşısında küçücük bir dükkândır. 


1925 yılında Yunanistan’da doğan ve 1931 Rum ayaklanmasının hemen ardından ailesiyle birlikte Kıbrıs’a gelen Vartan Malyan tanıdığı iki Ermeni esnafı “…Pambakyan’ın gazozlarının tapasında bir pirili (bilye) vardı böyle. Kaktırırdın piriliyi, açılsın da çıksın diye. Kırardık biz o şişeyi, piriliyi alalım içinden. Lokmacı Kirkor çok işlerdi (çalışırdı), gece gündü işlerdi. Dükkânı öyle bir yerdeydi ki gelen geçen lokma alırdı, hem şerbetli biraz, hem hamur işi. Yani hem doyan, hem ziyaret hem ticaret. Ondan biraz yukarı Baf Kapısı’na doğru bir tabak (debbağ) vardı derileri işleyen. Onun oğlu Ayhan aynı okuldaydı benimle. Sağdır o adam, onunla buluştuk. Filme çektiler okul anılarımızı ama o filmi daha göstermediler. …Rum yoktu Viktorya Caddesi’nde. Arasta’da bir tane, iki tane Rum vardı, gerisi Türk ve Ermeni’ydi Arasta’nın. Viktorya’da oturan aynı adamların Arasta’da dükkânları vardı.” (180) diyerek anlatır. 


Bugün bile Baf Kapısı ile Sarayönü Meydanı ve Viktorya (Şehit Salahi Şevket) Sokağı olarak bilinen çevre Ermeni Mahallesi olarak adlandırılmaktadır. Bu bölgedeki Surp Asdvadzadzin Kilisesi, ayrıca ruhani önderlik binası, 1915 Ermeni Anıtı ve Melikyan-Uzunyan Okulu 1964’den bu yana adada bulunan BM denetiminde restore edilmektedir.


Halen Lefkoşa’da Ermenilerin rağbet ettikleri bir diğer mahalle ise Köşklüçiftlik bölgesidir. Bu bölgedeki Ermeni evlerinin kendine has bir mimarisi vardır ve hepsi sarı kesme taşlardan inşa edilmiştir. Kıbrıslı Türklerle her zaman iyi ilişkiler içerisinde bulunan Kıbrıslı Ermenilerden birisi ise Lefkoşa Türk Lisesi müzik öğretmeni ve lisenin bandosunu çalıştıran Vahan Bedelyan Efendi’dir. Ancak adanın dört bir yanında konserler vermek suretiyle ada halkına hoşça vakitler geçirten, Kıbrıslı Türklerin müzik bilgisi ve kültürünü arttıran ve liseli öğrencilere geleceğe yönelik bir “altın bilezik” kazandıran Bedelyan Efendi’nin görevine sudan bir sebeple son verilir; ancak bu duruma tepki gösterenler de olur;(181)


“Bütün talebenin üzerine titrediği bandosunun son zamanlara kadar muallimi bulunan kıymetli müzik hocası Bedelyan Efendi’nin vazifesine niçin birdenbire son verilerek lisenin müziksiz bırakıldığını sorup öğrenmek isteyen sağduyulu talebeye bazı muallimlerin müdürün ağzı ile söyledikleri saçma sapan sözlere içimiz sızlayarak kulak misafiri olduk...”


Vahan Bedelyan’ın öğrencilerine yönelik faaliyetleri sadece öğrencilerden değil, öğretmenlerden de çok büyük takdir alır. (182) Keman sanatçısı Bedelyan’dan ders alanlardan birisi de Vamık Volkan’dır.(183)


“…Kıbrıs’ta doğdum ve 11 yaşındayken keman dersleri almaya başladım. Yıllarca her hafta ders almak için Ermeni keman hocam Monsieur Bedelyan’ın evine gittim. İlk defa kemanla sahneye çıkışım Lefkoşa’daki Ermeni Kilisesi’nde oldu. Ayrıca dedelerimin komşuları da Ermeni’ydi ve Türkçe konuşuyorlardı…”


Öte yandan Bedelyan Efendi’nin okuldan ve okulun bando faaliyetlerinden uzaklaştırılmasının çok farklı bir sebebi vardır ve
bu durum İngiliz idaresinin o dönemde Kıbrıs’ta uygulamaya çalıştığı siyasetle yakından ilgilidir;(184)


“…Lisemizin bir de bandosu vardı. Bu bandonun başkanı hiç görülmedik ölçüde Türk dostu olan Bedelyan Efendi idi. Bu zat bandoya ne kadar Türk marşı var idiyse çalmasını öğretmişti. Bu bando dini bayram sabahlarında Ayasofya Camii meydanında toplanan Türklere bayram namazından sonra marşlar çalardı. Akabinde Sir Münür’ü Evkaf murahhaslığı makamında ziyarete gelen ada valisi ve erkanını İngiliz milli marşı ve İstiklal marşlarımızla karşılardı. O senelerde bir bayramdan birkaç gün evvel İstiklal Marşı çalınmasından sonra camii önünde konser verilmemesi emredildi. Bu emir bandocularca yerine getirilmediği için Ermeni Bedelyan Efendi görevden alındı ve lisemizin Türklük saçan bandosu da lağvedildi...”


Okul bandosu bir yıllık duraklama devresinden sonra tekrar bir araya gelir ve polis bandosu çalışanlarından Zeki Taner yönetiminde çalışmalarına kaldığı yerden tekrar başlar.(185) “İnsanlar o yabancı dili bilmeseler de müsiğin kendilerini yakınlaştıracağına inanan” Bedelyan Efendi ise müzik eğitimine ve çalışmalarına ara vermez ve Kıbrıslı Türklerle yakın ilişkiler çerçevesinde onlara keman dersleri vermeye davam eder.(186) 1914 doğumlu olan ve bütün hayatını Kıbrıslı Türk, Rum ve Ermeni öğrencilere müzik aşkı ve özellikle de keman sevgisini aşılamakla geçiren ve “Kıbrıs Adasının Sihirli Kemanı” olarak adlandırılan Bedelyan ölümünün ardından ilk defa Kıbrıs Türk ve Rum ve Ermeni sanatçıları tarafından 3 Nisan 2014 tarihinde Lefkoşa’da Yeşil Hat (187) üzerinde bulunan Ledra Palas’ta düzenlenen bir törenle anılmıştır. Aynı şekilde Kıbrıs (Rum) Radyosunda Ermenice bir program hazırlayıp sunan ve Melkonyan Enstitüsü’nde de görev yapan Sebuh Abkaryan da 4 Ağustos 2014 tarihinde Lefkoşa’nın Rum kesimindeki evinde hayata gözlerini yumar.(188)


Lefkoşa’nın Arasta bölgesinde ve Bandabuliya’da esnaflık yapanlar arasında ayrıca Hampaçyan gibi demir karyola satıcıları, saat tamircileri ve satıcıları, Melkonyan’dan mezun olmuş pek çok kunduracı ve terzi, su tesisatçıları ve ibrikçiler de bulunmaktadır.(189) Lefkoşa’da Ermenilerin rağbet ettikleri bir diğer mahalle ise Köşklüçiftlik bölgesidir. Köşklüçiftlik ise daha ziyade yerleşim merkezi olarak bilinmektedir ve burada pek fazla işyeri bulunmamaktadır. Ermeni ve Kıbrıs Türk mutfağı neredeyse aynı denecek kadar benzerlik göstermektedir. Yıllarca beraber yaşamış toplulukların birbirlerinden etkilenmemeleri de söz konusu olmadığından özellikle mutfak kültürü şiş kebap, kokoreç, pastırma, farklı turşu çeşitleri, soğuk ve sıcak mezelerde benzerlikler gösterir.(190)


Arasta civarında bulunan hemen hemen bütün Ermeniler ise ticaretle uğraşmaktadırlar. Bunlardan birisi de 1950 Şubat ayında oğluyla birlikte Kıbrıs adasına ilk defa ayakkabı dikiş makinesi getiren Lehonyon Şahinyan isimli Ermeni ustadır.(191) 7 yabancı dil bilen ve oğluyla birlikte açtığı atölyede ayakkabıcılık yapan Şahinyan Arasta’nın içinde bir tanesi sadece altın işiyle uğraşan, diğeri ise hem altın, hem de gümüş işleme yapan iki Ermeni ustanın da atölyeleri bulunmaktadır. Ayrıca belki de çarşının en büyük dükkânlarından birisine sahip olan bezirganlardan birisi de Daduryan ve ailesidir. 


Ancak belki de KKTC bağlamında en ilginç ve kayda değer mesleklerden birisi ise bir Ermeni aile tarafından yapılan lokmacılıktır. Bugün özellikle Ege bölgesinde son derece yaygın olarak yapılan ve özellikle dini bayramlar öncesinde hayır için yapılıp fakir fukaraya dağıtılan lokma da Kıbrıs’a Lokmacı Kirkor isimli bir Ermeni ve ailesi tarafından getirilmiştir. Lefkoşa, Arasta’daki bu küçük lokmacı dükkânı Aralık 1963 tarihine kadar çalışmaya devam etmiştir.(192) Bugün özellikle Ege bölgesinde son derece yaygın olarak yapılan ve özellikle dini bayramlar öncesinde hayır için yapılıp fakir fukaraya dağıtılan lokma da Kıbrıs’a ilk defa bir Ermeni aile tarafından getirilmiştir. Lefkoşa’nın Türk kesiminde halen Arasta olarak adlandırılan çarşının Bandabuliya istikametinde sağ yanında kalan bu küçük lokmacı dükkânı Aralık 1963 tarihine kadar çalışmaya devam eder.(193) Daha sonra Lidra Caddesi üzerinde geçişler kapatılıp bir barikat oluşturulduğundan, burası o tarihten sonra “Lokmacı Barikatı“ olarak isimlendirilecektir;(194)


“...Lokmacı Barikatı’nda, Arasta’da kumaş satan Ermeni tüccarlar vardı. Bize çok güvenirlerdi, biz de onlardan veresiye alışveriş yapardık. 1.5 sene boyunca Rum tarafında İngiliz kantinlerinde çalıştım. Lokmacı Barikatı’ndan daha yukarıda bulunan kantinde beraber çalıştığım Ermeni arkadaşlarım vardı. Ayrıca Türk mahallesinde de Ermeni arkadaşlarım vardı. Türk mahallesinde oturan; ancak Rum bölgesinde çalışan Ermeni arkadaşlarım da vardı. Birinin annesi öğretmendi. Çok iyi insanlardı. Demek ki onlar da korkuyorlardı ki işe korkarak gider gelirdik. Çarşıda çok Ermeni esnaf vardı. Ayakkabılarımızı, kumaş, bez ihtiyacımızı onlardan alırdık. Yoğurtçumuz da bir Ermeni satıcıydı. Komşumuz Sirvat Hanım çok iyi bir hanımdı. Türklerin dini bayramı geldiğinde bizleri ziyaret eder ve hediyeler getirirdi. Annem yıllarca onların yanlarında çalıştı, ütüye giderdi. Sirvat Hanım, annemle bize her zaman hediyeler, babama da sigara yollardı. Tam Türk dostuydular. Annem onların yanında 1960’lara kadar çalıştı. Daha sonra bu Ermeni ailesi de Londra’ya kaçtı.”(195)


Lefkoşa’da insanların rağbet ettiği yerlerden birisi de Ermeni Vahan’ın lokantasıdır ve özellikle öğretmenler tarafından sık sık ziyaret edilmektedir;(196) “…Öğle yemeğimi Büyük Han’ın arkasındaki aşçı Vahan’dan yiyorum. Bu yaşlı Ermeni çok nefis Türkiye yemekleri yapıyor. Lisede görev yapan bekar Türkiyeli öğretmenlerin büyük çoğunluğu da öğle yemeklerini Vahan’da yiyorlar. Bunlarla konuşup tartışıyoruz…”


Trablus’tan getirildiği için Kıbrıs’ta Trablus sabunu olarak bilinen ve daha çok Trablus, Suriye ve Lübnan’dan kalıplar halinde getirilen sabunlar ise özellikle ölü yıkamada kullanılır ve sevap kabul edilir. Yeşil renkli olan ve torbalarla getirildikten sonra
“önge hesabıyla” tartılarak satılan bu sabunlar üzerinde oluşan kireç tabakası temizlendikten sonra kullanılır. Girişimci bir Ermeni olan Kaspariyan tarafından Kıbrıs’ta da imal edilmeye başlayan bu sabunları daha sonra Ermeni ustalardan görerek Türkler de üretmeye başlamışlardır.(197) 


Akdeniz ikliminin hâkim olduğu Kıbrıs adasında köy ve kasaba merkezlerine neredeyse hiç kar yağmaz. Bu konuda tek istisna ise Trodos Dağları olur. Özellikle yazın kavurucu sıcaklarında devlet daireleri de dâhil olmak üzere halkın büyük bir kısmı Trodos’daki yazlık evlerine gitmeyi tercih eder. Kıbrıslı Türklerin ilk defa karşılaştıkları “kar hoşafı” (198) da Ermeniler tarafından adaya getirilmiştir;(199) “...Biz karla pekmezin karıştırılarak kar hoşafı yapıldığını ilk defa onlardan öğrendik.”


Kıbrıs’ta ilk döner tezgâhını açan kişinin de Lefkoşa’da ve hemen Lokmacı barikatı olarak bilinen noktaya çok yakın bir yerde çalışan bir kolu kesik Ermeni Muşeg olduğu bilinmektedir. (200) Kıbrıs’a Kayseri’den bir Ermeni vasıtasıyla geldiği bilinen, dana etinden yapılan (201) ve “but pastırması” olarak da adlandırılan Kayseri pastırması da özellikle Rum ve Ermeni lokantalarında çok rağbet görmüştür. Pastırma yapımı konusunda Kıbrıs’ta ün sahibi olan Ermenilerden birisi de Mırdıç Efendi’dir. (202) 


Lefkoşa’nın önemli Ermeni aileleri arasında Kuyumcuyan Ailesi, ticaretle uğraşan Mudadunyanlar, kunduracılara deri satan Çiçekyan Ailesi gelmektedir. Ticari ve kültürel hayatın dışında sosyal hayatın bir parçası olarak karşılıklı komşuluk ilişkileri, cenaze, baş sağlığı, düğün, nişan, sünnet, bayram gibi özel günlerde karşılıklı ziyaretler yapılır, taziye ve baş sağlığı dilekleri iletilir ve komşular birbirlerine yardımcı ve destek olur;(203)


“...Ermeni komşularımız çok iyi insanlardı, karışır görüşürdük. Komşumuz Viktorya vardı, annesi çok hastaydı ve babası da berberlik yapardı. Viktorya benim mahalleden arkadaşımdı ve bana bir bilezikle bir mont hediye etmişti 1950’li yıllarda. Ayrıca Lefkoşa’nın zenginlerinden Sirvak Hanım ve kocası Gasparyan vardı. Annem Lefkoşa’da onlara temizliğe giderdi. Türk dostuydular ve evlerinde her zaman Türkleri çalıştırırlardı. Sirvat Hanım ile kız kardeşi bitişik evlerde oturuyorlardı. 1963 yılında hadiseler başladığında Rumlar bunlardan silah almak için tehditle para isterler. Evlerine devamlı tehdit mektupları gönderilirdi. Para alamayınca da bu Ermeni ailesi Rumlar tarafından öldürüldü...” 


Öte yandan kaçınılmaz olarak özellikle gençler arasında da duygusal yakınlaşmalar söz konusudur;(204) “Lefkoşa’da şimdiki THY binasının bitişiğinde dükkânları olan iki Ermeni kızı vardı. Ne yapar eder Lefkoşa’ya geldiğimizde alışverişimizi onlardan yapardık. Aileleriyle de tanışırdık ve çok iyi arkadaştık.”


İstisnai durumlar dışında Ermenilerin Kıbrıslı Türklerle evlenmeleri ise söz konusu değildir;(205) “...Lefkoşa’da çiçeği burnunda bir gençken Hisarönü’nde Ermeni Mahallesi’nde birçok Ermeni kız arkadaşımız vardı. Oradaki kızlarla ne kadar yakın olmak istesek de aileler müsaade etmezdi. Hatta samimi bir Türk arkadaşım bir Ermeni kızıyla evlenmek istedi; ancak kızın babası kızını evlatlıktan reddedince bu evlilik gerçekleşemedi...” Vartan Malyan ise Türk kızlarının Ermeni erkeklerle evlenmeleri konusunda böyle bir şey yaşanmadığını belirtirken Ermeni kızlarla Kıbrıslı Türk erkeklerinin evlenmesi konusunda 80 yıllık süreçte 5 örnek yaşandığını ileri sürer.(206)



Mağusa’da Kıbrıslı Türkler ve Ermeniler

Ermenilerin Lefkoşa’dan sonra en yoğun yaşadıkları yer Mağusa’dır. 1360’lı yıllarda yaklaşık 1.500 Ermeni’nin Aziz Sergius (Sourp Sarkis), Azize Barbara (Sourp Barbara) ve Ermenilerin Kıbrıs adasını Arap istilacılara karşı savunmak üzere Kıbrıs’a geldikleri 1360 yılından sonra yapıldığı düşünülen Ganchvor Sourp Asdvadzin (Sourp Mariam Ganchvor/Çağıran Bakire Meryem) olarak bilinen ortaçağ kiliselerinde ibadetlere katıldığı ve çoğunluğunun da Suriye Meydanı olarak bilinen yerde yaşadıkları bilinmektedir.(207) Burada bahsedilen üç Ermeni kilisesinden sadece Ganchvor Sourp Asdvadzin (Sourp Mariam Ganchvor/Çağıran Bakire Meryem) olarak bilinen bir tanesi günümüze kadar gelebilmiştir.


Bu küçük kilise de bir zamanlar “Çağıran (Caller) olarak bilinen manastırın ibadethanesi olarak görev yapmıştır.(208) Buradaki Ermeniler de ekseriyetle esnaftır ve ticaretle uğraşmaktadırlar;(209)


“Mağusa’da fotoğrafçılıkla uğraşan Agopyan isimli bir Ermeni vardı. Kilo ile kumaş satan ve okkacı olarak bilinen Ermeniler vardı. Mükemmel Türkçe konuşurlardı. Çok güzel İstanbul Türkçe’si konuşurlardı. Ayrıca terzilik yapan Garabet Usta vardı. Ermeni terziler, şapkacılar, okkacılar vardı. Okul şapkalarımızı hep onlardan alırdık. Biz Kıbrıslı Türkler olarak hep onlardan alışveriş yapmayı tercih ederdik. Yukarı Maraş’ta da Kirkor isimli son derece esprili, güler yüzlü, cana yakın bir Ermeni vardı. Çarşıdaki Türk esnafla tavla oynamayı çok severdi. Taşları dizdikten sonra illaki bir tanesini kenara koyar veya elinde tutardı. ’Ya Kirkor neden böyle tek taş tutuyorsun?’ diye sorulduğunda da ‘Ya zelzele olursa.’ diye cevap verirdi. Tavla oynamayı çok sevdiğinden oyunun bozulmasını ne olursa olsun hiç istemezdi. Türkiye ve Türklere karşı hiçbir olumsuz düşünceleri yoktu; ancak patırdı gürültü başlayınca (21 Aralık 1963 sonrası) hepsi öbür tarafa geçti.”


Ermenilerle beraber adada yaşayan Kıbrıslı Türklerin ortak düşüncesi ise hiçbir problem, sıkıntı, önyargı ve olumsuz hareketler olmadan huzur içinde yaşadıklarıdır;(210)


“...Mağusa’daki üç fırından ikisi Ermenilere aitti. Ermenilerle Türkler arasında neredeyse hiç problem yoktu. İlkokula gittiğimiz günlerde o albenili küçücük şekercikleri yapanlar Ermeni ustalardı. Türk takımlarıyla maçlar yapan kendi takımları da vardı.”


Mağusa’nın her dönem en zengin, gösterişli ve itibarlı mahallesi olan Maraş ise sadece Ermenilerin değil, Türklerin ve Rumların da gözde ziyaret yerlerindendir; (211)


“...Mağusa’nın rıhtım boyunda gezinmeye; o geniş, vasi ormanlarla, çamlarla kuşatılmış Maraş’ın binlerce portakal, mandalina, leymon ağaçlarıyla süslenmiş hesapsız bahçeler arasındaki yollarda otomobil ile gezmeğe, sayısız rüzgar değirmenlerinin fırıl fırıl döndüklerini, ara sıra ‘çat krak’ sadalarını verdikçe şarıl şarıl akan suların dilnüvaz seslerini dinlemeye ne kadar arzum var! O sükuti, o habide Mağusa’nın etrafındaki semapaye çamlarla Maraş’ın Kalussa denilen yalı boyunda her biri kraliçe heybet ve ihtişamında “beri bado” yapan deniz meleklerinin etrafında tavus kuşu gibi kabaran ve bir kral tavrında dolaşan o hercaileri göreceğim geldi...” 



Diğer Bölgelerde Ermeniler ve Kıbrıslı Türkler

Mağusa ve Lefkoşa dışında diğer kasabalarda da nispeten az sayıda Ermeni yaşamıştır. Ticaretle uğraşan Ermenilerin tarım ve ziraat faaliyetleriyle ise pek bir ilgileri söz konusu değildir. Bu insanların da adanın diğer bölgelerinde olduğu üzere Türklerle ilişkileri son derece iyidir ve herhangi bir problem söz konusu değildir;(212)


“…Ermeniler görgülü ve bilgili insanlardı. Ticaretle uğraşıyorlardı. Türkçeyi iyi bildikleri için Türklerle iyi geçinirlerdi. Çok planlı ve programlı insanlardı…”


 Ermenilerin yaşadıkları bu kasabalardan birisi de adanın su kaynakları en zengin bölgesi olan Lefke’dir;(213)


“...Rumlardan sonra, kasabanın küçük bir Ermeni kolonisi vardı. Bugün sevgili Hüseyin Uskuri’nin çalıştırdığı dükkânın yerinde Lefke’nin en popüler Ermeni’si olan Agop ile ağabeyi Tomas’ın manifaturacı dükkânları vardı. Anneleri Varteni Hanım (beyaz saçlı, ak yüzlü, hep karalar giymiş, ağzı bol altın dişle dolu yaşlı bir kadın) her ikindi giyinir kuşanır, koluna çantasını takarak misafirlik turlarına çıkardı. Genizden gelen bir Doğu Anadolu ağzıyla mükemmel Türkçe konuşurdu. Zaten iş Türkçe’ye geldiğinde Agop’un da bizden farkı yoktu. Yalnız Tomas’ın Lefkoşa’da oturan karısı ve çocukları Lefke’ye geldikleri zaman
farklı bir dil konuştuklarını anımsamaktayım. Artık Ermenice miydi konuştukları lisan, yoksa basbayağı Rumca mı? Orasını bilemem. Atnis Hanım ve Nişan aklımda kalan diğer Ermeniler. Nişan’ın burnunda koca bir şark çıbanı izi vardı ve bundan dolayı ‘Burnu Yenik Ermeni’ diye anılırdı. Yoksa Nişan ile Burnu Yenik iki ayrı kişi miydiler? Sanırım ki bunlar 1915 olaylarında Anadolu’yu terk edip adaya göçmüş bahtsız insanlardı... Ermeniler de bir bakıma Lefke’nin yerlileriydiler...” 


Lefke’de özellikle CMC (Cyprus Mining Corporation) çok uluslu maden işletmelerinde çalışan farklı ülkelere mensup insanlar yanında bu insanlara hizmet etmeye çalışan bakkal, doktor, ebe, kasap, manifaturacı gibi kimseler de vardır. CMC’ye ait anaokulunda Dr. Stoar’ın polikliniği bulunmaktadır. Dr. Stoar’a yardımcı olanlar ise Lefkeli “Ayten Teyze” (214) ile Armen isimli bir Ermenidir. Böylece Türkler, Ermeniler ve Rumların yanı sıra Lefke’de bulunan maden ocağında görevli Amerikalılar ve İngilizlerle birkaç Alman ailesinin de katılmasıyla kasaba sokakları tam manasıyla “Babil Kulesi” halini alır.(215) Lefke’de özellikle CMC (Cyprus Mining Corporation) maden işletmesinde çalışan Türkler ve Ermeniler de vardır. Genellikle ticaretle uğraşan Ermeniler, Lefke’de de aynı işle meşguldürler;(216)





“...Zamanın en ünlü mağazası Himonidis’inkiydi. Himonidis’ten sonra en çok çalışan kumaş mağazası Agop ve Tomas’ınki olmalıydı. Tomas çok sevimli biri değildi, ama bu iki Ermeni kardeşten Agop, Lefke’nin güllerinden biriydi. Müthiş şakacı, devamlı güler yüzlü, dazlak bir adamdı. Babalarını anımsamam. Anneleri Varteni Teyze de Agop kadar sevimli bir insan olup hanımların öğleden sonrası toplantılarının vazgeçilmezleri arasındaydı. Tomas’ı bilmem ama Agop, Kıbrıs’ta yaşayamadı, Londra’ya göçtü. Orada da Lefkelilerle düşüp kalktığını işitiyorum.”


Lefke’de Ermeniler, Türklerle sosyal ve kültürel ilişki içinde olduklarından Lefke halk edebiyatı çerçevesinde “Lefke Sayıklamaları” isimli şiirde olduğu üzere bu Ermenilerle ilgili pek çok örnek vardır. (217) Bugün Kıbrıs Rum kesiminde kalan Lefkara köyünde ise Osmanlı döneminin Hazine müsteşarlarından Yahya Efendi ve ailesi yaşamıştır. (218) Nevard ve Azadui isimli iki kızı ve Agop isimli bir oğlu olan Yahya Efendi ve ailesi kırtasiyecilik ve fotoğrafçılık yapmıştır. Baba Yahya Efendi burada kırtasiye işiyle uğraşırken, oğlu Agop ve kızları da fotoğrafçılık yapmaktadır. Daha önce fotoğraf çektirmek için Larnaka veya Limasol’daki Ermeni fotoğrafçılara giden Türkler, böylece köydeki hizmetten yararlanmaya başlar. Lefkara’da bulunan bir başka aile ise tenekecilik ve kalaycılık yapan Garabet ailesidir. (219) Baba Garabet’in en güzel özelliği yanına Türk çıraklar alarak onları da birer kalaycı ustası olarak yetiştirmesidir. 1960’lı yıllarda adadan ayrılan bu ailelerin arkasından bugün bile Yahya Efendi ve ailesinden kalan iki söz hatırlardadır;(220) “Âlimle konuşmak altın incidir. Cahille konuşmak can incitir.”


Lefkara’daki bir başka aile ise tenekecilik ve kalaycılık yapmış olan Garabet ailesidir. Baba Garabet’in en güzel özelliği yanına Türk çıraklar alarak onları da birer kalaycı ustası olarak yetiştirmesidir. (221) Bu esnaf Ermeniler dışında adanın hemen her yerinde olduğu üzere Larnaka ve Limasol’da da esnaflık yapan, özellikle fotoğrafçılıkla uğraşan Ermeni esnaflar bulunmaktadır. Adanın belki de 1963 öncesi en karışık ve çok uluslu kasabası ise Girne’dir. Rumlar, Türkler, İngilizler, Ermeniler yanında ayrıca Maronitler de çoğunlukla bu bölgede yaşamıştır.(222) Girne’de de Türklerle beraber iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yaşayan Ermenilerin sayısı az da olsa 21 Aralık 1963 tarihine kadar yaşanan bir süreç söz konusudur. Limasol ise Kıbrıs’ın ikinci büyük şehri olmasına rağmen çok fazla Ermeni bulunmamıştır. 


Bugün itibarıyla Limasol’da 250 civarında Ermeni vardır. Larnaka’daki Sourp Stephanos (St. Stephanos/ Aziz Stefan) Kilisesi ise 1909 Adana olaylarının anısına aynı yıl açılmış ve hizmete girmiştir. 1939 yılında Limasol’da St. George Ermeni Kilisesi faaliyete başlamıştır.(223) Burada Sourp Kevork Kilisesi’ne ait 1951 yılında açılmış bir okul vardır. Söz konusu kilise ise 1939 yılında hizmete girmiştir. Nüfusun azlığı nedeniyle gerek kilisede, gerekse okulda görevli olanlar Limasol ve Larnaka’da da görev yapar. Özellikle İkinci Dünya Savaşı dönemi ve sonrasında Larnaka’da da Türkler açısından durum diğer merkezlerden pek farklı değildir. Otelcilik, matbaacılık, ticaret Ermenilerde ve Rumlardayken; helvacılık, kösecilik, sebzecilik, enginarcılık, kazancılık ve balıkçılık ise Türklerdedir. (224) Larnaka’da Türk eczacı ve doktor bulunmazken sinema ve tiyatro ise Rumlara aittir. Bölgenin en büyük sanayi tesisi konumundaki düğme fabrikası ise bir Ermeni tüccara aittir.(225)


Bu arada Kıbrıs’la ilgili ilginç ve kayda değer bir nokta ise, dış görünüşte İslamiyeti kabul etmiş görünen ancak kendi aralarında ve gizlice Hristiyanlık inancını ve ibadet şekillerini, bu inanca bağlı olarak örf ve adetleriyle birlikte yaşatmaya çalışan ve “gizli Hristiyanlar” olarak adlandırılan Linobambakilerdir. Anadolu’da “Kurumlular, Stavriotiler ve Hamşunlular” olarak ortaya çıkan bu gizli Hristiyanlardan Hamşunluların her ne kadar doğrudan bağlantısı olmamakla beraber Platani (Bladan) köyünde yaşayan ve Ermeni oldukları bilinen Linobambakilerle ortak pek çok yanları bulunmaktadır.(226) Gizli Ermeniler olarak da adlandırılan bu insanlar Ermenilere has bütün ibadet şekillerini, örf ve adetlerini aynen yaşatmaya çalışırlar. Ermeni asıllıların yaşadığı Platani (Bladan) köyü adadaki tek Linobambaki köyü olarak bilinmekte ve bu köyde 1963 yılına kadar yaşayan Karabet soyadlı bir Türk ailesinden söz edilmektedir.

Larnaka’da da Türkler açısından durum diğer merkezlerden pek farklı değildir. “Otelcilik, matbaacılık, ticaret” Ermenilerde ve Rumlardayken; helvacılık, kösecilik, sebzecilik, enginarcılık, kazancılık ve balıkçılık ise Türklerdedir. (227) Bölgenin en büyük sanayi tesisi olan düğme fabrikası ise bir Ermeni’ye aittir.(228) Larnaka’da bulunan Amerikan Akademisi, Türk ve Ermeni öğrencileri yakınlaştıran bir okul olur.(229)



Spor Faaliyetlerinde Kıbrıslı Türkler ve Ermeniler

Kıbrıs’a futbolu ilk olarak İngiliz askerleri getirmesine ve İngiliz okulları vasıtasıyla bu spor yaygınlaşmasına ve ilk Rum futbol kulübü Neos Eonas Trikomu 1900 yılında kurulmasına rağmen Kıbrıs’ta ilk Türk spor kulübü 1910 yılında kurulan Lefkoşa Türk Futbol Ocağı isimli kulüptür. Daha sonra bunu Mağusa, Baf, Lefkoşa ve Limasol’da kurulan Türk spor kulüpleri takip eder. Lefkoşa Türk Futbol Ocağı’nın Rum, Ermeni ve İngilizlerden oluşan bir karma takıma karşı yaptığı ilk maç ise 1916 tarihlidir. 1910 yılında kurulan Lefkoşa Türk Futbol Ocağı; Rum, Ermeni ve İngilizlerden oluşan bir karma takıma karşı ilk maçını 1916 yılında yapmıştır.


Kıbrıs Futbol Federasyonu’nun kuruluşundan önce ise Rum ve Türk takımları arasında futbol maçları yapılmaktadır. Lefkoşa’da bayram dönemlerinde hisarların çevrelediği bölgede yapılan maçlar Kıbrıslılar için tam bir şenlik havasında geçer. 1934 yılında kurulan Kıbrıs Futbol Federasyonu Kipriaki Omospondia Bodosferu (KOB)‘da Lefkoşa’dan Apoel (230), Trust, Olimpiakos ve Lefkoşa Türk Spor Kulübü ile Limasol’dan Ael ve Aris, Larnaka’dan Epa ve Mağusa’dan Anorthosis takımlarının katılımıyla oluşturulmuştur. Bu tarihten sonra Ael ve Epa kulüplerinde Türk ve Ermeni futbolcular da beraber oynamaya başlamıştır. Örneğin 1938 yılında yapılan futbol turnuvalarında Türk Lisesi, Larnaka Rum Lisesi, Amerikan Akademi yanında Melkonyan ve Samuel Ermeni Mektebi müesseseleri de bulunmaktadır.(231) 


Adada Türklerle Ermeniler arasındaki dostluk ilişkilerine öteden beri tepki gösteren Rumlar ise bu futbol turnuvalarından birisinde Ermeni takımı Kayzak’ın şampiyon olmasından hemen sonra Ermeni tüccarlara karşı ticari ambargo uygulamaya başlamıştır. Bunun sonucunda da Kayzak takımı faaliyetlerine son vermek zorunda kalmıştır.(232) 


1946-1947 sezonundan itibaren ise ilk Ermeni futbol takımı olan 1934 kuruluş tarihli Ayma (233) Ermeni takımı da lige dâhil edilmiştir.(234) Spor karşılaşmalarında Kıbrıslı Türklerle Ermeniler arasında bir dayanışma söz konusudur. Sosyal hayatta ortaya çıkan Türklerle Ermenilerin birbirlerine yakın davranışları böylece hayatın her alanında kendisini gösterir. Ermeniler genellikle Çetinkaya ve Yenicami gibi Türk takımlarını desteklerken, Türkler de Rum takımlarına karşı Ermeni takımlarını destekler.(235)


Böylece futbol liginde Türk, Rum ve Ermeni takımları ilk defa temsil edilmeye başlanır. Aynı yıl ligde temsil edilen takım sayısı beş olmuştur. Ayma futbol takımı bir sonraki yıl sekiz takımlı ligi 6. sırada bitirirken Lefkoşa Türk Spor Kulübü ise sonuncu durumdadır.1949-1950 sezonunda Ayma Ermeni takımı ligi sonuncu kapatırken Türk takımı ise 6. sıradadır. (236) Bu dönemin Ermeniler ve Türkler açısından en kayda değer olayı ise Mayıs 1950 tarihinde Beyrut’a giden Lefkoşa futbol karmasının (2-2) ve (1-1) biten iki maç yapmasıdır. Kafilede beş Türk futbolcu bulunmaktadır.(237) Öte yandan Ermeni, Rum ve Türk futbolculardan oluşan Kıbrıs Karması’nın yaptığı ilk ve son yurtdışı karşılaşması ise İsrail’de gerçekleşmiştir. Bu arada Çetinkaya da İsrail’e gitme hazırlığı yapan Kıbrıs karmasıyla 3 Mart 1954 tarihinde yapılan maçı (4-1) kazanmıştır. 7 Mart 1954 günü Kıbrıs’a gelen İsrail milli takımı ise Türkiye Futbol Federasyonu hakemlerinden Faik Gökay’ın yönettiği maçta Kıbrıs Karması’nı (5-1) yenmiştir. 10 Mart 1954 tarihinde yapılan maçı da İsrail (3-2) kazanır.(238) 


4-9 Mayıs 1954 tarihinde İsrail’e giden Kıbrıs karmasında beş Türk futbolcu yanında Apoel’den Şandri, Lello, Anastasiades, Nikui, Epa’dan Aram, Omonia’dan Psillo Pezoporikos’tan Daki, Anorthosis’ten (239) Mancallo, Koço, Şaylo ve Ayma’dan Sarkiz olmak üzere Rum ve Ermeni futbolcular da bulunmaktadır. 6 Mayıs 1954 günü yapılan Kıbrıs-İsrail B milli maçı ise (2-2) sona ermiş hemen iki gün sonra yapılan maçı ise İsrail (2-1) kazanmıştır.(240)




Kıbrıs Cumhuriyeti Döneminde Kıbrıslı Türkler ve Ermeniler

1 Nisan 1955 tarihinde başlayan Rum EOKA saldırıları döneminde bazı Ermeniler yaşanılanlardan ve EOKA saldırılarının ortaya çıkarttığı kargaşa ortamından ve istikrarsızlıklardan etkilenerek başta ABD, İngiltere ve Avustralya olmak üzere farklı ülkelere göç etmişlerdir. Bu göç hareketinde 1945 sonrasında Avrupa’dan İsrail’e (o dönemki Filistin) gitmeye çalışan Yahudilerin İngiltere tarafından yaklaşık 3 yıl boyunca zorla adada toplama kamplarında tutulmasının da etkisi vardır.(241) Burada bahsedilmesi gereken önemli bir husus ise Ermenilerin bir kısmının 1950’li yıllarda Yunanistan’ın kışkırtmasıyla adada yapılan self-determinasyona yönelik girişimleri desteklemesi, 2 Kıbrıslı Ermeni’nin EOKA için bomba yapımında gönüllü olarak çalışması ve 3-4 tanesinin de EOKA’nın Türklere yönelik silahlı tedhiş eylemlerinde bulunan dağ kadrolarında görev almasıdır.(242) 


Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edildiğinde adada 3.628 Ermeni yaşamaktadır.(243) Lefkoşa merkezli Ermeni Kilisesi’ne bağlı olarak yaşayan Ermenilere Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası ve kanunlar da kendi dini hayatlarını düzenleme, evlenme ve boşanmalar gibi sosyal statüyle ilgili faaliyetleri yapma hakkı, ayrıca kiliselerin, okulların ve kilisenin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların kuralları, sahiplenilmesi ve yönetilmesi ve moral değerlerin korunması hakkı, kendi sosyal, sportif ve kültürel faaliyetlerini gerçekleştirme hakkı yanında kilisenin sahibi olduğu tesislerde, kiliselerde ve dini okullarda hükümetten alacakları yardım ve destekle kendi dini ve kültürel geleneklerine uygun olarak eğitim hayatlarını yürütme hakkı tanımış durumdadır.(244) Burada sözü edilen bütün haklar Kıbrıs Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı tarafından ilgili kanunlara ve anayasaya göre düzenlenmektedir. Bunun tek istisnası ise 1931 yılında Rumların başlattığı isyan hareketi sonrasında İngiltere tarafından da uygulanan ve 1960’da da devam ettirilen Temel Eğitim Yasası olacaktır.


Anadolu coğrafyasında da olduğu üzere Ermeniler ticarete olan yatkınlıkları ve toplumla kaynaşmalarının ardından o tarihte yaklaşık 107.500 nüfuslu Kıbrıs Türk toplumunun ödediği verginin 3/1’i kadar vergi ödemektedirler. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na göre adadaki toplum “Rum ve Türk” olarak gösterilmekte ve bu kapsamda Ermeniler de “doğal olarak” (245) Kıbrıs Rum toplumunun bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu Ermenilerden 2.500’ü Lefkoşa’da, 800’ü Larnaka’da, 250’si Mağusa’da, geriye kalanlar da köylerde yaşamaktadırlar. Esasında 1950-1960 döneminde adada yaşayan pek çok Ermeni belirsizlikler nedeniyle Kıbrıs’tan ayrılmaya ve farklı ülkelere göç etmeye başlamışlardır.


Öte yandan Kıbrıs’taki Ermeni toplumu kendilerine gelenekler, uluslararası uygulamalar ve anayasayla verilmiş haklar çerçevesinde her türlü dini, ailevi ve sosyal faaliyetlerinde, kiliseler, okullar ve kilise tarafından işletilen çeşitli mülkiyetin kullanım hakları, her türlü spor, sosyal ve kültürel faaliyet bağlamında serbest davranma hakkına sahiptirler. Özellikle evlilik, boşanma, doğum, eğitim konularında herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin kurulmasının ardından Maronitler, Latinler (Fransızlar ve Venedikliler) ve Ermeniler dini gruplar olarak kabul edilir ve Türk veya Rum kesimlerinden birine ait olmaları konusunda bir referandum yapılır. 1.077 Kıbrıslı Ermeni bu referandum sonrasında Rumlar lehine oy kullanırken, 5 Ermeni de Türkler lehine oy kullanır.(246)


Böylece Kıbrıs’taki Ermeni cemaati, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesinin 3. Bendine uygun olarak kendilerine verilen hakkı kullanır ve Rum cemaatine ilhak ederler. Ermenilerin büyük bir kısmının tüccar ve sanatkâr olmaları, iş yerlerinin neredeyse tamamının Rum tarafında bulunması ve Türklere karşı girişilen Rum saldırılarından etkilenmek istememeleri Rum bölgesine göç hareketini hızlandırır. Buna rağmen 6-7 aile Lefkoşa’nın Türk tarafında kalıp burada yaşamayı tercih eder. (247) Bu Ermeni aileleri Posta Sokak.No.3’te yalnız başına oturan ve Türk Cemaat Meclisi İaşe ve Malzeme Dairesi’nin yardımlarıyla yaşayan 60 yaşındaki Bayan Viktorya Kamuyan, Kamil Paşa Sokak. No.12’de yalnız başına yaşayan 75 yaşındaki Bayan Annik Sahinyan, Tanzimat Sokak. No.15’te oturan 65 yaşındaki Bay Arşak Nalbantyan, 60 yaşındaki Bayan Arşak Nalbantyan, Agâh Efendi Sokak.No.20’de oturan ve Türk Cemaat Meclisi İaşe ve Malzeme Dairesi’nin yardımlarıyla yaşayan 63 yaşındaki Bay Artin Kirkor, 60 yaşındaki Bayan Artin Kirkor, Köşklüçiftlik’te oturan emekli devlet memuru Bay Nişan Nisanyan, Laleli Cami Sokak, No.2’de oturan Bay Lüskan Kabriel, Bay Artin İdoyan ve Bayan Artin İdoyan’dan oluşmaktadır. (248) Nişan Nişanyan haricindeki bütün Ermeniler Kıbrıslı Türklerin yardımlarıyla ayakta durmaktadırlar. 


Bayan Arşak Nalbantyan doğup büyüdüğü evden ayrılmamasının sebebini “Türkler bana kendi boğazlarından kestikleri yiyeceği veriyorlar. Eski defterleri karıştırarak geçmişte olan müessif hadiseleri tekrarlamaya ne lüzum var? Bütün bunlar tehdit ve baskı neticesidir.” (249) der. Aynı bölgeden göç eden Ermeniler ise Kohonig Shohiniyan, Katherina Bohdjalian ve 2 oğlu, Garabet Medazounian ve ailesi, Haig Agaduryan ve ailesi, Mıgırdıç Bulyan ve Vahan Muradyan’dır. 


Göçmen Bürosu kayıtlarına göre 1960-1963 döneminde Ermeni nüfusunun yaklaşık %27’si olan yaklaşık 1.000 Ermeni göç eder. 22 Haziran 1962 tarihli Nacak Gazetesi ise Kıbrıs adasında yaşayan Ermeni cemaatine bağlı Ermeni vatandaşların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından hiç de küçümsenmeyecek oranlarda ada dışına göç ettiklerini bildirmektedir. Gazetenin haberine göre son olarak 500 kadar Ermeni de Ermenistan’a göç etmek üzere hazırlık yapmaktadır ve Gazetelere de bu Ermenilerin verdikleri satılık ev ilanları yansımaktadır. Nacak Gazetesi muhabirinin kendisiyle yaptığı röportajda bir Ermeni ileri geleni “Ermeniler her ne kadar da Rum cemaati listesine dâhil olmuşlarsa da çarşıda kendilerine karşı Rumlar tarafından sinsi bir boykot devam ettirilmektedir. Gelir azalmakta, Rumlarla Ermenilerin karşılıklı münasebetleri gerginleşmektedir.” (250) der ve aynı durumdan sıkıntı yaşayan Kıbrıs Türkleriyle ilgili olarak da “Sakın adımı yazmayın. Haberi bile tekzip etmek zorunda kalabiliriz. Kıbrıs’a acıyoruz doğrusu” (251) der. 


Olayların patlak verdiği ilk günlerde ise 160 Ermeni bulundukları mahalleleri terk eder ve başka yerlere göç eder.Kıbrıs Ermeni Kilisesi ise bu dönemde Lefkoşa’nın Türk bölgesinden ayrılan Ermeni ailelerin sayısını 300 olarak vermektedir. Bu aileler yanında ayrıca kilise görevlileri, din adamları, okullar ve çeşitli kulüplerin yöneticileri de göç etmek zorunda kalırlar. Orta halli ve fakir insanlar olan bu Ermeniler arasında geçimini el emeğiyle karşılayan pek çok sanatkâr da bulunmaktadır.


Kilise bu Ermenilerin geride bıraktıkları taşınmaz mal varlığının değerini 1964 yılı itibarıyla 1.5 milyon İngiliz sterlini olarak vermektedir. (252) Ada dışına göç etmeyi tercih eden ve büyük bir kısmı orta halli ve fakir insanlardan oluşan Ermeniler ise Lefkoşa’daki Rus Büyükelçiliği’nin devreye girmesi sonrasında her seferinde 500-600 kişi taşıma kapasitesi olan 2 Rus gemisi ile yaklaşık 1.000-1.200 kişi Ermenistan’a gider. (253) Ada dışına giden bu Ermeniler arasında bazı sanatkârlar da bulunmaktadır. Daha sonraki dönemde de yaklaşık 200 Ermeni ailesi Kıbrıs’tan ayrılır ve özellikle Lübnan, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Suriye başta olmak üzere farklı ülkelere göç eder. Olayların durulması sonrasında ada dışına göç eden bazı Ermeniler Kıbrıs’a dönmelerine rağmen memur statüsünde olanlarla hükümet mekanizmalarında görev yapanların bu görevlerine kaldıkları yerden devam etmelerine müsaade edilmediğinden bu insanlar tekrar ada dışına göçebilecek maddi kaynak buluncaya kadar perişan bir vaziyette ortalıkta kalır. (254) Sokaklarda yatıp kalkan bu Ermeniler dışında bazıları da İngiliz üslerinde “sığıntı halinde vazifeler alır” (255) ve kalacak yer derdine düşer.(256)


Bu Ermenilerin ada dışına göç etmelerinin sebepleri ise şu şekilde ifade edilir; (257)

“a) Rumların er geç adada bir karışıklık çıkararak anayasal düzeni bozacakları ve azınlık oldukları için hadiseler esnasında arada ezileceklerini hissettiklerinden, keza her vesile ile Rum yetkililerine istismar edilmekte olduklarından usanarak ayrılacaklarını birçok Türk dost ve tanıdıklarına ifade etmiş oldukları bildirilmektedir.

b) Berj Tilbiyan taraftarı veya akrabası olmayanların hayatlarının tamamen bir huzursuzluk içerisinde geçtiği, Berj Tilbiyan taraftarı olmayanların hükümet veya herhangi bir hususi müessesede iş almasının imkânsızlaştığı belirtilmektedir. Bu hallerden usanan Ermeniler adayı terk etmek için fırsat kollamakta olduklarını alenen komşularına söylemekteydiler. Halen Ermeni nüfusunun %30’u hicret etmiştir. Hatta mallarını satmak imkânı bulan veya bulmaya çalışan Ermenilerin adadan süratle ayrılmak istedikleri sızan bazı haberler arasındadır.”


Aynı raporda Ermeni temsilcisi olduğu belirtilen Berj Tilbiyan’la ilgili olarak “Makarios-Tilbiyan Komplosu” başlıklı bölümde ise “…Berj Tilbiyan’ın kendi cephesini kuvvetlendirmek için her vesile ile hicret propagandası yaptığı ve hatta toplum halinde Rusya’ya hicret edilmesi için Makarios idaresi ile Rusya’nın arasında Ermenileri hicrete zorlamak hususunda anlaşma olduğu ve bu anlaşmanın peyderpey tatbik edileceği Ermeniler arasında söylenti mevzuu olmuştur…”(258) denir.


Daha sonraki dönemde BM’nin de devreye girmesiyle geriye dönen ve arkada bıraktıkları taşınmaz malları ve evlerini ve iş yerlerini ziyaret etmek isteyen Ermeniler ise her şeylerinin yağmalandığını göreceklerdir. Bütün bunların ardından kendilerine zararlarını tazmin için ödenen ise 250.000 İngiliz sterlini civarında bir paradır.(259) Özellikle zengin fakir demeden EOKA’ya ödeme yapmayı reddeden bütün Ermenilerin evlerine ve dükkânlarına karşı girişilen kundaklama, yakma ve bombalama olaylarından sonra bir Ermeni aile tarafından işletilen Alfa ayakkabı fabrikasıyla Ermeni Kilisesi’nin de kurşunlanması bardağı taşırır.(260) 


Baf Kapısı civarında bulunan Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi de o dönemden kalma olup manastıra bitişik haldedir. Signor Hayrabed Melikyan ailesinin kanuni mirasçılarına ait olan bu manastır 40’tan fazla odası ve birbirinden güzel kemerleriyle Lefkoşa’nın Türk tarafında tarihi bir eser niteliğinde olmasına rağmen bugün ne yazık ki terk edilmiş durumdadır. Maalesef aynı kilise Viktorya (Şehit Salahi Şevket) Sokağı’nda Baf Kapısı ve Arap Ahmet Camisi arasındaki stratejik konumu nedeniyle yıllar sonra EOKA mensubu Rumların askeri üssü haline gelir.(261)


Adada olayların başladığı ilk günlerde Türk kesiminde bulunan bazı Ermenilerin Rumlarla zorla da olsa işbirliği yapmaları ve ellerinde bulunan telsiz cihazları ve telefonlar aracılığıyla Rumlara bilgi sızdırmaları da söz konusudur. Bu arada Viktorya Sokağı’nın köşesindeki Ermeni kilisesi de bu şekilde müstahkem bir Rum mevzisi haline getirilirken Ermenilerin yardımlarından da istifade edilmiştir. Kilisede görevli olan bazı Ermenilerin bu eylemlere katılmaları neticesinde tutuklanmaları sonucunda özellikle Rumların “Türkler Ermeni din adamlarını tutukladı.” (262) şeklinde sansasyonel kamuoyu oluşturma çabaları artmaya başlar. 


Söz konusu Ermenilerin Lefkoşa’da “dini törenler haricinde hiçbir şekilde farklı amaçlarla kullanılmayan”(263) Bayraktar Camii’nin minaresinin EOKA tarafından havaya uçurulmasına, aynı şekilde Baf ve Larnaka’da manevi değere haiz yerlere yapılan saldırılara sessiz kalması da Türkler arasında tepki toplar.(264) Ermeni Kilisesi ve bitişiğindeki Alfa ayakkabı fabrikasında olaydan hemen sonra yapılan incelemelerde bizzat bulunan Ümit Süleyman ise duvarlarda son 24 saat içerisinde kapatılmış 2 büyük delik bulunduğunu, ayrıca kiliseden ayakkabı fabrikasına girişi sağlayan bir başka geçidin ise karton kutularla kapatıldığını, fabrikanın içinde de aynı şekilde gizli geçitler bulunduğunu ve bunların da karton kutularla kapatıldığını, bu durumu 2 Türk ve 1 İngiliz mimarın da teyit ettiklerini belirtir. (265)


Türklere karşı olumsuz davranışları görülen tek Ermeni ise Beliğpaşa ve Zafer Sineması’nda çalışmaktadır. Bu Ermeni’nin 1963 olayları döneminde Rumlara Türklerle ilgili bilgi sızdırdığı anlaşılır ve Türk kesiminden uzaklaştırılır.(266) 21 Aralık 1963 tarihinde Akritas Planı çerçevesinde EOKA mensupları tarafından adada başlatılan saldırılarda Türkler kadar Ermeniler de zarar görmeye başlar. Rum propagandalarına aracılık etmeyen, şantaja boyun eğmeyen, haraç vermeyen Ermenilerin evleri bombalanır, pek çoğu öldürülür, ev ve dükkânları yağmalanır ve yakılır, ölümle tehdit edilir ve paraları gasp edilir.(267) Bu dönemde karşımıza çıkan ve 21 Aralık 1963 Rum saldırılarından sonra bile yaşadıkları Lefkoşa’daki evini terk etmeyen istisnai bir Rum ailesi vardır ve maalesef Roza-Vartan çifti yaşananlara fazla dayanamayacak, önce Vartan dayı hayatını kaybedecek, Roza’dan ise bir daha haber alınamayacaktır;(268)


“Bir gün karargâhımıza yaşlı bir kadın geldi. Bana ‘Senden bir ricam var, mahallenin çocuklarına söyle benimle alay etmesinler.’ dedi. Yaşlı kadına ‘Çocuklar sana ne yaptı teyze?’ diye sordum. ‘Bana arkamdan Ermeni, Ermeni’ diye bağırıyorlar. Ben Osmanlıyım.’’ dedi. Ona ismini sordum, ‘‘Roza’ dedi. Şaşırdım. Demek ki mahallemizde Ermeni vatandaşlarımız da varmış. Roza Hanım’dan beni evine götürmesini istedim. 50-60 metre kadar yürüdük. Yaşlı kadın kerpiç duvarlara asılı köhne bir kapıyı açtı, içeriye girdik. Resimlerle dolu karşıdaki duvarın köşesindeki divanda çok yaşlı bir adam oturuyordu. Roza Hanım sürekli söylediği “Ben Osmanlıyım, ben Osmanlıyım’’ nakaratına bir ara kesip, ‘Bu da benim kocam Vartan’ dedi. Ben adama selam verip başucundaki resimlere baktım. Bir sürü çocuk ve genç insanların resimleri... Roza Hanım benim ilgilendiğimi görünce ‘Onlar benim çocuklarım, şimdi hepsi Amerika’da.’ dedi. 1915 olaylarını yaşamış ama şimdi yer değişmeye direnen bir aile ile karşı karşıya idim. Yiyecek durumlarını sordum. Son yiyecekleri de o gün bitmiş. Ertesi gün Roza Hanım’ı aldım, iaşe kurumuna götürdüm. Ona bir karne düzenlediler. Depoya da gittik ve ilk iaşesini de sevinçle aldı. 


O iaşe ki anavatanımız Kızılay’ının bize gemilerle gönderdiği ve Makarios’un ‘Ben bunlardan gümrük vergisi alacağım.’ diye direttiği iaşe. Sonradan Avrupalılar ona ‘Utan be adam.’ dediler de o da bu inadından vazgeçti. Roza Hanım üç günde bir iaşesini alırdı. Onunla zaman zaman yolda karşılaşır zaman zaman da ben evine gider sohbet ederdik. Amerika’daki çocuklarından söz ederdik. Vartan Dayı ise hiç konuşmaz, hep güler ve başını sallardı. Hayatlarından memnundular. Bizim isteğimiz üzerine çocuklar da onlarla alay etmez oldular. Aramızda anne, baba, evlat misali bir ilişki gelişmişti. Onlar beni ben de onları çok seviyordum. Ben de evimden uzak cephede böyle yakınlarım olmasından mutlu idim. 


Bir gün manyetolu telefonumuz çaldı. Üst karargâhtaki kişi barikatımızdan BM’nin üç arabasının güneye geçeceğini ve tel örgüleri açmamızı söyledi. Benim 8 yıllık askerliğimin 2 yılı burada geçti ama hiçbir zaman bu barikat açılmamıştı. Anormal bir şeyler oluyordu fakat ne olduğunu hiç kestiremedim. Barikatı açtık, ben de merakla kenarda beklemeye başladım. Az sonra köşeden üç adet araba çıktı. Birinci araba Barış Gücü’nün bir askeri jipi idi. İkinci arabada bir tabut vardı. Üçüncü arabanın içinde de Roza Hanım vardı ve önümden geçerken bana gülerek el salladı. Ben ise donakaldım. Bütün vücudumu bir sıcaklık sardı. Yere oturdum ve ağlamaya başladım. Demek ki, Vartan Dayı öldü ve cenaze töreni Rum tarafında olacaktı. Bir sokak gerimizde saatlerce cenaze hazırlandı, geçiş izinleri alındı. Nasıl oldu da ben bu olaydan haberdar olmamıştım? Hesapta ben onların hamisi idim. Roza Hanım’ın artık geri gelmeyeceğini anladım. Ama bu yakınlaşma böyle bitmemeliydi. Savaş bu kadar mı acımasızdı? Ölümü göze alıp bizimle beraber ateş altında kaldılar ama yine ölüm onları aramızdan aldı. O günden sonra, belki Roza Hanım gelir diye her gün evlerinin önünden geçtim. Ama heyhat, boşuna emek, olayın üzerinden 45 yıl geçmesine karşın içimde acısı kaldı. Hiç kabullenemedim. Hiç de unutamadım. Böyle bitmemeliydi... Onlarla vedalaşamadım bile...”


21 Aralık 1963 Kanlı Noel ve Rum saldırıları sonrasında Rum bölgesine geçmeyen ve 1970 yılında yalnız yaşadığı evinde hırsızlık amacıyla ve parasıyla mücevherlerini çalmak isteyenlerce öldürülünceye kadar oturmaya devam eden tek Ermeni ise Haysmig Mangoyan isimli Ermeni’dir. Bu dönemde karşılaşılan bir başka Ermeni ise Kıbrıs’ta Kumsal katliamı olarak bilinen olay öncesinde ortaya çıkar. 24 Aralık Salı günü de Rumların saldırıları bütün şiddetiyle devam eder. Sivil olarak evine elbise değiştirmeye giden bir Türk Yüzbaşının otomobiline 10 el ateş açan Rumlar bunda başarılı olamazlar;(269) ancak aynı gün dünyada eşine az rastlanacak türden bir vahşet yaşanır. 


Kumsal bölgesinin ölü bölge olarak düşünülerek savunmasız bırakılması üzerine, uzun zamandır bu bölgede Türklerle yaşayan ve Türkleştiği zannedilen Avrağami isimli Ermeni asıllı bir Rum’un bu bölgede Türk direnişi olmadığını Rumlara haber vermesiyle Rum katliamları da derhal başlar. Terezepulos kod isimli bir Yunan subayının komutasındaki 150’den fazla Rum bu bölgede bulunan Severis Un Fabrikası’ndaki (270) Rumların ateş desteğiyle Kumsal bölgesine gelirler ve Lefkoşa’nın Kumsal semtinde İrfan Bey Sokak, 2 numarada oturmakta olan Kıbrıs Türk Alay Komutanlığı doktoru Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın 37 yaşındaki eşi Mürüvvet İlhan, çocukları 6 yaşındaki Murat, 4 yaşındaki Kutsi ve henüz altı aylık bir bebek olan İlhan saklandıkları banyoda küvetin içinde Rumlar tarafından vahşice katledilirler. (271)


Tarihe ‘Kumsal Katliamı’ olarak geçen ve “tek suçları babalarının bir Türk subayı olması olan masum çocukların Rumlar tarafından katledildiği” (272) bu olayın gerçekleştiği evdaha sonra söz konusu evin sahibi olan Hasan Yusuf Kudum tarafından “Barbarlık Müzesi” haline getirilir. (273) 


21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıslı Rumların Yunanistan’ın desteğini alan General Grivas liderliğinde Kıbrıslı Türklere karşı giriştikleri topyekün saldırı sonrasında adada çatışmalar başlar. Kıbrıslı Rumların Akritas Planı adı verilen katliam planı çerçevesinde EOKA mensupları tarafından adanın dört bir yanında başlatılan saldırılarda Türkler kadar Ermeniler de zarar görmeye başlar.


Olayların başlamasıyla beraber pek çok Kıbrıslı Ermeni hayatını kaybederken Ermeni esnaflara ait dükkânlar, mağazalar ve iş yerleri yağmalanır, kundaklanır veya havaya uçurulur. Taşınmaz mallarını Türk tarafında bırakarak kendilerini EOKA’nın insafına bırakan Ermeniler ayrıca geride bıraktıkları eşyaları ve taşınmazlarıyla ilgili olarak dokuz kişilik bir yönetim kurulundan oluşan “Yerlerinden Olan Ermeni Mal Sahipleri Cemiyeti” isimli bir dernek kurarlar. EOKA tehditleri yüzünden Rum bölgelerine kaçmak zorunda kalan Ermeniler burada EOKA tarafından soyulurlar, ellerinde avuçlarında ne varsa hepsi gasp edilir. Tehditler karşısında ne yapacaklarını bilemeyen Ermeniler ise şantajlara daha fazla dayanamaz ve önce Rum kesimine, daha sonra da ada dışında özellikle İngiltere, Amerika, Fransa ve Kanada’ya göç etmeye başlarlar. 


Rum propagandalarına aracılık etmeyen, kendilerinden istenen paraları vermeyi reddeden ve Rumlara karşı hareket eden Ermenilerin evleri bombalanır, pek çoğu öldürülür, ev ve dükkânları yağmalanır ve yakılır, ölümle tehdit edilir ve paraları gasp edilir.(274) Bu arada Başpiskopos Makarios’un Ermenileri de Türklere karşı kışkırtma politikası çerçevesinde Ermeni gençleri zorunlu askere almaya başlaması ve Kıbrıslı Ermeni gençleri Rum Milli Muhafız Ordusu’nda görevlendirmesi Ermenilerin tepkisini çeker ve bu uygulamaya bir son verilmesi istenir.(275) Kıbrıs Ermenileri yaptıkları açıklamada Rumların mücadelesinde olmayacaklarını ve Ermeni gençlerinin zorunlu askerlik görevinden muaf tutulmaları gerektiğini belirtirler. Yıllar boyu Türklere yakın davranışları ve Rumlara karşı mesafeli tutumları nedeniyle tepki toplayan Ermenilere karşı özellikle EOKA mensuplarının cinayetle biten saldırıları da bu dönemde başlar. (276) 


Örneğin Lefkoşa’nın Türk bölgesinde yaşayan ve babası da papaz olan Koharig Shahiniyan isimli 60 yaşındaki bir Ermeni kadın Yeşil Hat civarındaki Baf Sokağı’ndan evine gelirken içlerinde tanıdığı Nearchos isimli sivil bir Rum’un da bulunduğu 4 Rum tarafından yolu kesilir. Baf Kapısı’nda karanlık bir köşeye çekilen yaşlı kadın burada ciddi bir şekilde darp edildikten sonra Kanadalı BM askerleri tarafından kurtarılır. (277) Baf Kapısı polis karakoluna gelerek ifade veren yaşlı kadının şikâyetçi olması sonrasında polis harekete geçer. Polis karakolunda görevli olan Rum polis şikâyet dilekçesinin alınmasının ardından saldırganın tutuklanacağını belirtir; ancak yaşlı kadın karakoldan çıktıktan sonra Nearchos isimli Rum tarafından yine takip edilmekte olduğunu fark eder. Polis tarafından gözaltına alınıp tutuklandığı belirtilen saldırgan ve arkadaşları aynı gün yaşlı kadını tekrar takibe başlamışlardır. Ayrıca ertesi gün alışveriş yaparken Andreas ve Petrakis isimli 2 Rum polis tarafından yolu kesilen Koharig Shahiniyan Lefkoşa’nın Rum kesimine geçmesi halinde bir çuvala konulup kaçırıldıktan sonra öldürüleceği şeklinde tehdit edilir.(278) Öte yandan tamamen kendi arzuları ile Rum tarafına geçen Ermeniler burada düşündükleri ve ümit ettikleri yaşantıyı bulamazlar ve çoğu Rumların çeşitli baskı, tehdit ve şantajlarına maruz kalırlar. Ortaya çıkan bu sonuç Kıbrıslı Türkler arasında herhangi bir hayal kırıklığına sebep olmaz ve ilişkiler daha önceki şekilde devam eder. Ancak o günlerde EOKA baskısı giderek şiddetini arttırır ve Rum taleplerini karşılayamayan Ermeniler tehditlerle adayı terk etmeye başlarlar.


İlk etapta adayı terk etmek zorunda kalan aile sayısı 200 civarındadır.(279) Rum baskılarına karşı koymaya çalışan Petrosyan ve Chakariyan Aileleri’nin kadınları ise ibret olsun denilerek EOKA tarafından önce tecavüze uğrar, sonra da öldürülür. (280)


26 Şubat 1964 günü Lefkoşa’nın Rum kesiminde Luiza Bedrosyan ve annesi Samandciyan Bedrosyan da EOKA tehditlerine karşı çıktığı ve şantajla kendilerinden istenen parayı ödemeyi reddettikleri için evlerinde öldürülür. Öldürülen Ermenilerin yanında pek çok Ermeni tüccara da EOKA örgütüne yüklü miktarda yardımda bulunmaları konusunda tehditler ve baskılar aratarak devam eder. EOKA aynı tehdit ve baskıları daha sonra Rumlar üzerinde de uygulamaya başlayacaktır. Ayrıca Yebruhi Lusarriyan isimli yaşlı Ermeni kadının da evine zorla girilir. Yaşlı kadını kaçırmayı başaramayan EOKA mensupları evi talan eder, yükte hafif pahada ağır ne varsa alıp gözden kaybolur. Öte yandan 14 Ağustos 1965 tarihinde Mağusa’da daha önce EOKA tehditlerine maruz kalan Makar Cherchadiyan isimli Ermeni’ye ait bir yedek parça dükkânı havaya uçurulur.(281) 8.000 Sterlin karşılığı sigortalanmış olan bu dükkânla beraber hemen yanındaki bir Rum’a ait elektrikçi dükkânıyla British Midland Bar isimli bir eğlence yeri de hasara uğrar.


Bu şekilde kendilerini beklemedikleri bir baskı ve terör havası içinde bulan Ermeniler, istemeyerek de olsa Rumların siyasi propaganda vasıtası durumuna düşerler ve bazıları gerek televizyonda ve gerekse basında zaman zaman Türkler aleyhine beyanatlar vermek ve toplantılar düzenlemek mecburiyetinde kalırlar. Aynı konuyla ilgili olarak Türkiye Ermenileri Patriği Sinork Kalutsayan da kendi imzasıyla 9 Nisan 1965 tarihinde bir bildiri yayımlayarak Türklerle Ermeniler arasındaki iyi ilişkilere değinir.(282)


Bu arada EOKA tarafından Türklere karşı kışkırtılan Berch Tilbian isimli Ermeni’ye de tepkiler giderek artmaktadır.(283) Rum baskıları sonucu Lefkoşa’nın Türk kesiminde kalan evini bırakıp gitmek zorunda kalan Haig Assadouriyan isimli Ermeni de BM Barışgücü aracılığıyla doğup büyüdüğü bölgeye tekrar gelir ve evini ve eşyalarını Türkler tarafından korunmuş olarak bulduğu için son derece sevinir ve Kıbrıslı Türklere müteşekkir olduğunu belirtir. 50 yıldır yaşamakta olduğu Lefkoşa’nın Türk bölgesini Rum baskıları sonucu bırakmak zorunda kalan 82 yaşındaki Katherina Bohdjaliyan ise oğlu Michele Bohdjaliyan’ı göndererek evinin ve eşyalarının emniyette olduğunu öğrenir. 82 yaşındaki Ermeni kadının oğlu Michele Bohdjalian ise Lefkoşa’nın Türk tarafında yaptığı açıklamada eşyalarını Rum tarafına taşımayı düşünmediğini çünkü Rum tarafında kiraların son derece yüksek olduğunu belirtir. Bütün eşyalarını ve evlerini bıraktıkları şekilde buldukları için çok mutlu olduğunu belirten Michele Bohdjalian ayrıca Kıbrıslı Türk polislere de yardımları ve gösterdikleri ilgi için teşekkür eder. 


Ayrıca Garabet Medazouniyan, daha sonra yalnız yaşadığı evinde açlıktan ölü olarak bulunan ve Rum tehditleriyle yaşayan Koharig Shahinianve başka Ermeniler de yıllarca yaşadıkları Türk bölgesine geçerek evlerini ve eşyalarını kontrol ederler. Bu Ermeni kadınlardan birisi duygularını “Yıllarca Türk bölgesinde ve Türklerle beraber yaşadım. Buradaki Türkleri çok iyi tanıyorum ve onlardan ne bana, ne de eşyalarıma bir zarar gelmeyeceğini biliyorum.” (284) diyerek açıklar. Aynı şekilde Mıgırdıç Balyan, Koharig Shaninian, Haig Assaduryan ve Vahan Muradyan isimli Ermeniler de 4 Haziran 1964 günü öğleden sonra Lefkoşa’nın Türk kesimine geçtikten sonra BM Kıbrıs Barış Gücü yetkilileri ve Türk polisiyle de görüşürler ve daha önce yaşadıkları mahalleye gelirler ve Viktorya (Şehit Salahi Şevket) Sokağı’ndaki evlerinden “buzdolapları ve oyun makineleri” de dahil bütün eşyalarını alırlar ve evlerini aynı şekilde muhafaza edilmiş görmekten memnun olduklarını belirtirler. (285) Haig Assaduryan evinden ayrılırken çiçek saksıları ve kitaplarına kadar her şeyinin dokunulmadan muhafaza edilmesinden dolayı ayrıca mutlu olduğunu söyler ve teşekkür eder. Koharig Shahinian Türk polislerin kendilerine yaklaşımını takdirle karşıladığını belirttikten sonra Rum tarafındaki eşyalarını da geriye getireceğini ve devamlı olarak Türk tarafında yaşayacağını da ifade eder. Konanig Şahinyan ise Türk tarafına yaptığı ziyaret sonrasında yaptığı açıklamada Kıbrıslı Türk polislerin kendisine çok iyi davrandıklarını ve Türk tarafında kendisini Rum tarafından çok daha fazla güvende hissettiğini belirterek devamlı olarak eski evinde kalmak üzere Rum tarafına götürdüğü eşyalarını geriye getireceğini ve Lefkoşa’nın Türk tarafında yaşamaya devam edeceğini bildirir. 


Öte yandan 4 Şubat 1964 tarihli Cyprus Mail gazetesinde özellikle Viktorya (Şehit Salahi Şevket) Sokağı’nda oturan Ermenilerin evlerini Türklerin baskıları sonucunda ve zorla boşaltmak zorunda kaldıkları iddia edilir; ancak bu haber bizzat Ermeniler tarafından yalanlanır. (286) Gazetenin haberine göre söz konusu sokakta yaşayan Ermeniler gördükleri Türk baskıları sonucunda yaşadıkları evlerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Öte yandan bu Ermeni ailelerle görüşmelerde bulunan yabancı basın mensupları ise durumun hiç de belirtildiği gibi olmadığını, herhangi bir baskının veya zorlamanın bulunmadığını, aksine Ermeni ailelerin kendi istekleriyle bölgeden ayrıldıklarını tespit ederler. Ermeniler de yaptıkları açıklamalarda ‘Biz bölgeyi kendi isteğimizle terk ediyoruz. Türkler bizi hiç tehdit etmediler ve yaşadığımız evleri bırakıp gitmemizi de hiç istemediler. Türklerle her zaman barış içinde yaşadık ve bizim niyetimiz durum normale döner dönmez tekrar evlerimize geri gelmektir.’(287) derler.


Kıbrıs adasını neredeyse tamamen terk ettikleri 1963 yılı sonuna kadar Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Ermeniler arasında hiçbir hadise çıkmamasına ve özellikle Rumları kıskandıracak kadar güzel ve ahenkli komşuluk ilişkileri içerisinde çarşıda esnaf, mahallede komşu olarak bu insanlar bir arada yaşamalarına rağmen Kıbrıslı Rumların ve Yunanların tahrik politikaları artarak devam eder.






1963 Sonrasında Kıbrıs’ta Ermeniler ve Yaşanılanlar

Özellikle 21 Aralık 1963 sonrasında Kıbrıs Rum ve Yunan gazeteleri 1915 Tehcir Kanunu ile ilgili maksatlı ve yanlı yayınlarla Kıbrıslı Ermenileri Türklere karşı kışkırtmaya devam eder.(288) Olayların Kıbrıslı Ermenileri Türklere karşı kışkırtma halini alması üzerine Kıbrıslı Türkler de “milli bir davanın maksatlı olarak istismarını engellemek amacıyla” harekete geçer ve karşı propaganda girişimleri hızlanır. (289) Ermeni Günü’nü bahane eden Kıbrıslı Rumlar ise EOKA’nın kışkırtmalarıyla Ermenileri tehdit etmeye, Türklere karşı harekete geçirtmeye yönelik tahriklerine devam eder. Özellikle Rum tarafında kalan taşınır-taşınmaz mallarını, resmi ve gayri resmi işlerini kaybedeceği korkusunda olan Ermeniler ise çaresizlik içinde ne yapacaklarına karar vermeye çalışır. 


Bu arada 6 Nisan 1964 günü tamamıyla Rumların kontrolüne geçen radyoda bir konuşma yapan ve aynı konuşması 7 Nisan 1964 günü hemen hemen bütün Rum gazetelerinde de yer bulan Başpiskopos Makarios ise Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasında değişiklikler yapılması gerektiğinden bahsederek “…Kıbrıs halkına tam hükümranlık ve sorumluluk vermek üzere bugünlerini şekillendirmek ve geleceklerine karar vermek amacıyla yeni anayasa yapılmalıdır. Bu anayasaya göre kanun önünde bü- tün vatandaşlar eşit olmalıdır ve uluslararası anlaşmalarla ve Birleşmiş Milletlerin ilgili hükümleriyle de belirlenmiş olan bütün haklara da sahip olmalıdırlar…” (290) der. 


Aynı konuşma çerçevesinde Makarios’un Kıbrıs’ta yaşayan azınlıklarla ilgili olarak “…kendi dini, eğitim ve diğer kurum ve kuruluşlarını işletme hakkına sahip olmalıdırlar…” açıklaması Ermeniler ve Maronitler gibi azınlıklar tarafından memnuniyetle karşılanırken Kıbrıs Cumhuriyeti devletini oluşturan taraflardan birisi olan Kıbrıs Türklerini de azınlıklar olarak değerlendirmesi ise kaygı yaratır. Konuyla ilgili olarak Kypros gazetesi ise azınlık haklarıyla ilgili olarak bu yasanın Kıbrıslı Türkler tarafından da kabul edilmesi gerektiğini belirtir ve “Bildirildiğine göre bu yasa BM çevrelerinde çok olumlu karşılanmıştır. Fakat Türkler olumsuz bir tavır takınmaktadırlar. Bu tutumlarının zararlı sonuçlarını yakından hissedeceklerdir. Kıbrıs’ın izlediği dürüst ve adil politikanın uluslararası alanda yarattığı olumlu yankıların etkisini mutlaka hissedeceklerdir. Ermeniler azınlık hakları yasasını memnunlukla kabul etmişlerdir. Kıbrıs Türk halkının yapacağı şey bu hususta Ermenileri örnek almaktan ibarettir.”(291) der. 


Aynı konuyla ilgili olarak Kıbrıs Rum Radyosu’na bir demeç veren Kıbrıs Ermenilerinin temsilcisi Berch Tilbian ise azınlık hakları yasasından şükran ve övgüyle bahseder ve “…Son yılların tecrübeleri Kıbrıs Rumlarının azınlıklara karşı iyi niyet ve dostluk duyguları beslediklerini ve anayasa hükümlerinin müphem olduğu hallerde azınlıklar lehinde bir tavır takındıklarını göstermektedir. Rumlar anayasa gereğince mecbur olmadıkları zamanlarda bile bize yardım etmenin yollarını bulmaya çalışmışlardır. Kıbrıs’ın müstakbel anayasasında bize liberal bir muamele yapılacağından eminiz. Bu emniyetimiz de tarihi olaylara dayanmaktadır. Ermeniler ve Rumlar asırlardan beri bir arada yaşamışlardır. Rumların uzun tarih ve medeniyeti azınlıklara karşı dostluk ve iyi niyet göstereceklerinin en iyi garantisidir. Azınlık hakları yasasının propaganda maksatları için hazırlanmadığına ve bunun samimi olduğuna eminim. Yasanın kabul edileceğinden şüphe etmiyorum. Bu yasanın bir eşinin daha bulunmadığını söylemek mübalağalı değildir. Dünyanın hiçbir yerinde bir çoğunluğun azınlığa kendi gönlüyle bu kadar haklar bahşettiği görülmemiştir…”(292) der.


21 Aralık 1963 sonrasında Türklerin temsil edilmediği fiilen ortadan kalkmış Kıbrıs Meclisi’nde 1915 olaylarının 50 yıldönümü nedeniyle özel oturumlar yapılır ve Kıbrıs Rum hükümeti tarafından özel heyetler oluşturularak Ermeni ileri gelenleriyle irtibata geçilir. Bu konuda başı çekenlerden birisi ise o dönemde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olarak görev yapmakta olan Kipriyanu olur. Özellikle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda söz alan Kipriyanu, Kıbrıs konusuyla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen adadaki Ermenileri kışkırtmaya yönelik olarak 1915 yılında meydana geldiğini iddia ettiği olayların tek sorumlusu olarak Türkiye Cumhuriyeti devletini gösterir.(293) 


Bu aşamada ortaya çıkan gergin ortamın tek sorumlusu olarak dış güçleri ve ada içindeki bazı yetkililer olduğunun farkında olan Ermeni yetkililer de soğukkanlı davranılması gerektiği konusunda açıklamalarda bulunurlar. (294) Adada Ermenileri kışkırtmaya yönelik girişimlerin artmaya başlaması üzerine Kıbrıslı Ermeni ileri gelenleri de bir araya gelir ve yaptıkları toplantıda adada ve Türkiye’de yıllardan beri huzur içinde bir arada yaşayan insanlar örnek gösterilerek itidal tavsiye edilir.(295) 


Aynı günlerde “The First Turkish Republic” isimli kitabın yazarı Richard D. Robinson isimli bir Amerikalı da Boston Herald gazetesine bir tekzip yazısı göndererek Ermeniler arasında “korkunç Türk’e” karşı katliam mevsiminin açıldığını; ancak binlercesi Ermeniler tarafından katledilmiş Türklerin ise hatırlanmadığını belirterek “… Türkler kendilerine karşı Ermeniler, Yunanlar ve Batı Cephesi tarafından gerçekleştirilen o zalimlikleri tıpkı Birinci Dünya Savaşı sürecinde Japonların bizi Hiroşima’da affetmeleri gibi, Kızılderililerin aynı şekilde sayısız insanlık dışı hareketi affetmesi gibi unutmaya hazırdırlar…” (296) der. 


Bu arada Berch Tilbian isimli Kıbrıslı Ermeni’nin Türkiye’yi suçlayıcı açıklamalar yapması üzerine Nurshak Nalbantyan isimli Ermeni kadın buna, “Türkler her zaman yiyeceklerini benimle paylaştılar. 50 yıl önce meydana gelmiş olayları kullanmanın kime ne faydası var? Türklere karşı bu davranışların tek sebebi Rum tehditleridir.” (297) diyerek cevap verir. 


Aynı günlerde İstanbul, Taksim Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtı’na bir çelenk koyan Ermeniler ise Türk milletinin kendilerine göstermiş olduğu kardeşçe duygulardan dolayı teşekkür ederler.(298) Anıta çelenk koyanlar arasında Ermeni avukatlar, mühendislerle birlikte eski İstanbul senatörü Berç Turan da bulunmaktadır. Berc Turan daha sonraki süreçte “Kıbrıs Davası ve Ermeni Asıllı Türkler ve Ötesi” isimli bir makale kaleme alır;(299)


“Kıbrıs’ta masum bir kitle üzerine tatbik edilen insanlık dışı jenosit davranışları, dünya efkârı umumiyesinin dikkatini başka tarafa kaydırmak ve haksız ilhak tezlerine destek olmak amacıyla tarihe mal olmuş bir olayın alakalı bir devlet tarafından Türklük aleyhinde kullanılmak istenildiğini birkaç gün evvel Türkiye radyoları neşriyatından öğrenmiş bulunuyoruz. Gerek Türk amme efkârı, gerek yurtta yaşayan vatandaşlarımız Ermeni asıllı Türklerle dünyanın her köşesinde yaşayan Türkiye menşeli Ermenilerin bu davranışı biraz nefret, biraz da öfkeyle karşılayacaklarına şüphemiz yoktur… 


‘Muhterem arkadaşlar, Kıbrıs’taki olaylar her gün radyo ile memleketi tahrik ediyor. Bu daima üzüntü kaynağıdır. Bunun için memleketçe, hükümetçe ve meclislerce hadiseleri nasıl yakından takip ettiğimizi, ne kadar üzüntü duyduğumuzu bütün dünya gözleri ile görmektedir. Esef ediyoruz ki dost ve müttefik bulunduğumuz bir devletle bu Kıbrıs’taki şiddet hareketlerini bir tecavüz hareketi saymıyor ve bir savunma hareketi imiş gibi kendisi de hükümet olarak tesanüt ve beraberlik ilan ediyor. Bu ahval karşısında hadisenin vahameti daha çok artmıştır. Memleket içindeki tepki ve üzüntüleri daha ziyade derinleştirmiştir. Bu vesile ile kıymetli hatiplerimizin de hissiyatına tercüman olduğuma emin olarak bir noktayı açıklamak isterim. Herhangi bir sebep ve üzüntü ileri sürerek Türk devleti vatandaşlarımıza ve Türkiye’de ikamet eden yabancılara tecavüz yapılmasını, hiçbir kayıt ve şart altında kabul etmeyiz. Ve bunun için hükümet olarak vatandaşlarımızı her vasıta ile uyandıracağız. Hükümet olarak bütün vasıtalarımızla hiçbir cebri harekete, tecavüze müsaade etmeyeceğiz. Bu yolda devletin bize verdiği kuvvet ve kudretlerin hepsini kullanmak kararındayız. Bu bakımdan büyük meclis ve vatandaşlarıma huzur vermeye çalışırken tahriklerin daimi üzüntü vücuda getirdiği, tepkilerin tesiri hemen hemen bulanık su zamanında türlü maksatlarla karışıklık çıkartmak isteyen tahrikçilerin tertipleri memleketin huzurunu tehdit etmektedir.’Gerek meselenin vazedilişinde, gerekse verilen cevaptaki mündemiç manada anayasamızın lafzında ve ruhunda mündemiç insanlık aşkı ve sevgisine bağlı vakarlı, haysiyetli ve faziletli vatandaş fikrinin benimsendiği realitesini görmek mümkündür.


Yukarıdan beri getirdiğimiz tarihi olaylar özetinden hümanistik Türk görüşü ile Türk-Ermeni kardeşliğinin realist bir şemasını müşahede etmek kabildir. İmdi, 50 yıl evvel cereyan eden olaylardan medet umanlar bir an için düşünsünler. Elde edecekleri netice beceriksizce endahtlarının ağır tepkisi olacak insanlık dışı kin gütme teşvikçileri mesabesine düşeceklerdir. Şunu da istitratken arz edelim ki mazi politik ve insanlık yönünden derslerle doludur. Bu işaretleri kıymetlendiremeyen sorumlu kişiler idarelerindeki kitleleri felakete sürüklerler. Kısaca, hiçbir tahrik, teşvik ve propaganda asil Türk milleti ile Ermeni asıllı Türklerin arasına giremeyecek ve bu unsur yurduna ve milletine taan edenleri her kim olursa ve her kimden gelirse gelsin lanet ve nefretle anacak ve bu yurda faideli, dürüst, faziletli vatandaşlar olmak durumunu ilelebet devam ettirecek ve daima ‘Ne mutlu Türk’üm.’ diyeceklerdir.”


Bu arada Victoria Kamyan isimli bir başka Ermeni kadın da aynı konuyla ilgili olarak “...Türkler benimle yiyeceklerini paylaşıyorlar. Türk düşmanı hareketlerin sebebi Rumların tehditleridir. 50 yıl önce meydana gelmiş üzücü olaylardan bahsetmesek daha iyi olur. Berch Tilbian (300) Kıbrıs’ta doğmuştur. Bu olayları nasıl bilebilir ki? Rum tarafında yaşayan Ermeni kadınların Rumlar tarafından vahşice öldürülmelerini nasıl bu kadar çabuk unutabilir ki? Rumlar ellerindeki Ermeni tutsakları istedikleri gibi konuşmaya zorlamakta serbestler, fakat 50 yıl önceden bahsetmek yüzsüzlük ve terb iyesizliktir.” (301) açıklamasını yapar.


Böylece “bu şekilde kendilerini beklemedikleri bir baskı ve terör havası içinde bulan Ermeniler, istemeyerek Rumların siyasi propaganda vasıtası durumuna düşmüşler ve bazıları gerek televizyonda ve gerekse basında zaman zaman Türkler aleyhine beyanatlar vermek ve toplantılar düzenlemek mecburiyetinde bırakılmışlardır. Ermenilerin bütün bu hareketlerinin büyük baskı ve tehdit sonucu olarak yapıldığı bilinmesine rağmen, Lefkoşa’nın Türk kesiminde rahat ve huzur içinde yaşayan Ermeniler, soydaşlarının bu hareketlerini tel’in etmeyi bir insani görev saymışlar ve 25 Nisan 1965 tarihinde gazete muhabirlerine verdikleri beyanlarla hislerini açıklamışlardır... Diğer taraftan Türkiye’de yaşayan Ermenilerin 24 Nisan 1965 tarihinde Taksim Meydanı’ndaki Atatürk heykeline bir çelenk koyarak Kıbrıs’taki Ermenilerin Türkler aleyhindeki tutumunu tasvip etmediklerini ifade etmeleri kayda değer önemli bir olaydır.


Hadiselerin ilk günlerinde Türk kesiminde bulunan bazı Ermeniler, Rumlarla işbirliği yapmışlar ve ellerindeki telsiz cihazları ve telefonlarla Rumlara bilgi vererek, Türkleri imha için giriştikleri saldırılarda kendilerine yardımcı olmuşlardır... Durum bu merkezde olduğu halde, Türkler hiçbir zaman Ermenilere karşı düşmanca hisler beslemediler ve düşmanca muamelede de bulunmadılar. Çünkü Kıbrıs’ta Türklerle Ermeniler senelerce ahenkli bir şekilde kardeşçe yaşamışlardır. Hadiselerin başlamasından sonra Türk tarafında kalan Ermenilere Türkler yine kardeşçe muamele etmişler, kendilerine iaşe ve yiyecek dâhil her türlü yardımda bulunmuşlardır. Rum semtlerinde kalan Türklere ait binalar, hatta mabetler bile yakılıp yıkıldığı halde Rum kesimine hicret eden Ermenilerin Türk tarafında kalan evlerine hiçbir hasar yapılmamış, bilakis bu evlerin bazıları kontratla Türklerin icarında tutulmuş ve aylık kiraları da halen sahiplerine ödenmektedir.


Bazı Ermeni evlerinde Türk göçmenler oturmakla beraber bu evler senelerce Türk kesimine girmesi yasaklanmış bulunan inşaat malzemesinin Türklere satılmasına Rum makamları tarafından izin verildikten sonra tamir edilmiş ve bugüne kadar gayet iyi durumda muhafaza edilmeleri sağlanmıştır. Rum tarafına hicret eden Ermenilerin birçoğu daha sonra Türk kesimine gelerek evlerini ziyaret etmişler ve eşyalarını almışlardır. Bu Ermeniler eşyalarının korunmasından ve kendilerine gösterilen yardımdan ötürü Türk polisine teşekkürlerini bildirmişlerdir. Ermenilerin bu şekilde eşyalarını almak için Türk tarafına gelmeleri ve Türk polisine minnettarlıklarını ifade eden sözler sarf etmeleri Rumların hoşuna gitmemiş, aynı maksat için Türk tarafına geçmiş olan Koharig Shahinian adlı bir Ermeni kadını bu sebeple Rumlar tarafından feci şekilde dövülmüş ve ölümle tehdit edilmiştir…“(302)  Burada sözü edilen Koharig Shahinian daha sonra Yeşil Hat üzerinde kalan evinde kedilerine bakabilmek için yaşamaya devam eder; ancak daha sonra açlıktan hayatını kaybettiği anlaşılır ve cesedi BM askerleri tarafından alınıp Rum tarafına götürülür.


Ermenilerin bütün bu hareketlerinin büyük baskı ve tehdit sonucu olarak yapıldığı bilinmesine rağmen Lefkoşa’nın Türk kesiminde rahat ve huzur içinde yaşayan Ermeniler kendi toplumlarının üyesi olan bu insanların hareketlerini protesto etmeyi insani bir görev kabul ederler. Bunun sonucu olarak 25 Nisan 1965 tarihinde gazetelere verdikleri beyanatlarla hislerini açıklarlar. 25 Nisan 1965 tarihinde basın mensuplarına yaşadıkları hakkında açıklamalarda bulunan Lefkoşa’nın Türk kesiminde yaşayan Ermeniler bu bağlamda “Ermenilerin Türk karşıtı davranışlarının nedeninin Rum tehditleri” (303) olduğunu belirtirler. (304) Aynı gün Halkın Sesi ve Bozkurt gazetelerinde çıkan yazılar da “Rumların yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” yaklaşımı içerisinde son 16 ay içerisinde adanın dört bir yanında yaptıklarını gizlemeye yönelik olduğunu ifade eder. Bozkurt gazete Türklerin adada yaşayan Ermenileri her zaman güvenilir arkadaşlar ve saygıdeğer insanlar olarak gördüklerini, adada Rum saldırılarının başlamasının ardından Lefkoşa’nın Türk tarafında yaşayan bazı Ermenilerin Rum saldırılarından kurtulabilmek amacıyla göç etmek zorunda kaldıklarını belirtir.(305)


1965 yılı itibarıyla adadaki Ermeni nüfusunun 4.000 olduğu, Eylül 1965 itibarıyla da adada 2.000-3.000 civarında Ermeni’nin yaşadığı belirtilir. (306) Adı geçen rapora göre “adada kalan Ermenilerin Rum Cemaat Meclisi’nde mebus olan Berj Tilbiyan’ın taraftarları olduğu, Ermenilerin Kıbrıs’ta ikiye bölünmüş olarak yaşamakta oldukları ve her vesile ile aralarında bitmek tükenmek bilmeyen yönlü çekişmelerin bulunduğu, bir cephenin liderinin Berj Tilbiyan, diğer cephenin liderininse komünist bir Ermeni olan ve halen Kıbrıs dışında bulunduğu söylenmektedir.” Kıbrıs Ermenilerinin temsilcisi Berch Tilbian tarafından Başpiskopos Makarios’a “Türk asilerinin yine kendileri tarafından yaratılmış olan göçmen probleminin halli için dün yaptığınız teklifi büyük bir ilgi ile okudum. Bu teklifte göstermiş olduğunuz ali Hristiyanlık ruhuna ve alicenaplığa hayran olduğumu belirtmek isterim. Her ne kadar hakiki göçmenler olan Ermenileri unutmadığınıza emin isem de şunu saygıyla arz etmek isterim ki Ermenilerin de aynı alicenaplıkla muamele göreceğine dair resmi bir beyanda bulunmanız iki yıla yakın bir zamandan beri sessizce ve sabırla çile çekmekte olan cemaatimin maneviyatının takviyesine azami derecede yardım edecektir.” (307) der. Öte yandan 2 Temmuz 1969 tarihinde Lefkoşa’da bir basın açıklaması yapan Kıbrıs Türk İnsan Hakları Komitesi ise Ermenilerin Kıbrıs’ın Türk kesiminden kaçmaya zorlanmadıklarını bildirirler;(308)

“Ermeniler Türk Kesiminden Kaçmaya Zorlanmadılar.

Son zamanlarda Kıbrıs Ermeni Piskoposluğu tarafından I. Uluslararası İnsan Hakları Seminerine katılan mümtaz delegelere dağıtılan ve gerçekleri tahrif eden bir muhtıra ile ilgili olarak şu hususları belirtmek istiyoruz. 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmen ilan edileceği sırada Rum toplumu ile birleşmeyi seçen Ermeniler, Rumların Türklere karşı giriştikleri imha kampanyasını müteakip Türk toplumu tarafından Lefkoşa’nın Türk kesiminden ayrılmaya mecbur edilmemişlerdir. Ermeniler, Türklerle birlikte imha edilmemek maksadı ile Türk kesiminden kendi arzuları ile ayrılmışlardır. Bu gerçek Mart 1964’de yabancı gazeteciler tarafından bizzat tespit edilmiştir. O zamanlar bazı Ermenilerle mülakat yapan yabancı gazetecilere ’Rum kesiminde çalışmak ve Türk bölgesinde kalmak uygunsuzdur.’ şeklinde cevaplar verilmişti. Filhakika, 1964’de Türk kesiminden Rum kesimine kendi arzuları ile geçen oldukça büyük sayıdaki Ermeni aileleri ayrıldıkları sırada mobilyalarını ve sair eşyalarını Rum kesimine geçirmek için Türk yetkililerinin kendilerine göstermiş oldukları yardım ve kolaylıktan memnun kalmışlar ve teşekkür etmişlerdir.

Muntazam bir şekilde tamir ve ihtimam gören boşaltılmış Ermeni evlerine Türk yetkilileri, gayet ciddi bir göçmen sorunu ile karşı karşıya kalması neticesinde boş evlere bazı göçmen ailelerini yerleştirmek zorunda kalmıştır. Birçok Ermeniler de evlerini mukavele ile kiralamışlardır. Bu kiralanan evler için Türk kiracıları ayda 15 ila 25 sterlin arası kira ödemektedirler. Keza bütün birikmiş kiralar ödenmiştir. Bu arada bazı Ermeniler de evlerini 5.000 ila 8.000 Sterlin arası değişen fiyatlar üzerinden son zamanlarda Türklere satmış bulunuyorlar. Bu münasebetle şunu da belirtmek yerinde olur ki Türk kesiminde bulunan Ermenilere ve sair yabancı kimselere ait evlerle ilgili olarak Geçici Türk Yönetimi tarafından bazı nizamlar geçirilmiş bulunmaktadır. Türk yönetimince alınan bu tedbirler sayesinde bahse konu evler yeteri derecede korunmaktadır. 

Olayların başlangıcında Ermenilere ait bazı mülkün Türk mülkü ile birlikte yağma edilmesi, bunun şüphe yok ki Türkler tarafından yapıldığı anlamına gelemez. Yağma, çarpışmalar sırasında olmuştur. Ermeni kilisesindeki boyalı resimler ve ikonlarla ilgili olarak yaptığımız araştırma sonunda bunlara dokunulmadığını öğrendik. Bir süre önce kiliseyi ziyaret eden Piskopos Avakyan her şeyi nizam içerisinde ve dokunulmadık olarak bulmuş ve Türk yetkililerin göstermiş oldukları iyi ihtimamdan dolayı derin şükranlarını ifade etmiştir. Türklerin Londra ve Zürih anlaşmaları ile Anayasa ve aynı zamanda birçok devletler tarafından kabul edilip tanınan toplum olarak hüviyetleri hakkında yanlış bir intiba altında bulunan Ermeniler, Birleşmiş Milletler Göçmen Fonu’ndan mali yardım temin etmeye muvaffak olmalarından dolayı kendilerini hayli şanslı addetmelidirler. 25.000 göçmen için melce, yiyecek, giyecek temin etmek maksadıyla mücadele eden Türk yetkilileri şimdiye kadar Birleşmiş Milletlerin böyle bir lütfuna veya anlayışına mazhar olamamışlardır. Bu münasebetle şunu da zikretmek yerinde olur ki Türk yetkilileri kendi ciddi göçmen problemine rağmen Türk bölgesinde kalan ihtiyaçlı bazı Ermeni ailelerine yardımda bulunmak hususunda hiçbir zaman tereddüt etmemişlerdir. Bu ihtiyaçlı Ermeni ailelerine aylık mali yardıma ilaveten Kızılay yiyecek ve giyim eşyası da dağıtmıştır.”


O dönemde Rumların ve Yunanların tahrik politikaları artarak devam ederken, özellikle 21 Aralık 1963 sonrasında Kıbrıs Rum ve Yunan gazeteleri 1915 Sevk ve İskân Kanunu ile ilgili maksatlı ve yanlı yayınlarla Kıbrıslı Ermenileri Türklere karşı kışkırtmaya devam etmişlerdir. (309) Olayların Kıbrıslı Ermenileri Türklere karşı kışkırtma halini alması üzerine Kıbrıslı Türkler de “milli bir davanın maksatlı olarak istismarını engellemek amacıyla” harekete geçerek, karşı propaganda girişimleri hızlandırmışlardır. (310) 21 Aralık 1963 sonrasında Türklerin temsil edilmediği fiilen ortadan kalkmış Kıbrıs Meclisi’nde 1915 olaylarının 50 yıldönümü nedeniyle özel oturumlar yapılmış ve Kıbrıs Rum hükümeti tarafından özel heyetler oluşturularak Ermeni ileri gelenleriyle irtibata geçilmiştir. Adada Ermenileri kışkırtmaya yönelik girişimlerin artmaya başlaması üzerine Kıbrıslı Ermeni ileri gelenleri bir araya gelmiş ve yaptıkları toplantıda adada ve Türkiye’de yıllardan beri huzur içinde bir arada yaşayan insanları örnek gösterilerek itidal tavsiye etmişlerdir.(311)


Lefkoşa’nın Türk kesiminde yaşayan Ermenilerin yaptıkları açıklamalar sonrasında “asırların barış ve uyum içerisinde yaşayan Türklerle Ermenilerin bir husumetleri bulunmadığı, bu sıkıntılı günlerde bile Türklerin Ermenilere yiyecek yardımı yanında maddi yardım da yaptığı, bütün Türk karşıtı toplantıların Rumların kışkırtmaları sonucu” (312) olduğu belirtilir. Aynı gün açıklama yapan Artin İdoyan ve eşi de “Doğduğumuz andan itibaren bizler Türkçe konuşur, hatta Ermeniceyi okullarda dinleriz. Ermeni vatandaşlarımıza tavsiyem Bayrak Radyosu’nu dinlemeleridir.” derler ve Türkçe’nin kendi ana dilleri olduğunu, Türklerle Ermenilerin adada barış ve huzur içinde beraber yaşadıklarını, şu andaki bütün güçlüklere rağmen Türklerin Ermenilere gerek maddi gerekse yiyecek yardımında bulunduklarını belirtir ve Lefkoşa’nın Rum kesiminde yaşayan Ermenilere de doğruları ve olayların gerçek yüzünü anlatan Bayrak Radyosu’nun yayınlarını dinlemelerini tavsiye eder. (313) 


Taşınmaz mallarını Türk tarafında bırakarak kendilerini EOKA’nın insafına bırakan Ermeniler ayrıca geride bıraktıkları mallarıyla ilgili olarak dokuz kişilik bir yönetim kurulundan oluşan “Yerlerinden Olan Ermeni Mal Sahipleri Cemiyeti” isimli bir dernek kurmuşlardır. Tehditler karşısında ne yapacaklarını bilemeyen Ermeniler ise şantajlara daha fazla dayanamayıp ve önce Rum kesimine, daha sonra da ada dışında özellikle İngiltere, ABD, Fransa ve Kanada’ya göç etmeye başlarlar. Öte yandan Kıbrıs Rum tarafında yayımlanmakta olan Delefdea Ora gazetesi ise “Öğrendiğimize göre Lefkoşa’da Viktorya Sokağı’nda oturan Ermenilere Yeşil Hat üzerinde hadiseler çıkması tehlikesinin mevcut olduğu bildirilmiş ve evlerini terk etmeleri tavsiye edilmiştir. Bir habere göre bu tavsiye Ermenilere BM tarafından, diğer bir habere göre ise tedhişçiler tarafından yapılmıştır.” (314) şeklinde bir haber verir. 


1965 yılı itibarıyla özellikle Lefkoşa’da hiçbir hadisenin söz konusu olmadığı, Erenköy bölgesi dışında 1967 Köfünye-Geçitkale Rum saldırıları dışında bir hadisenin cereyan etmediği de göz önüne alınınca bu sansasyonel haberin kışkırtmak ve tedirgin etmek maksadıyla yapıldığı ortaya çıkacaktır. Cyprus Mail gazetesi ise Lefkoşa Ermeni Piskoposluğuna dayanarak verdiği haberde son zamanlarda Lefkoşa’nın Türk semtinde malları kalan Ermenilerin bir toplantı yaptıklarını, bu toplantıda taşınır ve taşınmaz mallarla ilgili sorunların çözümü için çalışmak üzere 9 kişilik “Yerlerinden Olan Ermeni Mal Sahipleri Komitesi” oluşturulduğunu bildirir. (315)


20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Kıbrıs Barış Harekâtı sürecinde ise adanın Türk bölgelerinde yok denecek kadar az sayıda Ermeni kalmış durumdadır. Bunlardan birisi de Rumların ve Ermenilerin Neapolis olarak adlandırdıkları Lefkoşa’nın Yenişehir bölgesinde oturan bir ailedir. Savaşın ardından bu Ermeni aileye ait ev kendilerine tahsis edilen Gülsen Kılıç ise 2003 Nisan ayından itibaren karşılıklı olarak sınır kapılarının açılmasıyla birlikte oturduğu evin eski sahibi ailenin bölgeye geldiğini ve evi tanımakta zorlandıklarını belirtir; (316)


“…Bir gün kapının önünde otururken bir araba geldi. İçinden bir kadın indi ve ‘Bizim ev acaba bu muydu?’ diye mırıldandığını duydum. İyi Rumca bildiğim için ‘Kimin evini ararsınız?’ diye karşılık verdim. Tabii biz evi çok iyi tamir ettiğimiz ve her tarafı çiçeklerle doldurduğum için kadın evi tanımakta zorluk çekti. ‘Buyurunuz.’ dedim. Kadın kendini tanıttı, ‘Ben Ermeni’yim ve bu evin sahibiyim.’ dedi ve ilave etti “Doğrusu ben bu evi yıkılmış bulacağımı zannettiydim.’ ‘Neden?’ dedim. Meğer onlar daha evi terk etmeden tepelerine havan mermisi düşmüş. Sonra da bir itirafta bulundu. ‘Biz bu savaşta Türklerin galip gelebileceklerine inanmamıştık. Bu nedenle biraz rahattık. Sonradan havanlar düşmeye başladı.’ dedi. Biz bu mermileri Rumların yanlışlıkla attıklarına kanaat getirdik. Sonra Türklerin atak yaptıklarını duyduk ve yatalak durumdaki anne ve babamı bir arabaya sokuşturup güneye kaçtık.’ dedi. Ermeni kadınla karşılıklı kahve içtik ve tekrar görüşmek üzere vedalaştık; ancak bir daha görüşemedik…”




Sonuç

Ermeniler, ağırlıklı olarak adaya gelmeye başladıkları 1909 Adana Olayları, 1915 Sevk ve İskân Kanunu ve 29 Ekim 1923 sonrasında adada Türklerle neredeyse hiç problem yaşanmamışlardır. Örnek alınabilecek kadar güzel, uyumlu ve barış içerisinde komşuluk ilişkileri yaşanmış ve adada Türklerle Ermeniler arasında özellikle Rumlara karşı adı konulmamış bir dayanışma olmuştur. Ermeni nüfusu adada 1963 yılına kadar geçen süreçte 150 ile 3.000 arasında değişmiştir. Bu konudaki tek istisna ise 1916 yılından itibaren adaya getirilen Legion D’Orient mensubu Ermenilerin aileleridir. Bu Ermeni aileler de zaman içinde farklı ülkelere göç ettiklerinden ortalama nüfus 3.000 civarında olmuştur. 21 Aralık 1963 tarihinde EOKA’nın başlattığı saldırılar sırasında adadaki Ermenilerin korunması ve taşınmaz mallarının emniyet altına alınması ise 1959 Londra ve Zürih Andlaşmaları’na bağlı olarak konuşlanan Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı tarafından gerçekleştirilmiştir. Bugün adada tamamı Kıbrıs Rum kesiminde olmak üzere 2.000 civarında Ermeni yaşamaktadır ve etnik kimliklerini korumak bağlamında büyük bir gayret sarf etmektedirler. Gerek KKTC gerekse Türkiye ise Ermenilere yönelik iyi niyetli tutumunu her zaman göstermektedir. Bunun son örneği ise 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı sonrasında Lefkoşa’nın Türk kesiminde kalan eski Ermeni taşınmazlarıyla Melikyan-Ouzounian İlkokulu ve Sourp Asdvadzadzin kilisesinin restorasyonlarının tamamlanmasının hemen ardından tekrar Ermenilere devredilmesidir.




Prof.Dr.Ulvi KESER
Yeni Türkiye 2014 / PDF
Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Girne/KKTC.


İlk bölümü



(165) Aynı bölgede Osmanlı döneminde de yüksek rütbeli devlet memurları, kadılar ve paşalar Ermenilerle beraber yaşamışlardır. Mariti’nin ifadesiyle “Lefkoşa’da yaşayan Rum ve Ermeni ailelerinin birçok bireyinin buradaki merkezi hükümette çeşitli görevleri vardır.” Ayrıca adada Türk döneminin son yıllarına gelindiğinde Lefkoşa’yı ziyaret eden Avusturya Arşidük’ü Louis Salvator da gezi notlarında “Ermeniler her yerde Türklerle kaynaşmıştır.” der. Giovanni Mariti, Travels in The Island of Cyprus, Cambridge, 1909, s. 45 ve Archduke Louis Salvator, Levkosia, The Capital of Cyprus, Londra, 1983, s. 18’den aktaran Gazioğlu, op. cit., ss. 400–401.
(166) Hizber Hikmetağalar, Eski Lefkoşa’da Semtler ve Anılar, İstanbul,2005, s. 119.
(167) Tuncer Bağışkan, a.g.m., s. 30.
(168) Uludağ, loc. cit.
(169) Hizber Hikmetağalar, a.g.e., s. 23.
(170) Burada bahsedilen Lokmacı Sarkis muhtemelen Lokmacı Kirkor ile aynı kişidir ve isminin Lokmacı Sarkis olma ihtimali çok daha fazladır. Hizber Hikmetağalar, a.g.e., s. 61.
(171) Hizber Hikmetağalar, a.g.e., s. 65.
(172) Giovanni Mariti, a.g.e., s. .45 ve Archduke Louis Salvator, Levkosia, The Capital of Cyprus, Londra, 1983, s. 18’den aktaran Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs’ta Türkler 1570-1878, Cyrep Yay.,Aralık 2000, Lefkoşa, s. 400-401.
(173) Nazım Beratlı, Lefke Sevgilim, Işık Kitabevi Yay.,Nisan 2002, Lefkoşa, s. 218-219.
(174) 1925 yılında Yunanistan’da bir göçmen kampında doğan ve 1931 yılında ailesiyle beraber Kıbrıs’a gelerek Arapahmet mahallesi’nde Viktorya Sokağı’na yerleşen Vartan Malyan’dan aktaran Sevgül Uludağ, www.hamamboculeri.org.
(175) Hizber Hikmetağalar, Eski Lefkoşa’da Semtler ve Anılar, İstanbul,2005, s.342-343.
(176) Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
(177) Hizber Hikmetağalar, a.g.e., s. 344.
(178) Hizber Hikmetağalar, a.g.e., s. 185-186.
(179) http://haberkibris.com/mob_n.php?n=eskilerde-lefkosa--guzelve-tehlikeli-2012-09-09
(180) Uludağ, loc. cit.
(181) Hakkı Süha, “Lisenin Atletizm Müsabakaları Bize Neyi Hatırlattı?” Halkın Sesi, 6 Mayıs 1949.
(182) Hüseyin Özdemir, Kıbrıs’ta 60 Yıl, Volkan Yay., Şubat 1997, İzmir,s.18-19.
(183) http:///www.isteinsan.com.tr/isteinsan/gazete/portre/ozurdilemekbuvakada
(184) Arif Hocalar, “İçimizden Biri”, Kıbrıs Mektubu Dergisi, No.6,Cilt 10, Ankara, Kasım 1997,s. 27-31.
(185) Ahmet An, “Kıbrıs Ermenileri” Tarih ve Toplum, Ekim 2000, Sayı 202, s.29.
(186) Ahmet An, a. g. e., s. 30.
(187) İlginç bir nokta ise özellikle Lefkoşa şehrini ikiye ayıran Yeşil Hat’tın da bir Ermeni tarafından belirlendiği hususudur. Eski Mücahitler Derneği Başkanı Vural Türkmen’le 16 Ağustos 2014 tarihinde Lefkoşa’da yapılan görüşme.
(188) Agos, 12 Ağustos 2014
(189) Hizber Himmetağalar’dan aktaran Tuncer Bağışkan, Kıbrıs Türk Halkbiliminde Ölüm, KKTC Millî Eğitim Kültür Gençlik ve Spor Bakanlığı Yay. No.36, Ankara, 1997, s. 11.
(190) Vartan Malyan’dan aktaran Sevgül Uludağ, www.hamamboculeri.org.
(191) Emine Sütçü’den aktaran Kıbrıs Postası, 24 Mart 2011.
(192) Gülten Tuncel Keser ile 10 Ocak 2006 tarihinde Anamur’da yapılan görüşme.
(193) Gülten Tuncel Keser ile 10 Ocak 2006 tarihinde Anamur’da yapılan görüşme.
(194) Adı geçen görüşme
(195) Kıbrıslı Türklerde “kaçmak” fiili bugün bile “gitmek” manasında kullanılır.
(196) Nevzat Karagil’den aktaran Özker Yaşın, Nevzat ve Ben, Cilt 1, Yeşilada Yay., İstanbul, 1997, s. 696.
(197) Zihni, op. cit., ss. 42–44.
(198) Kar hoşafı bugün de Anadolu’nun pek çok yerinde büyük bir iştahla yenilen bir serinletici durumundadır. Özellikle yazın sıcak günlerinde ferahlamak maksadıyla genellikle yüksek zirvelerden ve karlık adı verilen nispeten güneş görmeyen çukurlardan toplanan karların köylüler tarafından kesilerek çuvallara konması ve yerleşim merkezlerine getirmesiyle kar hoşafı hazırlanır. Karın erimemesi için üzerine genellikle çam dalları örtülür. Böylece çam dallarının kokusu da kar hoşafına siner. Bir bakır sahan içine konulan belli ölçüdeki kara ayrıca birkaç kaşık pekmez eklenir ve daha sonra kaşıkla yenilir.
(199) Kemal Altınkaya ile 20 Şubat 2006 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
(200) http://www.havadiskibris.com/Ekler/poli/120/guney-lefkosa-hatiralarim/212
(201) Ermeni ve Kıbrıs Türk mutfağı neredeyse aynı denecek kadar benzerlik göstermektedir. Yıllarca beraber yaşamış toplulukların birbirlerinden etkilenmemeleri de söz konusu olmadığından özellikle mutfak kültürü şiş kebap, kokoreç, pastırma, farklı turşu çeşitleri, soğuk ve sıcak mezelerde benzerlikler gösterir.
(202) www.yeniduzengazetesi.com/index.php/cat/1/int/29/PageName/Haberler
(203) Gülten Tuncel Keser ile 10 Ocak 2006 tarihinde Anamur’da yapılan görüşme.
(204) Kemal Altınkaya ile 20 Şubat 2006 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
(205) Kıbrıs Türk Kültür Derneği İzmir Şubesi Eski Başkanı merhum Feyyaz Hamidoğlu ile 12 Aralık 2005 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
(206) Vartan Malyan’dan aktaran Sevgül Uludağ, www.hamamboculeri.org.
(207) Hadjilyra, op. cit., s. 11
(208) Bu kilise aynı zamanda Ermenilerin Kıbrıs adasına gelişlerini de simgeleyen bir anıt olarak da değerlendirilmektedir. 1907 yılında restorasyonu tamamlanan kilise 38 yıl boyunca boş kaldıktan sonra 1945 yılında ve 90 yıllığına Ermenilere kiralanmıştır. Kilisede bu süreçte yapılan ilk ayin ise 14 Ocak 1945 tarihinde gerçekleşmiştir. Tuncer Bağışkan, a.g.m., s. 33.
(209) Kemal Altınkaya ile 20 Şubat 2006 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
(210) Mustafa Başer ile 20 Şubat 2006 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
(211) Con Rifat’ın Masum Millet gazetesindeki 16 Haziran 1934 tarihli yazısından aktaran Harid Fedai, Kıbrıs’ta Masum Millet Olayı,KKTC Turizm ve Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 1986, s.185-186.
(212) 10 Mayıs 1908 Gönyeli doğumlu İbrahim Hilmi Damdelen’den aktaran Yılbay M. Emel, Özge Pastırmacıoğlu, Uğur Çınar, Lefkoşa, Aralık 1992. Yaşlıların Ağzından Kıbrıs Türk Toplumunun Geçmişi, KTMA.TK.060.1950.
(213) Beratlı, op. cit., s. 24.
(214) Nazım Beratlı, a.g.e., s. 121.
(215) Nazım Beratlı, a.g.e., s. 26.
(216) Ibid., s. 217.
(217) Harid Fedai, Kıbrıs Türk Kültürü Bildiriler I, Özyurt Basımevi,Mayıs 2002, Lefkoşa, s. 499.
(218) Mehmet Ali İzmen, Lefkara ve Lefkaralılar, Özyurt Matbaacılık,2005, Girne, s. 10.
(219) Mehmet Ali İzmen, a.g.e.,s. 10.
(220) Mehmet Ali İzmen, a.g.e., s. 10.
(221) Mehmet Ali İzmen, a.g.e., 10.
(222) 1881 Nisan ayında yapılan nüfus sayımında Girne’nin nüfusu 621 Türk ve 701 farklı unsurlar olmak üzere toplam 1.322’dir. İngilizlere devri öncesinde Girne, Lefkoşa ve Baf ’ta Türklerin nüfusu Rumlara göre fazladır ve Girne’nin ilk belediye başkanı da bir Türk’tür. Türklerin bölgeyi terk etmeleri, köylerden Rum ailelerinin gelmesiyle Türkler burada azınlığa düşer. Gürkan, op.cit., s.27.
(223) Tuncer Bağışkan, a.g.m., s. 30.
(224) Hüseyin Özdemir, Kıbrıs’ta 60 Yıl, Volkan Yay., Şubat 1997, İzmir,s.39.
(225) Hüseyin Özdemir, a.g.e., s. 39.
(226) Ahmet Erdengiz, “Osmanlı İmparatorluğu Topraklarında ve Kıbrıs’ta Gizli Hristiyanlar”, Halkbilimi Sempozyumu III, KKTC Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yay., 49, Lefkoşa, 2001, s. 59.
(227) Özdemir, op. cit., s. 39.
(228) Ibid.
(229) Feyyaz Hamidoğlu ile 12 Aralık 2005 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
(230) Apoel ve Omonia takımlarında Türk ve Ermeni futbolcuların yan yana futbol oynadıkları da ileri sürülmektedir. Ancak bu iki takım da esasında Rum takımlarıdır. Mustafa Başer ile 20 Şubat 2006 tarihinde İzmir’de yapılan görüşme.
(231) KTMA, Ses Gazetesi, 14 Sonkanun 1938, Sayı 128.
(232) Kıbrıs’ın spor tarihi konusunda ayrıntılı bir araştırma Ahmet Sami Topcam imzasıyla 6–9 Temmuz 1989 tarihinde Halkın Sesi gazetesinde yayımlanır.
(233) AYMA ifadesi esasında “Armenian Young Men Association” ifadesinin baş harflerinden oluşmaktadır ve “Genç Ermeniler Birliği” anlamına gelmektedir.
(234) Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
(235) Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
(236) Ayma 1950-1951 sezonunda 7. olurken, Çetinkaya ilk defa şampiyonluğu yakalar. 1951-1952 sezonunda da Ayma ligi 7. sırada bitirirken Çetinkaya 3. olmuştur.1953-1954 sezonunda Çetinkaya kupa şampiyonluğunun yanında ligi 4. sırada bitirirken Ayma 9 takımlı ligde sonuncu durumdadır.
(237) Yücel Hatay, Futbolda Türk-Rum (1934–1955), Mavi Basın Yay.,Lefkoşa, 2000, s. 65.
(238) Ibid.
(239) Bu takım birkaç yıl evvel Trabzonspor’u Avrupa kupa maçlarından eleyen takımdır.
(240) Hatay, loc. cit.
(241) Alexander Michael Hadjilyra, The Armenians of Cyprus, Kalaydjian Foundation, Lefkoşa, 2009, s. 16.
(242) Vartan Malyan da o kargaşa yıllarında yaşanılanları “…1950 yılında Ermeniler 12 bine yakındılar. Sonra ne vakit Rumlar başlattı Enosis meselesini, çantasını alan çekildi. Bazı Ermeniler İngiltere’ye, bazıları Amerika’ya gitti. Ermenistan’a gidenler 1960’taydı. Ne vakit 1960’ta anayasaya baktılar, anayasa bezirgân dükkanıydı. Kim başbakan, kim yardımcı, kim dışişleri bakanı karmakarışık bir şeydi. Ermeniler ‘Bu düdük örtmez.’ dediler, ‘Bu düdük ötmeyecek.”deyip kaçtılar… Ermenistan’a gidenler bir belaya çatılar sorma gitsin. Kıbrıs’tan da gitti bir 60-70 aile…” diyerek açıklar. Ayrıntılı bilgi için bkz. Uludağ, loc. cit.; Hadjilyra, op. cit., s. 16. EOKA’nın terör eylemleri ve 1950’li yıllarda Kıbrıs’ta yaşananlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ulvi Keser, Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı, IQ Yayınları, İstanbul, Ocak 2007.
(243) Kasım 1960 tarihinde yapılan halkoylamasına katılan Ermenilerin sayısı 1.082 olarak görülmektedir ve o dönemde adada yaşadığı bilinen 3.628 Ermeni’yle bu rakam farkı ise Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 2 B 7 a Maddesine göre “Evlenen kadın kocasının bağlı olduğu topluma aittir.” hükmü, aynı şekilde “21
yaşın altındaki kız veya erkek çocuk evleninceye kadar babasının bağlı olduğu toplumun üyesidir.” maddesi gereğince ortaya çıkmaktadır. Öte yandan Kıbrıs Cumhuriyeti çerçevesinde endüstriden sanayiye ekonominin farklı alanlarında kendilerini gösteren Ermenilerin hükümet bütçesine doğrudan etkileri ise nüfuslarıyla ters orantılıdır ve %3 gibi ciddi bir rakam söz konusudur. Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armeniansof Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin, 30
Ocak 1964, Lefkoşa. Ayrıca Bkz. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(244) Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armenians of Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin, 30 Ocak 1964, Lefkoşa.
(245) Adadaki toplumsal hayat ve Türkler konusunda son derece önyargılı ve suçlayıcı bir yaklaşım içerisinde olan bu yayın (Alexander Michael Hadjilyra, “The Multicultural Character of Cyprus”, The Armenians of Cyprus, Mayıs 2009, Lefkoşa, s. 6.) Türkiye’nin garantörlük haklarına bağlı olarak yaptığı 20 Temmuz 1974 tarihli müdahaleyi de bir işgal olarak nitelendirmekte ve neredeyse hiçbir Kıbrıs Türk’ü tarafından algılanmadığı ve düşünülmediği şekilde anayasaya bağlı olarak ortaya çıkan durumun Türklerin Ermenilere önyargılı davranmalarına neden olduğunu ve siyasi çatışmalarda Ermenilerin taraf olarak görüldüğü gibi garip ve tutarsız bir fikir ortaya atmaktadır.
(246) Lefkoşa’da 737 Ermeni, 281 Maronit ve 1870 Latin, Limasol’da 69 Ermeni, 35 Maronit, 59 Latin, Mağusa’da 64 Ermeni, 18 Maronit, 15 Latin, Larnaka’da 203 Ermeni, 8 Maronit ve 57 Latin, Girne’de 4 Ermeni, 704 Maronit ve 12 Latin Rum toplumu üyesi oldukları yönünde oy kullanırken Lefkoşa’da 4 Ermeni ve 1 Latin ve Larnaka’da 1 Ermeni Türk olduğu şeklinde oy kullanır. Ayrıntılı bilgi için bkz. www.http/hayem.org/indeks.htm.
(247) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(248) KTMA, (KTEM) No. 65, 17 Eylül 1965, Klasör No.61, 1970-E.
(249) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(250) Nacak, 22 Haziran 1962
(251) A.g.g., 22 Ocak 1962
(252) Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armenians of Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin,30 Ocak 1964
(253) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM) tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli ve “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Rapor” başlıklı yazı.
(254) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM) tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli ve “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Rapor” başlıklı yazı.
(255) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM) tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli ve “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Rapor” başlıklı yazı.
(256) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(257) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM) tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli ve “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Rapor” başlıklı yazı.
(258) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM) tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli ve “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Rapor” başlıklı yazı.
(259) Adı geçen memorandum.
(260) Special News Bulletin, 4 Şubat 1964, Lefkoşa.
(261) Special News Bulletin, 30 Ocak 1965
(262) Special News Bulletin, 30 Ocak 1965
(263) Special News Bulletin, 30 Ocak 1965
(264) Special News Bulletin, 30 Ocak 1965
(265) Special News Bulletin, 30 Ocak 1965
(266) Rauf Özhun ile 29 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da yapılan görüşme.
(267) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(268) Ahmet Sanver’den aktaran Ahmet Tolgay, Kıbrıs, 28 Ekim 2008.
(269) Teoman Fehim, Kıbrıs’ı Tanıyalım, Ankara, 1964, s. 118.
(270) Vartan Malyan bu bölgede yaşayan Ermeni aileler arasında Samanciyan ailesini, Aşçiyan ailesini ve Keşişyan ailesini sayar. Bu bölgede Küçük Kaymaklı istikametinde başka Ermeni aileler de yaşadığını belirten Malyan bu ailelerin artık Kıbrıs dışında yaşadıklarını da belirtir.Vartan Malyan’dan aktaran Sevgül Uludağ,www.hamamboculeri.org.
(271) Daily Mail, 28 Aralık 1963.
(272) Daily Telegraph, 15 Şubat 1964.
(273) KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanı merhum Rauf R. Denktaş ile 8 Temmuz 2003 tarihinde Lefkoşa’da yapılan görüşme.
(274) Rumların adada er geç tekrar bir huzursuzluk çıkartacağından emin olan ve bu endişelerini Türk komşularıyla paylaşan Ermeniler yanında Berch Tilbian taraftarı olmayan Ermenilerin devlet kademelerinde artık çalışamayacaklarının bildirilmesi ve bu insanlara gözdağı verilmesi sonucunda mallarını satan Ermeniler derhal adadan ayrılmanın yollarını arar. Mallarını satamayan Ermeniler de Türk bölgelerinde kalan mallarını Türk dostlarına emanet ederek adadan ayrılmak zorunda kalır.
(275) Special News Bulletin, 3 Ocak 1965, Lefkoşa.
(276) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(277) KTMA, (KTEM) No. 212. 26 Temmuz 1964. Klasör No.61,1970-E.)
(278) KTMA, (KTEM) No. 212. 26 Temmuz 1964. Klasör No.61,1970-E.)
(279) Nacak, 22 Haziran 1962.
(280) Special News Bulletin, 22 Mayıs 1964, Lefkoşa.
(281) Special News Bulletin, 17 Ağustos 1965, Lefkoşa
(282) KTMA, (KTEM) K. No.61, 1970-3.
(283) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(284) Türk Enformasyon Dairesinin 4 Haziran 1969 tarihli yazısı.
(285) Türk Enformasyon Dairesinin 4 Haziran 1969 tarihli yazısı.
(286) Special News Bulletin, 24 Nisan 1965, 2 Haziran 1964 ve 5 Haziran 1964. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(287) Türk Enformasyon Dairesinin 5 Mart 1964 tarihli yazısı.
(288) Special News Bulletin, 30 Nisan 1965, Lefkoşa.
(289) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(290) Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armenians of Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin, 30 Ocak 1964
(291) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM), Basın Raporu,No.287, 18 Ekim 1965.
(292) Azınlık Hakları Yasası’nın ilan edilmesi nedeniyle Berch Tilbian ayrıca Başpiskopos Makarios’a gönderdiği telgrafta “Hükümetinizin Kıbrıs’taki çeşitli azınlıklara bahşettiği hakları korumak ve tatbik etmek hususunda gösterdiği alicenaplığa Ermeni cemaati ve şahsım adına samimi takdir ve derin minnettarlığımı belirtmek isterim. Yunan medeniyetinin en iyi gelenek ve ideallerine uygun bir şekilde azınlıkların iç meselelerine karşı öteden beri gösterdiği şefkatli ilginin ve liberal niyetlerin yeni ve pratik bir ispatını teşkil etmektedir.” der. KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM), Basın Raporu, No.287, 18 Ekim 1965. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(293) Special News Bulletin, 26 Nisan 1965, Lefkoşa.
(294) Special News Bulletin, 26 Nisan 1965, Lefkoşa.
(295) Special News Bulletin, 28 Nisan 1965, Lefkoşa.
(296) Boston Herald, 28 Nisan 1965’ten aktaran Kıbrıs Ermeni Kilisesi tarafından hazırlanan “Origin of the Armenians of Cyprus” başlıklı memorandum. Special News Bulletin, 30 Ocak 1964
(297) Special News Bulletin, 27 Nisan 1965, Lefkoşa.
(298) Special News Bulletin, 25 Nisan 1965, Lefkoşa.
(299) Haber, 1 Nisan 1965.
(300) Söz konusu kişi daha sonra Rum Cemaat Meclisi’nde milletvekili olarak görev yapar. Bazı resmi kaynaklarda ismi Berj olarak verilmektedir.
(301) Special News Bulletin, 27 Nisan 1965, Lefkoşa.
(302) Kıbrıs’taki Ermeni Cemaati” başlıklı rapor. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(303) 26 Nisan 1965 tarihinde Ermeni cemaati tarafından basın mensuplarına yapılan açıklama. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(304) 26 Nisan 1965 tarihinde Ermeni cemaati tarafından basın mensuplarına yapılan açıklama. KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(305) Special News Bulletin, No.482. 26 Nisan 1965
(306) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM) tarafından hazırlanan 17 Eylül 1965 tarihli ve “Kıbrıs Ermenileri Hakkında Rapor” başlıklı yazı.
(307) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM), Basın Raporu,No.266, 25 Eylül 1965.
(308) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(309) Special News Bulletin, 30 Nisan 1965.
(310) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(311) Special News Bulletin, 28 Nisan 1965.
(312) Special News Bulletin, 27 Nisan 1965.
(313) KTMA, Klasör No.61, 1970-E.
(314) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM), Basın Raporu, No.309, 9 Kasım 1965.
(315) KTMA. Kıbrıs Türk Enformasyon Merkezi (KTEM), Basın Raporu, No. 292, 23 Ekim 1965.
(316) Öntaç Düzgün’ün “Lefkoşa’nın ilk planlı varoşu; Yenişehir” yazısından aktaran http://www.havadiskibris.com/Ekler/poli/151/lefkosa-nin-ilk-planli-varosu-yenisehir/936