Translate

30 Ağustos 2016 Salı

EGE DENİZİ'NİN ADI NEREDEN GELİYOR ?










"Türkiye'deki Tarihsel Adlar" adlı eserinde Bilge UMAR "Türkiye'deki tarihsel adlar üzerine araştırma yapmak, Türkiye'nin tarihi üzerine araştırma yapmaya benzer. Gidebileceğiniz genişliğin, inebileceğiniz derinliğin sonu yoktur" demektedir. 


Yazar, Anadolu'daki tarihsel adlar ve kökenleri incelendiğinde bunların sanılanın aksine Helenlerden kalma isimler olmadığını, Anadolu'nun eski bir dili olan Luwi dilinden kalma olduğunu belirtmektedir. Bilge UMAR'ın bu çalışması Ege kelimesinin anlamı ve bu adlandırmanın nerelerden geldiği konusunda özellikle kelimenin etimolojik kökeni hakkında büyük bir bilgi birikimi sunmaktadır. Bilge Umar'a göre Etimolojik olarak Yunan dili ile açıklanamayan Ege ismi, Anadolu'nun diğer bir çok tarihi ismi gibi önceki kültürlerden Türkçe'ye miras kalmış bir isimdir. Yunan kültürünce, etimolojik olarak sahiplenilemeyen Ege adına bir köken ve açıklama getirmek için AEGEUS adında bir destan kişisi yaratılmıştır.


Efsaneye göre; Atina'da düzenlenen Panathenaia bayramında, Giritli atlet Androgues öldürülür. Bu olay üzerine Girit kralı, diyet olarak Atina'dan her yıl kurban edilmek üzere, yedi kız ve yedi erkeğin gönderilmesini ister. Çok ağır olan bu şart üzerine Atina Kralı Aegeus, oğlu Theseus'dan Girit kralını öldürmesini ister ve onu bir gemi ile Girit'e gönderir. Eğer kralı öldürmeyi başarırsa, dönüşünde gemiye beyaz yelken çekmesini ve böylece uzaktan müjde vermesini ister. Eğer öldürememişse yelkenlerin siyah olarak donatılmasını tembih eder. Theseus, Girit'e gider ve giriştiği savaşta galip gelerek kralı öldürür. Atina'ya dönmek üzere denize açılır. Bu sırada zafer sarhoşluğundan babasının öğüdünü unutur ve siyah yelken çeker. Kıyıda oğlunu bekleyen Aegeus siyah yelkeni görünce oğlunun mağlup olduğunu zanneder ve üzüntüsünden denize atlayarak intihar eder. Aegeus'un intihar ettiği yer Atina Körfezi'dir. Bu nedenle bu körfez ve çevresi "Aegeus Pontos" "Ege Denizi" olarak adlandırılmaya başlanmıştır.


Ege Denizi'nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi'dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı "Adalar Denizi" adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında, hep "Adalar Denizi" olarak geçmektedir.


Piri Reis, 1519 yılında yazmış olduğu "Kitab-ı Bahriye" adlı eserinde, "Şunu bilmek gerektir ki, adalar arası denen yere "Erso Peloga" derler. Biz buradaki adaları münasip olduğu şekilde anlattık" demekte ve bu adalar arasındaki tüm adaları ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. 


Katip Çelebi, 1656 yılında yazmış olduğu "Tuhfetü'l-Kibar Fi Esfari'l Bihar" adlı eserinde; "Boğazdan dışarı Rumeli kıyıları Ece Ovası, Kavala, Ayanoroz, Lonkoz, Kesendire, Selanik Körfezi, Koloz ve İstin Körfezleri, Eğriboz, Atina ve Mora'dan Anadolu ve Menekşe Burnu ki Anadolu'dan Tekir Burnu nice ise Rumeli'nde bu da öyle köşeler ve geçit yeridir. Karadan denize girip Girit Adasının doğu batı uçları bu iki burunlar ucuna uzanıp öteki Akdeniz adalarının çoğu bu ortada bulunmaktadır. Bundan dolayı bu ortalığa "Adalar Arası derler" diye yazmaktadır.


Atatürk'ün Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nden sonra verdiği emir, "Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" şeklindedir. Atatürk, NUTUK'un 444'üncü sayfasında, bu emrin sonrasında yaşanan gelişmeleri vurguladığı ifadesinde "... ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz'e ulaşmış bulunuyorlardı." yorumunu yapmakta, Adalar Denizi ifadesini dahi kullanmamaktadır. 


24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması'nın 12'nci maddesinde Bahr-i Sefid Adaları için Island of Eastern Mediterranean ifadesi geçmektedir. 


Ancak Lozan Antlaşması'nın ayrılmaz parçası olan altı devlet kararı incelendiğinde Ege ifadesine rastlanmaktadır. İstanbul Deniz Matbaası tarafından 1930 yılında basılan "Türk ve Yunan Deniz Harbi Hatıratı ve 1909-1913 Yunan Bahri Tarihi" adlı eserde Ege Denizi ibaresine rastlanmamakta ve Adalar Denizi ifadesi kullanılmaktadır.


Faik Sabri DURAN'ın 1938 yılında yayınlanan, lise kitapları, sınıf III, Türkiye Coğrafyası (Kanaat Kitabevi, İstanbul), adlı kitabının 26'ncı sayfasında, Ege bölgesinin alanları biraz daha geniş tutulmuş ve bu bölgeye Garbi Anadolu (Batı Anadolu) adı verilmiştir. Aynı eserde sayfa 27'de Ege Denizi ifadesi, sayfa 70 ve sayfa 328'de sunulan haritalarda ise Adalar Denizi ifadesi kullanılmıştır.


6-21 Haziran 1941 tarihleri arasında, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde icra edilen Birinci Coğrafya Kurultayı'nda adlandırma konusunda standartlaşmayı sağlamak maksadıyla Ege Denizi terimi kabul edilerek kullanılmaya başlanmıştır.



Dz.Kur.Yb.Selçuk AKARI
Deniz Harp Okulu Pusula Dergisi,Yıl 2011, Sayı 70
("Dil Tarih ve Coğrafya Denkleminde Ege Denizi'nin Adlandırma Tarihi ve Ege Kelimesinin Anlamı.")






"Erso Peloga" yani Pelasglar : Thucydides (Tukididis-MÖ.460-395) ve Herodot (MÖ.484-425)'a göre 
bugünkü Yunanistan'ın ilk adı Pelasgia idi.




"Dile gelince, Pelasglar ne dili konuşuyorlardı, kesin bir şey diyemem. Eğer bugün yaşamakta olan Pelasgların diline bakarak düşünmek doğru olursa, ki bunlar Tyrsenler'den daha ötede, Kreston denilen kentte oturanlardır ve eskiden bizim Thessalia dediğimiz ülkede otururlardı ve o zamanlar bugünkü Dorlarla sınır komşusuydular - bir de çok eskilerde Atinalılarla komşu olanlar var, bunlar da Hellespontos kıyılarındaki Plakia ve Skylake'de yerleşmişlerdir - ve bir de öbür bütün siteler, ki adları değişmiş olmakla beraber Pelasg siteleridir - eğer, diyorum, bu halklara bakarak bir sonuca varmak istersek, Pelasglar yabancı biir dil konuşuyorlardı. Şu halde bütün Pelasglar aynı dili konuşuyorlardı ise, bu ırktan olan Attika halkı da, Yunanistan'a göçerken kendi dilini bırakmış, başka bir dil almıştır. Gerçekten Kreston ve Plaika'da oturanlar, bugünkü komşularının dilini konuşmazlar, kendilerine özgü bir dilleri vardır; bu da gösterir ki, bu bölgelere göçerken hangi dili konuşuyorlardıysa bugün de aynı dili konuşmaktadırlar.


Hellen'lere gelince, bence bunlar baştan beri hep aynı dili konuşmaktadırlar; aslında Pelasglar'dan ayrıldıklarında güçlü değildiler, ilk zamanlar azlıktılar, ama başta Pelasglar olmak üzere, öbür Barbar ulusların etkin yardımlarıyla pek çok ulusu kapsadılar. Buna karşılık Pelasglar, ki onlar da Barbardılar, eskiden büyük ölçüde çoğalmamışlardır, ben bu sonuca varıyorum."


Heredot 1.57-58
Barbarlar: Hellence konuşmayan, kendilerinden olmayanlara verdikleri ad.





ilgili





"Bu bedizler yıllar önce yazdığım "Türk Atayurdu renklerin dilinde" adlı makaledendir"
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu Celilov









İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ
ZAFER VE TAYYARE BAYRAMLARI 30 AĞUSTOS










27 Ağustos 2016 Cumartesi

Eski Oğuz Yurdu Tek Uluslu Ermeni Devletine Nasıl Dönüştürüldü?



Son Yüzyıllarda Rusya'nın Kafkasya'ya sahip olmak ve sonra buradan sıcak denizlere inmek için bu çoğrafyada elde maşa rolü oynayacak bir millet gerekiyordu. Bu iş için cazip millet Ermeniler oldu. 1813-1828 yıllarında Rusya ile İran arasında olan iki savaşın (1804-1813, 1826-1828) sonunda imzalanan Gülistan (12 Ekim 1813 yıl) ve Türkmençay (10 Şubat 1828) anlaşmaları Azerbaycan halkının tarihinde trajik rol oynamış ve Azerbaycan'ın parçalanmasına yol açmıştır. Azerbaycan'ın kuzeyi Rusya, güneyi ise İran'ın yönetimine geçmiştir. Türkmençay anlaşmasının XV maddesine gereğince İran'dan Ermenilerin Erivan, Karabağ ve Nahçıvan'a toplu şekilde tehcir edilmesine başlandı. Bunun sonucunda bu arazilerde tarihen yerleşik olan Azerbaycan Türkleri kendi yurtlarından mahrum ediliyordu. 


Türkmençay anlaşmasından hemen sonra imparator I. Nikolay 1828'in 21 Mart'ında Erivan ve Nahçıvan hanlıklarının arazisinde "Ermeni eyaleti" kurulmasına ilişkin emir imzaladı. Bu emre göre o zaman 7 bin 331 Azerbaycan Türkü'nün ve 2 bin 369 Ermeni'nin yaşadığı Erivan şehri de "Ermeni eyaleti" bünyesine dâhil ediliyordu. Türkiye ile savaşların (1828-1829, 1877-1878) sonunda tarihi 1829-1830 yılları arasında Güney Kafkasya'ya (Nahçıvan, Karabağ, Erivan) 40 bin İran, 84 bin 600 Osmanlı Ermenisi bu arazilere yerleştirildi. 


Tüm bunlara rağmen XIX yüzyılın sonunda Erivan eyaleti (gubernatorluk-Rusça) Azerbaycan Türklerinin sayısına göre Bakü ve Yelizavetopol (Gence) eyaletlerinden sonra Kafkasya'da üçüncü yeri tutuyordu. Şimdik Ermenistan'da yerleşik olan Müslümanlar, Azerbaycan Türkleri böyle göç ve sürgün facialarını yaşamağa başladılar. 


Azerbaycan tarihinde yaşanmış en büyük facialar 1905-1907 ve 1915-1920'lerde de devam etti 1920 yıllardan başlayarak 30 yıla yakın süren represyon (sürgün, baskı) olmuştur. Öyle ki, bu yıllarda Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında insan haklarına aykırı kanunlar uyarınca totaliter devlet rejiminin işlediği despotluk, şiddet sonucunda yüz binlerce masum insan, genellikle ulusal kendini tanıma ve milli devlet inancına, siyasi rejimin diktatörlüğüne değil, milli duygu ile düşündüğüne göre represyonlara maruz kalmıştır. Aslında Azerilerin Ermenistan'dan yani Batı Azerbaycan'dan göç ettirilmesi  XVIII yüzyılda başlanmştı. 



Azeri Nüfusun Göçe Zorlanması

Batı Azerbaycan`dan Azerbaycanlıların, 
genellikle Müslümanların göç ettirilmesi üç aşamada yapıldı: 

* Birinci aşama 1905-1920 yılları; 
* İkinci aşama 1948-1953 yılları; 
* Üçüncü aşama 1988-1992 yılları. 


Bu süreçler zarfında Ermeniler Batı Azerbaycan'da yaşayan Azerbaycanlıların yüzlerce yerleşim noktasını yerle bir ederek, 30 bine yakın evi yıkmışlar ve ihtiyar, çocuk ve kadınların da aralarında bulunduğu 140 bin kişiyi vahşice öldürdüler, 750 binden fazla Azerbaycanlı Ermenistan'dan ( Batı Azerbaycan'dan) göç ettirildi. 1988 yılında ise 220 binden fazla Azerbaycanlı Ermeni vahşetine tahammül edemediğinden doğup büyüdükleri kendi ana topraklarını terk etti. Bundan sonra Ermeniler Batı Azerbaycan'dan Azerbaycanlıların izini kaybetmek üzere buradaki mezarlıkları, tarihi kültür varlıklarını, dini ibadet yerlerini, okul, hastane ve diğer binaları yerle bir ettiler. Sadece 1988'den sonra Ermenistan'da (Batı Azerbaycan'da) Ermeniler Azerbaycanlılara ait 2000'den fazla mezarlık yıkmışlar. 


Bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti 1724-1828 yılları arasında Azerbaycan Türklerinin sayı çoğunluğu oluşturduğu ve her zaman egemen oldukları Erivan hanlığı arazilerinde kurulmuştur. 1828 yılında Erivan hanlık arazileri Rusya'nın terkibine dahil edilenden sonra burada bir vilayet oluşturuldu ve buraya İran ve Osmanlı topraklarından Ermeni aileleri göç ettirilmeğe başlandı. Bir yıl sonra bu vilayetin adı 'Ermeni eyaleti' olarak değiştirildi. 


1828 yılında Rusya-İran arasında imzalanan 'Türkmençay Anlaşması'ndan sonra İran'dan Erivan'a, Karabağ'a ve Nahçıvan'a Ermenilerin göçü hızlanmıştı. 1829 yılında Edirne'de varılan anlaşmadan sonra ise Osmanlı topraklarından Ermenileri Karabağ ve Erivan Hanlığının topraklarına göç ettirerek buraya yerleştirmeğe başladılar. Yalnız bu anlaşmaya göre, 84 bin Ermeni Karabağ ve diğer çevre topraklara yerleştirildiler. 1978 yılında Ermeniler İran'ın Marağa bölgesinden Dağlık Karabağ'ın Akdere (Mardakert) ilçesine (rayonuna) göç ettirmelerinin 150.inci yılını Marağa köyünde törenle kutlamıştılar ve bu tarihin şerefine orada bir anıt da dikmiştiler. Üzerinde 'Marağa-150' basılmış bu taç anıt kanıtlıyordu ki, Ermenilerin Erivan ve Karabağ topraklarına yerleşme tarihi tamı tamına 150 yıldı. Ermeniler 1988 yılında bunun onların lehinde olmadığını anlayarak bu anıtın üzerindeki 'Marağa-150' yazısını yoketmişler. 




This monument was built by Armenians in Karabakh for settlements "150 years" !.. 
That was proof that the Armenians were not native people of these land. 
When they realised that, they destroy the monument!.. (Marağa Anıtı-link)





Bugün Erivan hanlığının eski arazilerinde buranın kadim ve eski sakinlerinin yaşamaması bir ırkçı ideolojinin sonucu olarak kabul edilmelidir. Bu ideoloji anti-Türk bakış açısından şekillenen düşmanlık ideolojisidir. Milliyetci ideolojiden Tek Uluslu ve Monoetnik Devlete doğru Çağdaş Ermeni devlet ideolojisinin formalaşmasında Ermeni milliyetçi akımlarından her birinin katkısı olmuştur. Farklı zamanlarda ve farklı şartlarda ortaya çıkmalarından asılı olmayarak bu ideoloji bir merkeze tabi olmuştur ve bu da 'Merkez Ermeni Kilisesi' olmuştur. Bu milliyetçilik farklı Ermeni akımcılar tarafından geliştirilmiştir. Ermeni milliyetçiliğinin teorisyeni olarak kabul edilen Grigori Artsruni, kitaplarında Türkleri, Kürtleri ve Müslümanları aşağılıyor. Tiflis'te yayınladığı 'Mşak' adlı Gazetesinde Osmanlı yönetimindeki Ermenileri kışkırtıyor. Onları Türklere karşı isyana sesliyor.


Artsruni, Ermeniler ve diğer halkların Müslüman yönetiminden bağımsızlaşmaları gerektiğini, bunu da Avrupalıların yardımıyla yapmaları gerektiğini savunuyordu. Diğer Ermeni ideologlar da aynı şey istiyorlar. Andranik de, Dro da, Njde de, Stepan Şaumyan da Ermeni halkına bağımsızlık istiyorlar. Ama nasıl? Kimlerin faciası hesabına? Kimlerin topraklarının hesabına? 


Ermeniler zapt ettikleri yerde burada yaşayan ahaliyi öldürmekle, onları oradan kovmakla yetinmemişler, bu ister Anadolu olsun, isterse de Kafkasya. Hem de buradan o ahalinin izlerini tamamen silmeye çalışıyor ve siliyorlardı. Bugün Ermenistan'da Türk izi kalmamış denilebilir. Bu anlamda Ermeni milliyetçiliğinin kuramcısının işbirlikçi yaklaşımının izleri günümüze dahi ulaşıyor. Nasıl oldu da bu arazilerden Türkler kovuldu ve Türk izleri yok edildi. Bir anlık tarihe başvuralım. 


Bunun için, 1590 ve 1728 yılına ait Osmanlı kayıtlarında, Revan Eyaletinin (Bugün Ermenistan olarak adlandırılan ülke) demografik yapısı içerisinde, Türk nüfusun büyük bir çoğunluk oluşturduğu görülmektedir. Bölgenin yer adlarına (Toponim) bakıldığında bile, yerleşim birimlerinin çoğunun Türkçe olduğu görülür. Bu durum bütün Ermenistan için geçerlidir. Aynı durum, Iğdır ve civarı (Sürmeli Kazası) için de geçerlidir. Bölgedeki yer isimlerinin Türkçe menşeli olması gerçeğini Ermeni tarihçisi Zaven Gorgodyan'ın, 1932 yılında Erivan'da Ermenice basılmış "1831-1931 Yılları Arasında Sovyet Ermenistan'ın Ahalisi" adlı kitabında Ermenistan'da kayıtlı 2310 yerleşim yerinden 2000'nin adının Türk menşeli olduğu kaydedilmiştir.(1) 


Osmanlılar, herhangi bir bölgeyi ele geçirdiklerinde o bölgedeki arazi ve vergi verecek nüfusu kayıt altına alıyorlardı. Revan ve civarı da ele geçirildiğinde, hemen arazi ve vergi verecek nüfus kayıt altına alınmıştır. Osmanlı Devleti, Müslim ve gayrimüslim unsurlardan farklı vergiler aldığından, alınan vergiler aynı dine mensup olup olmamakla bağlantılıydı. Ermenilerin, İslam inancında olmaması sebebiyle, 1.Gorgodyan Zaven ("1831-1931 Yılları Arasında Sovyet Ermenistan'ın Ahalisi" Erivan 1932),  (Ermenice) Cizye adı ile bilinen verginin onlardan ayrıca tahsil edildiği göz önüne alındığında, Osmanlı Tahrir defterlerindeki kayıtların gerçeğe çok yakın olduğu anlaşılmaktadır. 


XIX Yüzyıldan itibaren Ruslar, Kafkasya'ya doğru istila hareketine başlamışlardı. 1826 yılında Kuzey Azerbaycan'da ortaya çıkan genel bir ayaklanma üzerine, İran olaya taraf olmuş ve bu suretle, İran-Rus savaşı başlamıştır. Revan Hanlığı da İran'a bağlı olması nedeniyle bu savaşa taraf olmuştur. 1828 yılında Erivan (Revan) hanlığı Rusya'ya geçmiştir. Batılı devletler uzun zamanlar Osmanlı İmparatorluğunu zayıf düşürmek, onu parçalamak amacı ile planlar kurmuşlar. Bu devletin içerisinde yaşayan Hıristiyanlar, özellikle Ermeniler her zaman kullanılmak için bir araç olmuştur. Ayrıca Rusya da bu araçtan yeterince faydalanmıştır. İşgal ettiği Kafkasya'yı ebedi etmek için Rusya bir göçürme politikası uygulamaya başladı. Kafkasya'ya Rusya'dan Molakanları, Osmanlı ve İran'dan ise Ermenileri göçürme siyasetinin amacı burada nüfus değişikliğine nail olmaktı. 


Rusya`nın Himayesinde Ermeni Devletinin Kurulması 


Evet, Rusya`nın himayesi altında Ermeni devletinin kurulması, ayrıca Ermenilerin İran ve Türkiye`den Rusya`nın işgal ettiği topraklara aktarılması rastgele bir olay değildir. Bu, Ermeni-Rus ilişkilerinin sonucuydu. Bu ilişkilerin temelini Rus ve Ermeni tarihi literatüründe tebliğ edildiği gibi, sadece ticari ilişkiler değil, aynı zamanda Doğu'nun Müslüman devletlerine, özellikle Türkiye'ye, XVIII. yüzyıldan itibaren ise Azerbaycan'a karşı düşmanlık tutumu oluşturuyordu. Ermenilerin genellikle Güney Kafkasya'ya göçürülüp getirilmesi ve esasen Türklerin verimli topraklarında yerleştirilmesi son iki yüzyıl içinde olmuştur. (1) 


I Petro'nun sıcak denizlere inme arzusu ve Ermeniler Bu tarihlere kadar bu bölgelerde Ermeni nüfusu çok az, %10'u bile bulmuyordu. Safeviler devletinin zayıflamasından istifade eden Rus çarı I. Petro'nun (Deli Petro'nun) 1724 yılının Kasım'ında Ermenilerin Azerbaycan'ın Hazar Denizi kıyılarında, Derbent ve Bakü, ayrıca Gilyan, Mazenderan ve Gilan bölgelerinde yerleşimini resmîleştiren fermanından sonra yerleştirilmesine başladı. Bu fermana göre Ermeniler Rusya İmparatorluğu'nun Güney Kafkasya'dan İran körfezine kadar geniş toprakları ele geçirme planının uygulanmasında "beşinci kuvvet" rolünü oynayacaktılar. Bu planın bir parçası olarak Rusya generalleri Azerbaycan halkını hangi yolla olursa olsun yaşadığı yerlerden göç ettirme emri almışlardı. (1.Vagıf Arzumanlı- Nazım Mustafa, Tarihin Kara Sahifeleri (Depotasiya,Soykırım, Kaçkınlık), Bakü,1988, s.20.) Fakat Rusya'nın Kafkasya'daki askerî başarısızlıkları onun Ermenilerin planlı meskunlaştırılması politikasını bir süreliğine dondurdu. Türkmençay anlaşmasının sonucu olarak 40.000 Ermeni Azerbaycan'ın çeşitli bölgelerinde iskân ettirildi.


1829 yılındaki Edirne barışının sonuçlarına göre ise, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan 90.000 Ermeni de Azerbaycan'da yerleştirildi. Onlar Nahçıvan, Erivan ve Karabağ hanlıklarında iskân ettirildi. Ünlü Rus diplomatı, Rusya İmparatorluğu'nun İran'daki Büyükelçisi, Griboyedov Ermenilerin Güney Kafkasya'ya aktarılmasında aktif yer almıştır. Ünlü Rus diplomatı ve yazarı şöyle yazıyordu: 

"Ermeni halkı esasen Müslüman toprak sahiplerinin topraklarında yerleştirilirdi, onlar yavaş yavaş Müslüman nüfusunu bölgelerden sıkıştırıp çıkarmaya başlamışlardı. Biz Müslüman nüfusu düştükleri zor durumla barıştırmaya ve onları inandırmaya çalışmalıyız ki, bu sıkıntılar uzun sürmeyecek ve Ermeniler geçici olarak onlara yaşamaya izin verilen yerlerde sürekli olarak kalamayacaklar." (1) 


Rus İmparatorluğu'nun yöneticileri Güney Kafkasya'da yürüttükleri sömürge politikasında Ermenilere çok güveniyorlardı. Aynı güven Türkiye'de yaşayan Ermenilere Batılı devletler tarafından sağlanıyordu. Osmanlı devletinin parçalanmasında en iyi ve cazip gelen unsur Ermenilerdi. 1828 ve 1920 yılları arasında Azerbaycan'a 56,0000 Ermeni göçürülmüştür. Böylece Doğu Kafkasya'nın Ruslar tarafından işgali sonucunda Azerbaycan topraklarında - Araks nehrinin kuzeyinde Ermeni nüfusu hızla artmaya başladı. 


Bu konuda dikkate değer bir olgu da Zori Balayan'ın kendisi itiraf etmiştir: "Onun (Erivan`ın) nüfusu başka yerlerden gelmeler. Aslında gerçek Yerevanlı yoktur". Akademisyen A. İ. İonisyan şöyle yazıyordu: "Erivan şehrinin nüfusunun sadece dörtte biri Ermenilerden oluşuyor, Azeriler burada mutlak üstünlük oluşturuyor".(2) 


Rus İmparatoru I. Nikolay'ın 21 Mart 1828 yılında verdiği fermanına göre Azerbaycan'ın Nahçıvan ve Erivan Hanlığı iptal edilmiş, onların yerinde Rus hakemleri tarafından yönetilen "Ermeni vilayeti" denilen yeni idari kurum oluşturulmuştur. 1849 yılında bu ilçenin adı değiştirilerek Yerevan Guberniyası konmuştur. Topraklarının genişletilmesi amacını güden Ermeniler 1836 yılında Rusların yardımı ile Azerbaycan`da o zaman faaliyet gösteren Alban Patriarh Kilisesi'nin iptal edilmesini ve mülklerinin Ermeni Kilisesi'ne verilmesini başardılar. 


Kafkasya'nın Bağımsızlaşma Çabalarına Karşı Rus Politikası


Kafkasya'nın Rusya'dan ayrılarak, bağımsız bir devlet olmak hususundaki faaliyetlerini önlemek amacıyla Bolşevikler (1."Osmanlı Rus Savaşı'nda Doğu Anadolu'dan Rusya'ya Göçürülen Ermeniler" , s.386-387.  - 2.Obozreniye Rossiyskih Vladeniy za Kavkazom, IV.Cilt, Sankt Petersburg, 1836, s.270), 1918 Mart Bakü katliamının amacı Ermeni asıllı Stepan Şaumyan'ı Bakü'ye yönetici olarak atadılar. Bakü'ye tamamen hâkim olmak isteyen Bolşevik Şaumyan, Taşnaksutyun çeteleriyle de birleşerek 31 Mart 1 Nisan 1918'de yalnızca Bakü'de 15 binden fazla Azerbaycan Türkü'nü "Pantürkist ve İnkılâp karşıtı" oldukları iddialarıyla katletmişlerdi. 


Bu geniş çaplı katliamlar sadece Bakü'de değil, Gence, Şamahı, Guba, Zengezur, İrevan, Basarkecer ve Azerbaycan'ın diğer bölgelerinde yapılmış, öldürülenlerin sayısı 60 bin kişiye ulaşmıştı.(1)  Mart 1918'de Bakü'de başlayan silahlı çatışma başka bölgelere de yayıldı. Özellikle de Erivan, Zengezur ve Gökçe'de yaşayan Azerbaycan Türkleri için büyük tehlike ortaya çıktı. Andranik komutanlığında Ermeni silahlı çeteleri Erivan'a bağlı Gökçe'de Çamırlı, Medine, Anağızoğlu, Kışlak, Gulalı, Küsecik, Alçalı, Küçük Karakoyunlu ve Delikardeş köylerine hücum ederek birçok Müslümanı katlettiler. 22 Nisan 1918'de "Kafkasya Bağımsız Federe Devleti" ilân olunduysa da taraflar arasında çekişmelerin devam etmesi üzerine 28 Mayıs 1918'de Ermenistan bağımsızlığını ilan etti ve Taşnaklar 1918'de Kars vilayetinin ve Erivan eyaletinin bir kısmını müttefik ordulardan almayı başardılar. (2)


Uzun yıllar Kafkasya'da gazetecilik yapan V. L. Veliçko ise 19. yüzyılda Kafkasya'da yaşayan halkları ve son derece kritik olan bölgenin siyasi ve sosyal durumunu inceleyerek "Kafkasya" adlı eserinin Ermenilere ayırdığı bölümünde dikkat çekici hususlara değinmistir. Günümüzde hâlâ tartışılan "Büyük Ermenistan" veya "Denizden Denize Büyük Ermenistan" idealinin anlaşılması, Ermeni milliyetçiliğinin tarihî boyutlarının çok yönlü bilinmesi ve kavranması ile mümkündür. Adına Ermenistan denilen ülkeden diğer halkların çıkarılması bu ideolojinin gerektiği bir hareket idi. 


Artık 1918'de Eylül ayından itibaren Zengezur üzerine hücumlar yeniden başladı. Rut, Darabe, Ağudi ve Vağudı köyleri tamamen dağıtıldı, Arkhalı, Şyagur, Melikli, Pulkent, Şeki, Kızılcık köyleri ise çok zarar gördü. Bu köylerde toplam 500 kişi Ermeniler tarafından öldürüldü. 1918 sonlarında ise Zengezur'da Azerbaycan Türklerinin yaşadığı 115 köy dağıtıldı. Toplam 7739 kişi olmak üzere 3257 erkek, 2276 kadın ve 2196 çocuk öldürülmüştü. Andanik, Khmbapet Dro ve Hamazasp'ın silahlı çeteleri yüzlerce köyü yakmış, insanları öldürmüş veya zorla göç ettirmişti. (1.Şaumyan. S, Seçkin eserleri. Bakü, 1978, II cilt . - 2.Sov. BKP nezdinde Markisizm Leninizm Enstüsünün Merkezi Parti arşivi, F - 461 P-1, D- 4525 L. 1) 


Erivan vilayetınde katliam ve göçler Ağustos 1918'de Iğdır ve Eçmiadzin'de 60 köy Dro'nun silahlı çeteleri tarafından yağmalandı. 1918-1920 Taşnak iktidarı zamanı Ermenistan'da yaşayan 575.000 Azerbaycan Türkü'nün 565.000'i katledilmiş veya zorla göç ettirilmişti. Bazı Ermeni araştırmacıları da bu verileri onaylamaktadır: 1920'de Sovyet hükümeti zamanı Taşnakların yürüttüğü politika sonucu burada 10.000 kişiden biraz fazla Türk kalmıştı. 1922'de 60.000 göçmen geri döndükten sonra Azerbaycan Türklerinin sayısı 72.596 kişi olmuştur. 


Türklerin toplu halde yaşadıkları 5 kazadan - Aleksandropol, Nor-Bayazet, Eçmiadzin, Erivan, Şerur-Dereleyez - kazalarından başka Yelizavetpol idari birimine giren Zengezur kazası (sonralar Qafan, Sisyan, Gorus, Megri adlı bölgeleri), Kars iline dâhil olan Ağbaba bölgesi (sonraları Amasiya bölgesi), Tiflis idaresine dâhil olan Lori-Pembek bölgesi (sonraları Alaverdi, Stepanavan, Kalinino, Noyamberyan bölgeleri), Yelizavetpol quberniyası Kazak kazasının Dilican deresi (sonraları Şemseddin, İcevan, Dilican rayonlarının arazisi, ayrıca Krasnoselsk bölgesi Akstafa (Gedikçay havzasının Azeriler yaşayan köyleri) birleştirilerek Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti düzenlendi.


1918-1920'de bu bölgelerde yaşayan Azerbaycan Türkleri'nin katledilmesi veya zorla göç ettirilmesi 1905 katliamının devamı idi. Bu süre zarfında Ermeniler ciddi bir teşkilatlanma sürecine girmiş, silahlanmış ve propaganda faaliyetlerini genişletmişti. 1918'de Ermenistan (Ararat) Cumhuriyetinin kurulmasıyla Ermenilerde millî kimlik ve devlet anlayışı ivme kazandı. İki yıllık (Mayıs 1918-Kasım 1920) Taşnak iktidarı zamanı Azerbaycan Türklerinin % 60'ı öldürüldü. 


Ermenistan'da Azerbaycanlılar'a karşı 1918 -1920 yıllarında soykırım ve 1930-1938 yılarında sürgünün hayata geçirilmesine rağmen, Ermenistan'ın Türkiye ve İran sınırları, Azerbaycan ve Gürcistan sınırları boyunca yine de genel olarak Azerbaycanlılar yaşıyordu. İrevan (Erivan) kentinin çevre illeri en verimli topraklar sayılıyordu ve bu illerde Azerbaycanlılar çoğunluk teşkil ediyordu. Genellikle, bu sınırlar içinde Ermeni nüfusu 1831 yılında 161,7 bin kişi, 1879 yılında 797,9 bin kişi, 1913 yılında 1000,1 bin kişi, 1920 yılında 720 bin kişi, 1922 yılında 782 bin kişi, 1926 yılında 881,3 bin kişi olmuştur. 


1926 yılı nüfus sayımında gösterilmiştir ki, bu bölgede 84,5 bin kişi Azeri nüfus yaşamıştır. Azerilerin sayısı yüzde 9,5 kadar inmiştir. Bunların 60 bin kişi kadarı 1920 yılından sonra önceki yurtlarına döndüler.(1) (1.Cabbarlı Hatem. Geçmişten Günümüze Ermenistan`da Azerbaycan Türkleri ERMENİ ARAŞTIRMALARI dergisi, Sayı 4, Aralık 2001 - Ocak-Şubat 2002) Ermenistan'ın bu sınırları içinde Azerbaycan Türklerinin 1916 yılında 333 bin kişiden 1926 yılında 84,5 bin kişiye inmesi gösteriyor ki, Ermenilerin 1918-20 yıllarında İrevan idaresinde yaptıkları soykırım Zengezur kazasından ve diğer bölgelerden de boş geçmemiş. 


Ermenilerce Yürütülen Sistemli Soykırım Politikaları ve Sonuçları


Demek ki, Ermeniler tarafından planlı olarak gerçekleştirilen jenosit politikası sonucunda Azerbaycanlılar'ın kaybı 260 bin kişiden fazla olmuştur. O yüzden de şöyle bir sonuca varabiliriz: 


1916- 1926 yılları arasında Azerbaycanlı nüfusun artışı en az 10-12 bin kişi olabilirdi. Bu rakam 1926 yılındaki mevcut sayıdan çıkarılıp telef olanların ve mültecilerin sayısına eklenmelidir. Gösterilen rakam ve olgulardan anlaşılıyor ki, gerçekten de modern sınırlar içinde o zaman nüfus 280 bin kişi azalmıştır. Bunu hiç kimse, hatta Ermeniler de inkâr etmiyor.(1)  Ermenistan resmî verilerinde bu azalma başka şekilde yorumlanıyor. Nüfusun bu kadar azalması "1918-1920 yıllarında Türk birliklerinin ve başıbozuk grupların düzenledikleri yeni katliamın sonucunda oluştu." deniliyor.(2) 


Sovyet döneminde baskı ve göçler SSCB yıllarında Ermenistan yöneticilerinin başlıca görevi Erivan çevresinde ve Türkiye ile sınır boyunca verimli topraklarda yaşayan Azerbaycanlıları bu topraklardan göç ettirmekti. Bunun için ilk olarak Moskova'nın onayı alınmalıydı. Yurtdışında yaşayan Ermenilerin Ermenistan'da yaşamak istediklerini ama yerleştirilmek için toprakların yetersiz olduğunu Stalin'e bildirmek gerekiyordu. Çözüm olarak da Türklerin Azerbaycan'ın kırsal bölgelerine göç ettirilmesi gerekiyordu. Yurtdışında yaşayan Ermenilerin Ermenistan'a göçürülmesi konusunu ortaya atmak için onlar ilk fırsatı 1943'te Tahran konferansı sırasında yakaladılar. Konferansta Ermeni diaspora temsilcileri SSCB Dışişleri Bakanı Molotov'la irtibata geçmiş, onların Ermenistan'a göçürülmesi için Sovyet yönetiminin onay vermesini rica etmişlerdi. Molotov, Stalin'le konuştuktan sonra onların göçürülmesine onay verdiklerini bildirmişti. 


İkinci Dünya Savaşından sonra Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye karşı toprak iddiaları ve bu süreçte Ermenilerin etkin katılımı sonuçta Azerbaycanlılar'ın kaderinde trajik olaylara neden oldu. (1.Koçar Meri. « Ermeni sorunu ve Ermeni-türk toplumsal-politik ilişkileri. Erivan 1988  - 2.Pirumov S.G (Pirumyan) «Dışarıdaki taşnaklar». Doğu araştırmaları bilimsel birliği yayını, Tiflis, 1934) 1945 yılının Kasım'ında ÜİK (b) P MK Siyasi Bürosu yurtdışında yaşayan Ermenilerin Sovyet Ermenistan'ına dönmesine (repatriasiyasına) izin verdi ve 2 Aralık'ta SSCB Sovyet Halk Komiserleri'nin ilgili kararı basında yayınlandı. Bu adım, Sovyet yönetiminin Türkiye'ye karşı toprak iddialarını esaslandırmaya çalışması ile ilgiliydi. 


Stalin Ermenistan'a yaklaşık 300-400 bin Ermeni göçürmek suretiyle tüm dünyaya beyan etmek istiyordu ki; "bakınız Ermeniler kendi vatanlarına dönmüşler, fakat onların yaşaması için yer yoktur. Türkiye Doğu vilayetlerini vermelidir." SSCB'nin Türkiye'nin doğu vilayetlerine ait iddiaları V.Molotov tarafından Türkiye Büyükelçisi S.Sarper'le 7 ve 18 Haziran 1945 tarihli konuşmalarında duyurmuştu. Acilen SSCB'nin Türkiye'den koparmaya hazırlandığı arazilerin alanları ölçülmeye başlandı, ilgili haritalar tertip edildi, bu toprakların Ermenistan ve Gürcistan arasında bölüştürülme çalışması yapıldı. 


SSCB Dışişleri Komiserliğinde 1945 yılının Ağustos ayında hazırlanmış belgeye uygun olarak Türkiye'den toplam alanı 26 bin kilometre olan toprak kopartılmalı idi. Onun 20,5 bin km. karesi Ermenistan'ın, 5,5 bin km. karesi ise Gürcistan'ın payı olmalı idi. Savaştan zaferle çıkmış Sovyetler Birliği Türkiye'den Kars ve Ardahan topraklarını alacağına o kadar emindi ki, hatta Siyasi Büro A.Koçinyan isimli birisini Ermenistan Komünist Partisi'nin Kars İl Komitesi Sekreteri görevine atamıştı. Fakat Türkiye'nin kendi topraklarının savunma meselesinde kararlılığı Sovyetlerin planlarını bozdu. Ayrıca, Sovyetler Birliği Ermenistan'a gerekli sayıda yabancı ülkede yaşayan Ermeni göç ettiremedi. 


1947 yılında çeşitli ülkelerden Sovyet Ermenistanı'na aktarılmış (repatriasiya edilmiş) Ermenilerin sayısı sadece 60 bin kişi idi. Onlar da, buradaki durumu görüp geri dönmeye çalışıyorlardı. İş öyle bir noktaya geldi ki, yüzlerce Ermeni, devlet sınırlarını ihlal ederek Türkiye'ye kaçtı. Bu durumda, göçürülmüşlerin (repatriantların) ev, barınak sorununu iyileştirmek, onlara toprak vermek amacıyla 23 Aralık 1947 yılında Azerbaycanlıları Ermenistan'dan Azerbaycan'a göçürmek (sınır dışı etmek) konusunda malum karar verildi. Göçürülenlerin evlerini, mallarını mülklerini ellerinden zorla alıyorlardı. Sibirya'ya ve Kazakistan'a sürgün edilenler gibi, onlara da beraberinde zaruri eşyalarını almaya izin veriyorlardı. 


1948-1953 yılı göçürmeleri 3 Mart 1948 tarihinde Ermenistan'ın SSCB İçişleri Bakanlığı'nın hazırladığı ve Bakan Grigoryan'ın imzaladığı Ermenistan Azerbaycanlı nüfusu arasında "Azerbaycan SSCB'e göçürülme ile ilgili durum hakkında" raporunda Azerbaycan Türkleri'nin bu büyük trajediye tepkilerini daha net yansıtıyor. Bu belgenin ayrıntılarına dikkat edelim: 


Çok Gizli Ermenistan'ın Azeri nüfusu arasında Azerbaycan SSCB'e karşı göçle ilgili görüşler hakkında. Azerilerin Ermenistan'dan Azerbaycan SSCB'e tehcir edilmesi hakkında hükümet kararının resmen ilan edilmesinden önce Ermenistan SSCB'nin nüfusu arasında bu konuda dedikodular dolaşmaya başladı. Bu tedbirin amaçlarının doğru olmayan ilkeleri topluma yansıdı. Bizim tarafımızdan Azerilerin yeni yerleşim yerine taşınmak istemedikleri konusunda birçok görüş ortaya çıktı. Bazılarının mezarlıklara giderek orada yakınlarının kabirleri üzerinde ağlamaları ve göçürülmemeleri için dua ettikleri tespit edilmiştir.


Dahası kolhozcuların tarla işlerine çıkmaması, kendi meyve bağlarını kırması, yaşadıkları evlerini ve yardımcı yapılarını yıktıkları görülmüştür. Aynı zamanda düşman propagandacılarının Sovyet karşıtı propaganda yaptıkları da anlaşılıyor ve halka deniliyor ki, göçürülme politikası SSCB ile Türkiye arasında savaş durumunu doğurur, Sovyet yönetimi Azerbaycanlılar'a güvenmemektedir. ... Ovalık'ta bulunan Vedi ve Zengibasar bölgelerinde Azerbaycanlılar'ın mümkün olduğunca çabuk bir şekilde Azerbaycan SSCB'ye taşınmayı arzuladıkları gözleniyor.... Sınırın diğer ucunda (Türkiye kastediliyor- G.Ç.) akrabalık ilişkileri olan bazı anti-Sovyet unsurlar göçten kendi rahatsızlığını bildirerek yasadışı yollarla Türkiye'ye geçmek niyetlerini dile getiriyorlar. ... Ayrıca, göç ettirilmesi öngörülen Azerilerin gayrimenkul karşılığının ödenmesi veya onlara bu malvarlığını kişisel olarak satmak için izin verilmesi meselesi şimdiye kadar çözülememiştir. Bu ve diğer sorunların çözülmesi için çeşitli bölgelerden Erivan'a geliyorlar, fakat cevap alamıyorlar, çünkü Azerbaycan SSCB Sovyet Bakanlarının temsilcisi Mammadov yoldaşın hastalığı ile ilgili olarak Ermenistan SSCB'de Tehcir İdaresi'nin işi neredeyse kendiliğinden durmuştur... Amasiya bölgesi üzre Mağaracıklı Mammadov Mehet Mahmud oğlu ve Taşköprü köyünün sakini İsmailov Ramazan Alekber oğlu (eski askeri esir) kendi köylülerine Azerilerin göç ettirilmesini SSCB ile Türkiye arasında beklenen savaş ile izah etmişlerdir. 


Bölgede Rus Demografi Politikası ve Sonuçları 


Kuzukent köyünün sakini İsmailov Han Ahmed oğlu kolhozcularla konuşmasında şöyle demiştir: "Diyorlar ki, bu göç güya gönüllü olacaktır. Bu doğru değildir. Bize de Axalkalakideki (Ahıska kastediliyor) Azerilerle (Ahıska Türkleri-G.Ç) yaptıkları gibi muamele edecekler: Demiryolu vagonlarına bindirecek ve Kazakistan'a gönderecekler. Aniden olmaması için hazırlanmak gerekiyor." ...

Küçük Tepegöy köyünün sakini Ahmedov İsmail sohbette demiştir ki: "Leninakanda diyorlar ki, bizi, - Azerileri - 24 saat içinde Kazakistan'a sürgün edecekler, fakat ne zaman - henüz hiçbir şey belli değil ."...


Çivinli köyünün sakinleri: Mammadov Knyaz Mehmet oğlu, Aliyev Mirza Kurban oğlu ve Eşirov Mehmet kolhozcularla sohbette demişlerdir ki: "Yakında bizi göçürecekler, fakat nedense bu konuda açıkça konuşmaktan korkuyorlar. Anlaşılan, düşünüyorlar ki, kolhozcular Türkiye'ye kaçıp giderler... Ne yapmalı, bilmiyorum. Ben aptal oldum, çoktan Türkiye'ye gitmedim, şimdi ise sen istediğin yere değil, sana nereyi derlerse, oraya göçmelisin. "...


Zengibasar bölgesi üzere ...Zengiler köyünün sakini Namazov Sultaneli Rahim oğlu köyün kolhozcuları ile sohbette demiştir ki: "Ben Karakışlak köyündenim, orada MK temsilcisi toplantıda beyan etti ki, bizi - Azerileri Ermenistan'dan bizim yerlerimize repatriant Ermenileri yerleştirmek için göçürüyorlar"... 


Bununla ilgili adı geçen köyün birçok kolhozcusu işe çıkmadı ve kolhoz başkanı - neden işe çıkmıyorsunuz sorusuna "Eğer Ermeniler bizi Ermenistan'dan göçürürlerse, biz ne için ve kim için çalışmalıyız?" şeklinde cevap verdiler. ...


Baxgiler köyünün sakini Yusubov Gulli Abbas kızı demiştir ki: "Bizi göçürmek, malımızı ve hayvanlarımızı repatriant Ermenilere vermek istiyorlar. Halkın bazıları artık hayvanları satmaya ve kesmeye başlamışlardır. Ben de ineğimi satmışım."...


Küçük Demirci köyünün sakini Mirzeyev Meşedi Teymur İskender oğlu kolhozculardan Mammadov Ali'nin, Hasanov Abdulali'nin, Kerimov Gulam'ın ve başkalarının yanında demiştir ki: "Azerbaycanlıları Ermenistan'dan yerlerimize repatriant Ermenileri yerleştirsinler diye göçürüyorlar. Bunun için de diyorlar ki, Türkiye ve SSCB arasında savaş sırasında Sovyet hâkimiyeti bize itibar etmiyor. Bizim göçürülmemizin başlıca sebebi budur, çünkü savaş olursa, sınır bölgelerinde yaşayan Azerilerin büyük çoğunluğu Türkiye'ye geçecektir. " ...


Rencber köyünde kolhozcu Nesirov İbrahim Muhtarov Seyid'le, Tehmazov Asker'le, Nevruz Mahmud'la ve digerleri ile sohbette demiştir ki: "Ermenistan'dan 1950 yılına kadar tüm Azerileri mutlaka göçürecekler. Bunu, Sovyet hâkimiyeti, Türklerin saldırısından korkarak Türkiye ile sınırın yakınlarında yaşayan Azerbaycanlılara inanmadıkları için yapacaklar. Bu birincisi nedendir ve ikincisi, Sovyet Ermenistan'ı yurtdışında yaşayan tüm Ermenileri toplamak istiyor, Sovyet hükümetinden bağımsız devlet kursun "... 


Nesirov (geçmişte kolçomak) kolhozcuların yanında demiştir: "Ermenistan KP (b) MK eski Sekreteri A.Hancyanın planı üzere dünyanın her tarafından bütün Ermeniler buraya gelecek ve Nahçıvanı Ermenistan'a birleştirecekler, tüm Azerileri ise Ermenistan'dan Azerbaycan'a göçürülecek. Geçenlerde ben duydum ki, Ermenistan hükümeti Nahçıvanı Ermenistan'a birleştirmeyi talep etmiştir, fakat Azerbaycan hükümeti red cevabı vermiştir." ...


Şurakend köyünde eski askerî esir Mammadov Hamit (Türkiye`de akrabaları var) kolhozcularla sohbette demiştir ki: "Ermeniler ve Azeriler dost gibi yaşayabilir mi? Tarihte Ermeniler ve Azeriler arasında düşmanlık hep olmuştur ve bundan sonra da olacaktır. Ermeniler Azerileri Ermenistan'dan çıkarmayı karara almışlardır. Ben bizzat artık evimi yıktım ki, benden sonra o kimseye kalmasın." ...


Şurakend köyü kolhozunun Başkanı Aliyev Hümbet İlçe merkezindeki köye gelip kolhozculara demiştir ki: "Azerbaycan'dan komisyon gelmiştir ve önümüzdeki günlerde tüm Azerileri Ermenistan'dan göçürecekler. Göçürmenin geç kalması sadece Ermenistan K (b) P MK Sekreteri kolhozların mallarını, çiftlikleri Azerbaycan2a vermeye razı olmamasındandır. Eğer razı olsaydı, o zaman göç meselesi çoktan çözülmüştü... Onların çoğu devlet vergilerini ödemekten imtina ediyorlar." ... 


Zengiler köyünün sakini Süleymanov Seyfulla (sürgünden 1947 yılında dönmüştür) demiştir ki: "Artık bizim Ermenistan'da yaşamamıza değmez. Eğer savaş başlarsa, Ermeniler bizim hepimizi kesip yok edecekler, bizim yakında Azerbaycan'a göçmemiz iyidir."...


Sarıcalar köyünün sakini Halilov Halil Abuzer oğlu (1942 yılında firarilik suçundan mahkûm edilmiştir) demiştir ki: "Bizim kolhozcular boşuna vergi ödüyorlar, zaten bizi göçürecekler. Sovyet hükümeti, halkı tam soydu. Bolşeviklerin politikası yalan üzerine kurulmuştur ve bana öyle geliyor ki, bizi Azerbaycan'a değil, Sibirya'ya göçürecekler, bizim emlakımız ise devletin çıkarlarına geçecek."...


Vedi bölgesi üzere ... Ocak ve Şubat ayları boyunca Büyük Vedi köyünün sakinleri Abdullayeva Tarlan, Onur Ürbabe ve Mammadov Huda Bahşıoğlu evlerini yıkmışlar, Eyvazov Mikail, Ekber Memmedelioğlu, Aliyev Bilal, Bülbül Hüseyin, Keleşov Oruç, Rıza Ali ve diğerleri ise kendi evlerinin yakınındaki bahçelerde bulunan meyve ağaçlarının bir kısmını kesmişler. Mustafayev Hüseyin Beşiroğlu 2 kişilik ailesi ile ve Mustafayev İsmail 3 kişilik ailesi ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne kendi istekleriyle göçmüşlerdir.. 


Belirtmek gerekir ki, bu Rayonda Azeri nüfus arasında bu yılın Nisan'ında 9915 kişiden taşınmaya izin verilmesi konusunda dilekçe alınmıştır, oysa plana göre 1948 yılında Azerbaycan SSCB'ye toplam 500 kişi gönderilmesi öngörülmüştü. Basargeçer bölgesi üzere Çırçaklı köyünde, Türkiye'nin Sovyetler Birliği'ne savaş ilan etmesi ve bununla ilgili olarak Azerilerin göçürülmeleri hakkında yayılmış provakosyon sonucunda Şubat ayında üç gün içinde kolhozcular işe çıkmamışlardır.


Bu provakasyonlu söylentilerin sonucunda Zod köyünden Nesirov Gurzeli Hamit oğlunun ve Köy Sovyeti'nin Başkanı Hacıyev Bala Asker oğlunun köyden gitmesi özellikle olumsuz etkilemiştir; bu kişiler Azerbaycan SSCB'ye kendilerine yer aramaya gitmişlerdir... Şişkaya köyünde kolhozcuların hayli bölümü Azerbaycan SSCB'ye taşınmak istemedikleri konusunda kesin beyan ediyorlar. Artaşat, Karabağlar, Oktemberyan, Kafan, Megri ve Sisyan bölgelerinin Azeri nüfusu arasında da sağlıklı olmayan söylemeler olmuştur. 


Öyle ki, örneğin: Megri bölgesi Vartanidzor köy Sovyeti'nin Başkanı Hamidov Abdullah, kendisine yöneltilen "Neden sulama kanalı geçmiyor?" sorusuna, şöyle cevap vermiştir "Biz niye çekmeliyiz ki, ahparlara (Gelen Ermenilere denilen ad) mı kalsın?"... 


Artaşat bölgesi Darğalı köyünde 20 Azeri ailesi yaşıyor, hepsi şöyle demişlerdir: "Bize ne oluyorsa, olsun, biz Darğalı köyünden gitmeyeceğiz!" Bu bölgenin Ahund Baovand köyünde de Azeriler diyorlar ki: "Buradan hiçbir yere gitmeyeceğiz, isterlerse bizi burada, kendi topraklarımızda öldürsünler". Kafan bölgesi Siznak köyünün kolhoz başkanı Tağıyev Beşir, kendisinin Azerbaycan'a göçmek istemediğini belirterek, şöyle demiştir: "Doğma köyde ölmek, yeni yere göçmekten iyidir."...


Sisian bölgesi Urut köyü sakini ÜİK (b) P üyesi İsgenderov Salman, arkadaşları ile yaptıkları konuşmada şunları söylemiştir: "Sovyet vatandaşı, Sovyetler Birliği'nin herhangi bir yerinde yaşamak hakkına sahiptir. Kendi evimi, mülkiyetimi ve vatanımı bırakmak niyetinde değilim ve Stalin Anayasasına uygun olarak bir kimseyi başka bir yere taşınmaya mecbur etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur." ...


Adı geçen köyün kolhozunun Muhasibi Ferzalıyev Kuvvet de demiştir ki;" O, Azerbaycan'a göç etmek istemediği konusunda Stalin yoldaşa şikâyet yazmıştır."... 


Sisyan bölgesinin Comertli (Haydar Aliyev'in soyunun köyü) köyünde yaşayan ÜİK (b) P üyesi Gurbanov Celal şöyle demiştir: "Çoğu Azerbaycan'da nasıl sıcak olduğunu bilmiyor. 1918-1919 yıllarında biz Azeriler Ermenistan Nahçıvan'a kaçmıştık. O zaman biz 14 kişi idik, iki yıl sonra üçümüz kaldık. Kalan 11 kişi sıcaktan ve hastalıklardan öldüler. Bu Nahçıvan'da, Mingecevir'de ise daha kötüdür. Bizim çok kurbanlarımız olacak. " ...


Yukarıda gösterilen bölgenin Aravyus köy sakini Qeniyeva Aslı demiştir ki: "Eğer ben kendi milliyyetimi değiştirirsem ve onu Ermeni yazdırırsam, o zaman ben Ermenistan'da kalabilir ve Mingeçevir'e göçmeyebilir miyim?" ...


Azerilerin Ermenistan'dan göçürülmesi nedenleri konusunda Ermeni nüfusu arasında da, bir kısım kişiler tarafından bazen milliyetçi karakterli çeşitli dedikodular belirtilmiştir. Öyle ki, örneğin: Ermenistan SSCB Sosyal Güvence Bakanlığının Eğitim-sanayi fabrikasının ayakkabı teknolojisi öğretmeni Arakelyan Minas Aristakesoviç demiştir ki: 


"Azerbaycanlıların Ermenistan'dan göçürülmesi meselesi muhakkaktır. Öncelikle Araz ve Axuryan nehirlerinin kıyılarında yaşayan Azeriler göçürülecekler, sonra Azerilerin Erivan şehrinden aktarılmasına başlanacak. Sınır bölgeleri köylerinin öncelikle Azerbaycanlılar'dan kurtarılması tamamen anlaşılır, çünkü onlar devlet sınırını sık sık bozuyorlar, Türkiye ise onlardan kendi casusluk yuvalarını yaratıyor ". 


Erivan şehri sakini Mesropyan Yervand kendi komşusu ile sohbette şunları söylemiştir: "Azerbaycanlıları sadece Ermenistan'dan değil, aynı zamanda Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nden göndermek ve orayı Ermenistan topraklarına birleştirmek gerekiyor." 


Nahçıvanda Taşnak Örgütü Faaliyetleri


Erivan kentinde yaşayan, 6 yıl hapse mahkûm edilmiş Akverdyan Levo'nun karısı Ordyan Konsey Arutyunovna, komşularına, yabancı Ermenilere şöyle demiştir: "Yakında Türkiye, İngiltere ve Amerika SSCB aleyhine savaşa başlayacaklardır. O yüzden Ermenistan topraklarında yaşayan Azerileri arkaya, yani Azerbaycan'a aktarıyorlar. Siz yurtdışında yaşayan akrabalarınıza yazın, onlar Ermenistan'a gelmesinler ". 


Kirovakan kentinde yaşayan, Fransa'dan gelmiş, geçmişte Taşnak olmuş, Smbat adlı şahıs bir grup Ermeni'nin yer aldığı yerde şunları söylemiştir: "Taşnakçılar bir zaman Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin Ermenistan'la birleştirilmesi konusunu ileri sürmüştür, fakat buna ulaşamadılar. Şimdi ise bu meseleyi konuşma zamanıdır, çünkü Ermenistan'da toprak azdır. " Erivan, Leninakan ve diğer şehirlerde de ayrı ayrı kişiler tarafından buna benzer görüşler söylendiği tespit edilmiştir. Ermenistan SSCB İçişleri Bakanı Tuğgeneral [(Grigoryan) № 01/3745 3 Mayıs 1948/ Erivan Belge] 1948-1953 yıllarında Ermenistan SSCB'deki tarihi topraklarından göç ettirilen Azerbaycan Türkleri'ne verilen tehcir belgesi Ermenistan SSCB 1948-1953 yıllarında 100 binlerce Azerbaycanlı'yı kendi Vatanlarından devlet düzeyinde göçe zorlamayı başardı. Ancak, eski Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu 23 Aralık 1947 tarih ve 4083 sayılı kararla, Ermenistan'da yaşayan Türkleri "Azerbaycanlı" adı altında Azerbaycan'ın Kura-Aras Ovası'na sürgün ettiler. Aynı Bakanlar Kurulu iki-buçuk ay sonra, Stalin'in imzasını taşıyan 10 Mart 1948 tarih ve 754 sayılı kararla, daha önceki kararın uygulamaya konmasını sağlamıştır. 


Karardan sonra, Ermenistan'daki Azeriler oradan çıkarılmaya başlanmış ve işlem Stalin'in ölümüne kadar devam etmiştir. Söz konusu dönemde 150 bin Azeri ata yurtlarından kovulmuştur. Ermeni tarihçilerine göre, geçen asrın başlarında, Ermenistan'daki 2300 köyün 2000'ini Azeri köyleri oluşturmaktaydı.(1) 1960'lı yıllarda Dağlık Karabağ'da milliyetçilik dalgası ve Ermeni "oyunları" yeniden DKÖV'ün Ermenistan'a birleştirilmesi tahrikini ortaya atmıştır. 


Ermeniler bu defa başka bir yol seçmişlerdi, onlar 45 bin imza toplayarak merkezi yönetimden onları "Azerbaycan'ın esaretinden" kurtarmayı rica ediyorlardı. Komünist Partisi tarafından hem Ermenistan'a, hem de Azerbaycan'a "öneriler paketi" hazırlamaları yönünde talimat vermişti. 1977 yılında SSCB Anayasası kabul edilmesinden önce yine de SSCB yönetimi nezdinde girişimde bulunlurken bu işin mümkün olmayacağı onlara bildirilmişti. Ermeniler, 13 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ'ın idari merkezi [1.Yavuz Aslan, "Bugünkü Ermenistan Arazisinden Türklerin Çıkarılması Meselesi",Türk Kültürü, XXXII/372, (Nisan 1994), s.195] Hankendi'nde (Stepanakert) gösteri yaptılar. 


Göstericiler, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan alınıp Ermenistan'a verilmesini talep ediyorlardı. Bundan sonra istekler zinciri uzanmaya başladı. 18 Şubat 1988'de Ermenistan'dan ilk Azeri göçmenler Bakü'ye gelmeye başladı. Onlar otobüslere doldurulup geri gönderildiler. Ancak, onlar kısa müddet sonra yeniden geri dönmeye başladılar. Göçmenler, bu defa Bakü yerine Sumgayit'ta kendilerine barınak buldular. Burada bazı olaylar oldu. Bunu diğerleri izledi. 180-200 bin Azerbaycan Türkü öldürülerek , katledilerek Ermenistan'dan kovuldu. 


Ermeni bilim adamı ve yazar Robert Arakelov Ermenistan'da Türk ahaliye karşı olan ilgiyi o günlerde anlatıyor ve ırkçı yaklaşımın gelecekte bu halkın kendisinin faciası olacağını yazıyordu: "...Yüz kadar Azerbaycanlı'nın öldürüldüğü Ermenistan'ın Gugark bölgesi, bundan hiçbir zaman bahsetmiyorlar. Azerilerin hepsini ülkeden kovarak tamamen mono-etnik devlet oluşturdular. Bu bir paradokstur, mono-etnik cumhuriyet, bir ülkede, sadece bir milletin yaşaması. Bunu ben bir cahillik olarak görüyorum .." diye yazıyordu. 


Tanınmış Rus yazar ve Gazeteci Yuri Pompeyev, Karabağ dramasının ana aktörleri olan Sovyetlerin arşivlerindeki titiz araştırmaları ile bu fikre gelmiş ve ortaya, bilinmeyen tarihî belgeler koymuştur. Yazarın mülakatlara dayanan sanatsal roman olarak yazdığı Azerbaycan Türkçesinde adı "Karabağ Kan İçinde" adlı kitapta Sovyet liderlerinin Ermeni ayrılıkçılara ve onların patronlarına destek vermesinden bahsediyor, iki halkın trajedisini anlatıyor. 


Dağlık Karabağ'da kanlı bir saldırıyı ve Ermenistan'dan göçün amaçlarını ortaya koyuyordu. 1988'de Ermeniler, ülke nüfusunun % 88. 6'sını oluşturuyordu. Asrın başlarında Ermenistan toprakları 9 bin kilometrekare idi, Azerbaycan toprakları sayesinde bu 29. 8 kilometrekareye yükselmiştir. Buna, Ermenilerin son zamanlarda işgal ettiği topraklar dâhil değildir. Ermeni ırkçı saldırılarının liderlerinden olan Zori Balayan diyor ki: "Zamanında biz Erivan'ı fethettik ki, buradan Bakü'ye yürüyelim. Bunu da başaracağız, sırada Batı Ermenistan vardır. Ermeni halkı bu toprakları kurtarmak için güçlenecek." 


Sonuç İki asır devam eden kovma ve göçürme sonucunda, tahminen 2 milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan'daki tarihî yurtlarından kovulmuş ve çeşitli bahanelerle buradan göçettirilmiştir. 1988'de kovma işlemi tamamlanmıştır. Şimdi Ermenistan'da tek bir Azerbaycan Türkü kalmamıştır. 


Ermenilerin "Türksüz Ermenistan" Politikası


Ermeniler "Ermenistan Ermenilerindir", "Türksüz Ermenistan" projesinin son aşamasını 1988'de hayata geçirebildiler. 1948-1953 ve 1988'de Azerbaycan Türklerinin zorla göç ettirilmesiyle Sovyetler Birliği Anayasası'nda öngörülen insan hakları, uluslararası hukuk normları ve millî eşitlik hukuku ihlal edilmiştir. 1936 SSCB ve Azerbaycan SSC Anayasalarında öngörülen (m.5) referandum yürürlüğe konmadan buradan 144.654 kişi göç ettirilmiş, bütün milletlerin kanun karşısında beraberliği (m. 36) temin edilmemiştir. Ermenistan'da hayata geçirilen etnik temizlemenin yeni dalgası SSCB'nin yıkılmasının son yıllarında meydana geldi. 1988'in kışından başlayarak Ermenistan'da Azerbaycanlılara karşı etnik temizleme başlandı. 


"Türksüz Ermenistan" sloganı altında hayata geçirilen etnik temizleme sonucu Ermenistan yönetiminin onayıyla şu anki Ermenistan adlanan devletin topraklarından 40 bin 897 Azerbaycanlı ailesi, 185 bin 519 Azerbaycanlı zorunlu olarak tasfiye edildi. Onların hepsi evlerinden ve sahip olduklarından mahrum bırakıldı. Bunlar 1988'de yaşandı. Sonraki yıllarda bu siyaset devam ettirildi ve 1992 yılına kadar Ermenistan'da yaşayan 250 bin Azerbaycanlı sonuncusuna kadar kendi evlerini terk etmek zorunda kaldılar. 


Göç sırasında insanlar öldürülüyor ve yaralanıyorlardı. Sadece 3 gün içinde, 27-29 Kasım 1988'de Ermenistan SSC'nin Gugark, Spitak ve Stepanavan kentlerinde 33 Azerbaycan Türkü öldürülmüştü. Genel olarak, Azerbaycan Cumhuriyeti Savcılığı'nın verdiği bilgiye göre, 1988-1989 yıllarında Ermenistan'da yürütülen etnik temizleme siyaseti sonucu 216 Azerbaycanlı öldürülmüştü. 


Onlardan 49'u dağlarda donarak ölmüş, 41'i dövülerek, 35'i edilen işkencelerden sonra öldürülmüş, 115'i diri diri yakılmış, 16'sı kurşuna dizilmiş, 10'u hakaretlere dayanamayarak intihar etmiş, 2'si Ermeni doktorlar tarafından hastanede öldürülmüş, 3'ü suda boğulmuş, 1'i asılmış, 1'i azaplardan kurtulmak için intihar etmiş, 1'i elektrikle öldürülmüş, 2'sinin başı kesilmiş, 29'u kasıtlı olarak otomobilin altına atılarak öldürülmüş, 3'ü hastanedeyken sağlık hizmeti gösterilmediğinden ölmüş, 8'i kaçırılmış ve kaybolmuştu. Öldürülmüş Azerbaycanlıların tek suçu onların Türk olmasıydı. 


İnsan Hakları Bildirisi'nin ikinci maddesine göre, her bir insan ırkı, derisinin rengi, cinsiyeti, dili, dini, siyasi görüşü, milliyeti, sosyal durumu ne olursa olsun, tüm hak ve özgürlüklere sahiptir. Ama yukarıda gösterilenler insan hak ve özgürlüklerinin ihlalinin sıradan bir durumunu yansıtmıyor. Yüzyılın başlarından başlayarak planlı şekilde Azerbaycanlılara karşı hayata geçirilen etnik temizleme idi. 1988-1989 yıllarında Azerbaycan Türkleri'nin katliamı - bir merkezden yönetildiği ve yapıldığı için bu seneler zarfında vuku bulan olayların aşamaları ve karakteri Ermenistan'ın tamamı için aynı idi. 



Her tarafta ilk başta Ermeni haydut çeteleri polisin ve il başkanlarının kontrolü ve katılımı ile Azerilerin evlerini basıyor, onların çıkıp gitmesini talep ediyorlardı. 1988-1989 yılları arasında Batı Azerbaycan'da (Ermenistan) çalışan Azerilere işyerlerine, onların çocuklarına ise okullarına girmelerine izin verilmiyor, dükkan ve pazarlarda Azerilere gıda vs. satılmıyor, Azerilerin elektriği, telefonu, suyu, gazı kapatılıyor, yaşam koşulları zor hale getiriliyordu. Bu gerçek manevi, psikolojik bir terördü, sık sık fiziksel teröre de dönüşüyordu. Ermenistan Yüksek Sovyeti başkan yardımcısı Hovhannes Bağdarasyan'ın başkanlığında yer adlarının değiştirilmesine başlandı. 1991'de de Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın emrine uygun olarak 90 Türk köyüne Ermeni isimleri verildi. Ermenistan'dan Türk izinin silinmesine son 20 yılda daha da hız verilmiştir. Bugün Ermenistan tek uluslu, monoetnik devlete dönüştürülmüştür.




Doç.Dr. Gaffar Çakmaklı MEHDİYEV / link

Kaynaklar: 
1.Ermenistan Azerbaycanlılarının Tarihi Coğrafyası, Tertip Eden: Sabir Esedov, Bakü, 1995, s.7-8. 
2. Arakelov Robert. Karabağ günlüğü. Azerneşr, 1995 
3. Ermeni sorunu dünya güçler dengesi ışığında. TRT yayınları. Ankara 2007 s.86 
4. Pirumov S.G (Pirumyan) «Dışarıdaki taşnaklar». Doğu araştırmaları bilimsel birliği yayını, Tiflis, 1934,s. 98
5. Koçar Meri. « Ermeni sorunu ve Ermeni-türk toplumsal-politik ilişkileri. Erivan 1988 s. 56 
6. Pompeyev Yuriу. "Kanlı Karabağ", Bakü, "Azerbaycan" gazetesi, 1992
7.V.Kudulyan. Andraniki baderazmı kitabı, (Ermenice) Beyrut, 1929, s.24
8.G.E.Geybullayev, Kadim Türkler ve Ermenistan, Bakü, 1992.
9.Kırzıoğlu Fahrettin, Osmanlıların Kafkas -Ellerini Fethi(1451-1590), Ankara, 1993, s.347-349.. 10.Osmanlı Devleti İle Azerbaycan Türk Hanlıkları Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Belgeleri, II, Ankara, 1993, s.28. 
11.Vagıf Arzumanlı- Nazım Mustafa, Tarihin Kara Sahifeleri(Depotasiya,Soykırım, Kaçkınlık), Bakü,1988, s.20. 
12.Betül Aslan, I. Dünya Savaşı Esnasında Azerbaycan Türklerinin Anadolu Türklerine Kardaş Kömeği (Yardımı) ve Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, Ankara, 2000, s.12;
13.Sobraniye Aktov, Otnosyaşihsa k Obozreniyu İstorii Armiyanskogo Naroda, I, Moskova, 1833, s.178-179. 
14.Şopen, İstoriçeskiy Pamyatnik Sostoyaniya Armiyanskoy Oblasti, s.510. 
15."Osmanlı Rus Savaşı'nda Doğu Anadolu`dan Rusya`ya Göçürülen Ermeniler" , s.386-387. 16.Obozreniye Rossiyskih Vladeniy za Kavkazom, IV.Cilt, Sankt Petersburg, 1836, s.270 
17.Yavuz Aslan, "Bugünkü Ermenistan Arazisinden Türklerin Çıkarılması Meselesi",Türk Kültürü, XXXII/372, (Nisan 1994), s.195 
18.Korkodyan Zaven, Sovyet Ermenistanı`nın Ahalisi Son Yüzyılda 1831-1931, (Ermenice), Erivan, 1932`den naklen. Ermenistan Azerbaycanlılarının Tarihi Coğrafyası, s.35-36
19. Cabbarlı Hatem. Geçmişten Günümüze Ermenistan`da Azerbaycan Türkleri ERMENİ ARAŞTIRMALARI dergisi, Sayı 4, Aralık 2001 - Ocak-Şubat 2002 
20. Ermeni Sovyet Ensiklopediyasının "Sovyet Ermenistan`ı" cildi, s.23
21. Gaffar Çakmaklı . "Dağlık Karabağ işgalden önce ve sonra" Yalova -2011 s. 29
22.Şaumyan. Stepan, Seçkin eserleri. Bakü, 1978, II cilt s.45



                               





ilgili:
REVAN (ERİVAN - YEREVAN) ve IĞDIR YÖRESİNDE 
DEMOGRAFİK YAPININ ERMENİLER LEHİNE DÖNÜŞTÜRÜLME SÜRECİ (1828–1920)



"...the lands of modern Armenia (‘Hayastan’) were basically
inhabited by Turkic tribes Azer/Azar, Ermen (not Hays!), 
Saqa-Kimmers (Saga-Gamer), Bulgar, Subar-Sabir and others 
who initially were Tengrians (Tengrianity – Turkic monotheism)
 and turned into Christianity before adoption of Islam ...
Today Hays (Armenians) claim these Christian architectural models (churches, chapels, monasteries etc) as theirs...." 
How 'Hays" became "Armenians'!
On the Problem of Adoption of the Turkic Ethnonym







ANI Harabeleri bile Türklere aittir.
"Adı KIPÇAK kolundan KAMAK-ANI diye tanınan ikiz boydan gelme olup, bunu dillerinde "ı" sesi bulunmayan yabancılar gibi "Ani" yazıp söylemek, bizler için yanlıştır." 






Bazı "Ermenilerin" Türk Olması...!





"Ermeni DNA Projesi" veya "Türk Çıkmak" Korkusu

Hovann Simonyan bir Ermenidir, Beyrut`ta doğdu, ikamet ettiği yer İsviçre ,  bazen Avrupa`da da yaşıyor , bazen de Amerika`da. Birkaç dil biliyor,  son yıllarda çok ilginç projelere imza atmış. Son projesi DNA testleridir, yani insanların hangi millete , hangi halka ve ırka ait olması ile ilgili araştırmalar yapıyor. Yani çağdaş teknolojinin sağladığı imkanlardan yararlanarak laboratuvar analizleri  götürmekti bu projenin temel amacı... 


DNA dünyada yeni tür çalışmalardır,  insanın genetik soyunu tayin etmek için çağdaş bilimsel çalışma türüdür, laboratuvar yöntemi ile yapılan testtir .  Bazı ülkelere gedip yetişmese de bir çok ülkelerde yıllardır gen laboratuvarları mevcuttur. Hovann Simonyan ve onun ortakları bu alanda uzman olmasalar da çok uyanıklar ve kendi milletlerinin yararına bir şeyler yapmak için bundan da yararlanmadığı düşünmüşler. 

Bu çalışmanın gerekli veya gereksiz olduğu ile ilgili hiçbir fikir yürütmeden böyle bir kanaate varabiliriz ki, Hovann Simonyan çok akıllı bir Ermenidir. Kendi taslağını  öyle yerlerde ,öyle ülkelerde hayata geçirmeye çalışıyor ki , oradaki insanlar görünüşte biraz Ermeni'ye benzerler. Eğer test belli ederse ki,  devletin, halkın  ve toplumun  veya bir milletin kökünde de bir Ermenilik yatıyor, derhal bu ortaya çıkarılır, yalnız o zaman proje yöneticileri hesap edecekler ki, hedef doğru seçilmiş, amaca ulaşılmıştır . 

Düşünün ki , örneğin , İspanya`nın Başkanı veya Başbakanı birdenbire , Hovann Simonyan'ın projesindeki testin sonucuna göre Ermeni çıkıyor. Ve yahut ABD'de önemli bir görevde olan birisi birden bire anlıyor ki onun kökeninde bir Ermenilik yatıyor.  Bu kişi bir akşam İspanyol, ya da İngiliz  olarak yatıyor, sabahleyin Ermeni olarak  uyanıyor. Veyahut aksine. Bakın, bu proje sayesinde Ermenilerin sayısı da önemli ölçüde  çoğalıyor ...  Bazı Ermenilerin böyle bir iddiası mevcut ki, Ermeniler dünyada bilinenden fazladır. Hatta iki katıdır söyleyenler var. Bakın amaç budur:   Ermeni olup kendisini başka bir milletten zannedenleri geri döndürmek gerekiyor!


Hovann Ermeniliğe, kendi halkına bundan iyi daha nasıl hizmet edilebilir ki? Ermeniler bu fırsatı hiç zaman  kaçırmazlar, onlar biliyorlar ki , artık dünya öyle bir döneme  yetişti ki , herhangi bir şahsın hangi millete , soya ait olmasını  belirlemek çok da zor iş değil . Kendi ulusal kimliğinden kuşku duyanlar  dünyada mevcut DNA Uzmanlarına  başvurabilirler.  En azından bu işin propagandası  yapılacak. Çok  ilginçtir ki, dünyada bu  işi yürüten ve götüren kurumların ve şahısların  çoğu Ermeniler. 


Adı geçen Avrupa ve Amerika`nın DNA testlerini dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştiren "National Geografic Society" veya "Family Tree DNA" kurumlarının yöneticileri ve orada çalışanların neredeyse tamamı da Ermeniler . 


Dünyada  bazılarının Ermeni  olduğunu gün yüzüne çıkarmak için, en azından bazı gerçekleri   belirlemek « görevini» ilk kez üstenen de Mark Arslan isimli bir Ermeni kökenli Amerikan vatandaşı olmuştur . Bu şahıs  henüz 2002 yılında Ermenistan`ın Gegi bölgesinde bu işe başlamıştı . Fakat kısa bir zamanda proje durdurulmuştu . Nedeni ise  o olmuştu ki, burada yaşayan Ermeniler soy köklerinin  « belirsizliği » ni gerekçe getirmiştiler. Ermenistan basınında o zaman böyle bir yazı yayınlanmıştı ki , "Geğililer Ermeni çıkmasalar  bunun suçlusu kim olacak?" 


İlkin test tespitlerine göre, Geği'den olan Ermeniler'in bir çoğu Ermeni değildiler, demek onlar kök, soy itibari ile Ermeni değillerse, acaba  hangi millete mensup idiler?  Bunu açıklamak çok zor olacaktı. Ermeni olmamak onları genel Ermeni halkından ayıracaktı mı? Bu soru uzun zaman basında yer aldı, tartışıldı. Gerçek odur ki, Geği ahalisi Ermeni çıkmadı. Acaba onlar kim idiler? 


Türk mü? Aysoru mu? Suryani mi? Yezdi mi?  Neden bu saklanıldı. Onlar Türk değil de adı geçen diğer  başka bir millete ait olsaydı saklanmazdı. Bu benim fikrim değil, proje yöneticilerinden olan Mark Arslan'ın fikridir. 


Mark Arslan ( Arslanyan ) o zaman kendi kökeni için  de test yaptırmıştı ve kendisi de dörtte bir Ermeni çıkmıştı , oysa Arslan'ın dedeleri 1915  Ermenilerin Doğu Anadolu'dan   "Tehcir ettirilmesi" sırasında Türkiye`nin Erzurum şehrinden Halep`e, oradan da Amerika`ya göç etmişlerdi.  Öncelerde Arslanyan soyadını taşıyan Markos`un soyu « saf » Ermeni çıkmalıydı. Zavallı Gegi  köyü sakinlerini aslında kınamak olmazdı .Ermenistan'da böyle bir iddia var ki, her bir Ermeni'nin kökünde mutlaka bir Türklük yatıyor. 


Belli nedenlerle « Cegi - 2002 DNA testi » nin devamına Ermenistan'da izin   verilmemiştir. « Cegi - 2002 DNA testi » durdurulsa da iyi finanse edilen bu projeden vazgeçilmedi. Ermeniler için yeni bir fırsat veren bu projenin «şeklini » değiştirdiler . 2005 yılında bu proje  çalıştırma grubu on altı , 2006`da on dört, 2007 on dokuz, 2008`de yirmi üç test analizi yaptılar ve bunları donör kuruluşlara sundular. Başkanı adı geçen Ermeni kökenli Hovann Simonyan olan  "National Geografic Society"ye yüklü miktarda para ayırdılar. Onlar ise dünyanın çeşitli yerlerinde, özellikle Ermenistan ve Türkiye`de DNA testi analizlerini  genişletmek fikrine geldiler.


Onlar dünyanın çeşitli ülkelerinde  faaliyette olan test şirketleri ile anlaşma yaparak çalışmalarını sürdürmeğe başladılar. Bu iş zor mu? Mark Arslan'a göre; "proje hayata geçirilirken en zor iş insanları inandırmaktır. Ermenilerinse en çok korktukları testin sonucuna göre  onların Türk çıkması idi. Bunun için çok çaba sarf ettik. Test analizi sırasında kökeni Türk çıkan Ermeni hatta bize rüşvet de  teklif ediyordu ki,  bu sonuçları açıklamayalım. Ama bununla ilgili bizim  verdiğimiz vaade de onlar inanmıyorlardı. Ermenistan`da işimiz çok zor gidiyordu ." Mark Arslan böyle diyordu.


Acaba, "Ermeni DNA testi"ni hayata geçirmekte en temel amaç  ne olmuştur?


Ermeniler bununla bir çok şeyleri hedefliyorlardı. Burada temel amacın ne olduğu konusunda bu işi yapanların kendilerinden de farklı yaklaşımlar görülüyor. Ama bellidir ki,  esas amaç Ermeni ailelerinin kökünü belirlemek ve onların soy araştırmaları aracılığıyla kimliklerini  belirlemek idi. Proje genel olarak  iki yönde yapılıyordu . Birincisi , Ermeni halkının genetik geçmişini öne çıkarmakla bu halkın daha yüksek ırka mensup olduğunu ispat etmek yönü.


Bu zaman Ermeni halkının hayatında yaşanan ahali yer değişmelerinin, göçlerin,  işgallerin ve açılımların tarihi etkisi araştırılarak ortaya böyle bir « ürün » bırakılmaları, Ermeni halkının Armenler'in, Hititler'in, Haylar'ın, Hayklar'ın, Huriler'in, Mitaniler'in , Urartular'ın , Friglərin ve bunun gibi,  izleri vardır ve en eski dönemlerde Ermeniler yaşayan  topraklarda işgal sonucunda bulunmuş uluslar - Asurlular , Kimmerler, Keltler, Yunanlılar, Partlar, Romalılar, İskitler, Makedonyalılar, Medler, Persler,  Ermeni halkının oluşumunda önemli rol oynamıştır .


İkincisi ise bu "soybilimciler" Ermeni diasporası temsilcilerinin yoğun olduğu ülkelerde tarihi belgeleri de ortaya koyarak nüfus sayımlarını , vatandaşlık kayıtlarını dikkate alarak Ermeni soyundan olanları araştırıyorlar . Örneğin, adı, soyadı ve tüm delilleri ile İngiliz olan bir kişiyi test ederek onu « Ermeni » etmek istiyorlar. 

Projeyi hayata geçirenlerin görüşüne göre tarih boyunca böyle Ermeni ailelerinin sayısı belki de şimdiki tüm Ermenilerin sayısına eşittir.  Elbette şu an Ermenistan'ın yardıma ihtiyacı var. Bazı « önemli » ülkelerin Ermeni  devlet adamları bilseler ki, onlar gerçekten  köken olarak Ermenilerdir, kuşkusuz kendi halkına ilgileri değişecek ve Ana Vatana - Ermenistan`a onların da bir yardımı,  katkısı olacak. 

Projede yer alan diğer bir kişi - gönüllü Peter Hraçdakyan ( o da Ermenidir) diyor ki, 1. Dünya Savaşı döneminde ve ondan sonra birbirlerini kaybetmiş Ermeni akrabalar bu test aracılığıyla birbirlerine kavuşacaklardır . Baba ve anne tarafından birbirine akraba olan kişilerde bu testler farklı yöntemlerle yapılacak .


Projede temel figürlerden biri olan Hovann Simonyan Ermeni diasporasında çok önemli figürdür, Ermeni tarihi, tarihi coğrafya , Ermeni kültürü alanlarında faaliyet göstermiş birisidir . O , bu test analizlerinin yapılması ve bazı konuların aydınlatılmasının Ermeni tarihinde yararlı bir araç olacağına inanmaktadır. Ermeni tarihinde rolü olan meşhur ailelerinin de test edilmesi amaca uygun görülüyor. Belli ki, tarihte Ermeni soylu  olarak bilinen bazı ailelerin de Ermeni olmadığı konusunda çok ciddi iddialar var . 

Örneğin, Dağlık Karabağ`dan olan Melik soylu aileler, Orbelyanlar, Arqutyanlar, Bagratyanlar vb . Bu proje onları  kesin olarak "Ermeni etmelidir" Ünlü kişilerin Ermeni olmadığına dair ileri sürülen görüşleri Ermeni DNA test projesi ile yalanlamak istiyorlar. Adı geçen bu ailelerin temsilcileri artık test edilmiştir. 

İlginç odur ki, bu sonuçlar ilan edilmiyor. Demek torbada « kedi » var , bu o demek ki, bu şahıslar  da Ermeni çıkmamıştır. Eğer Ermeni çıksaydı çoktan basında  gürültü koparılmıştı.


2009 yılından, yani testlerin yaygın olarak yapıldığı zamandan beri ne kadar adam « test edilmiştir? » . Yaklaşık 500`den fazla . Ama dediğimiz gibi sonuçların çoğu «gizli» bulunduruluyor. Niçin ? Elbette, ben demezdim ki, bunların hepsi "Türk çıkmıştır", fakat bu olgudur ki , bağımsız test merkezlerinde bu projeyi gerçekleştirenlerin gerçekten bundan  kendi çıkarları için yararlanmak istedikleri dile getirilmiştir . 


Sonuçların aslında böyle « başarısız » alınması bu iş için uluslararası kurumları inandırarak onlardan büyük miktarda para alan Simonyan - Arslan - Hraçdakyan üçlüğünü "yeni  çalışmalarla" bu işe  yeni ve farklı yön vermek isteği doğurmuştur: "Ermeniler ana ağacından da test edilecek" söylenen Ermeni DNA yöneticileri  dünyayı inandırmağa çalışıyorlar ki,   Ermeni soy ağacında çok keşfedilmemiş « dallar » var !


2011 yılında  Proje kapsamında 1000 kişi arasında böyle testler gerçekleştirildi ve ilginç manzara alındı: Ermeniliği kadınlar erkeklerden daha fazla taşıyor ve bu husus DNA uzmanı sayılan Levon Yepiskoposyan , Alain Hovhanyan , Pierre Zallouna , Richard Villems gibi DNA uzmanlarının  tespitleri ile geniş ilgi görmüşdür. Bu, yüzlerce Ermeni`yi  ilgilendirdi ve projeye « güveni » daha da artırdı . Bundan sonra bir çok Ermeni aileleri akrabalarını test yoluyla bulmak için onlara müracaat etmişlerdir . Proje yazarları bunu da  değerlendireceklerini ve  proje içine alacaklarını açık söylemişlerdir. DNA testi ile Ermenilerin listesini artırmak amacı asla saklanmamıştı . Şimdi de saklanmıyor.


Yöneticiler Türkiye`de kripto - Ermeniler arasında , din değiştiren Kürt, Alevi aileleri arasında da « aramaya çıkmak » fikrindeler . Onlar defalarca bu amaçla Türkiye`ye gelerek gönüllüler aramışlar. Örneğin , onlar hesap etmekteler ki, Hemşinliler , Dersim aşiretleri, Hayrumlar , Smirna ( İzmir ) Katolikleri , «Türkleşmiş» Suriye ve Lübnan sakinleri hedefte . Projenin esas yöneticilerinden Hovann Simonyan bu amaçla « Hemşin » adlı dergi de  yayınlamakta. 


Azerbaycan nasıl, bu projede olacak mı? Acaba  bu projeden dışarıda mı ? Onlar bunu dile getirmekteler ki, Azerbaycan`a gelmek henüz mümkün olmadığından « Azerileri » projeye dışarıdan çekmek istiyorlar?


İşte böyle,  Ermeniler DNA'ya da girişimde bulunmuşlar. İsviçre`de büyümüş , Kaliforniya`da ( ABD ) Üniversitede okumuş , Londra`da eğitimini sürdürmüş , Yakın ve Orta Doğu Araştırmalar Merkezi`nde çalışmış Hovann Simonyan bu proje ile ilgili dünyayı dolaşıyor ve Ermenilerin dünyanın en eski ari , yani , yüksek bir ırktan geldiğini ispat etmek istiyor. Ama boşuna. Bu test çalışmalarında çoğu zaman «ari ırktan» saymak istediği aile veya kişiler Türk çıkıyor. Buna göre Hovann ve proje arkadaşlarını Ermenistan`da hiç sevmiyorlar. Neden? Çünkü bu proje başlayandan bugüne kadar Ermenileri her an «Türk çıkmak» korkusu  sarmış durumda.


  
Doç. Dr. Gaffar ÇAKMAKLI MEHDİYEV
ERÜ-Edebiyat Fakültesi Ermeni Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi, Gazeteci 
Bakü Devlet Üniversitesi
TUSSAM - Türkiye Uluslararası Siyasal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi/link
Gaffar Çakmaklı Mehdiyev, gazetecilik mesleğiyle uğraşırken, doktorasını Ermeni meselesi üzerine yapar. Azerbaycan’da birçok gazetenin genel yayın yönetmenliğinde bulunmuştur. Sovyet Rusya zamanında da komünist Ermenice olan bir gazetede çalışmıştır. Ardından akademisyenlik hayatına girer.









"Kitabımızda 4. Yüzyıldan günümüze kadar Ermenilerin hangi ideoloji ile ayakta durdukları, 18. Yüzyılda Ermeni Milliyetçiliğinin ortaya çıkması ve ırkçılığa dönüşmesinin nedenlerini ortaya koyduk."

Mehdiyev kitabında Armenizm'i (Ermeniliği), Ermeni tarihi ve kültüründen farklı düşünmenin ve Hristiyan  ideolojisinin ruhunun dışında görmenin mümkün olmadığını vurgulayarak: 

"Bilgi ve inançlar sistemi gibi Ermenilik (Armenizm) de ideoloji ile yüklüdür ve kendini koruma yönündedir. Ayrıca tarih boyunca bu ideolojiyi Ermeni milletinin devlet anlayışı ruhunda şekillendirmeye meyilli güçler olmuştur. Ermenilerin tarihte hiçbir zaman bağımsız devletleri olmadığından her zaman ideolojiyi bu kavram üzerinde kurmuşlar ve kendi uluslarını ayakta tutmak için bu ideoloji üzerinde diğer ideolojileri de biçimlendirmişlerdir." - 2015 link




***


"Azerbaycan, Türkiye ve dünyanın farklı yerlerinden olan bağımsız tarihçileri de davet edelim ve böyle bir komisyon kuralım. Ermeniler de katılmak isterlerse iyi olur. Yok eğer katılmazlarsa da kendileri bilir. Ben bu yılın içerisinde böyle bir komisyonun kurulmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu komisyon kurulsun ve dünya da görsün ki bizim arşivlerimiz de kapılarımız da açık. Ben bunu araştırmalarımda her zaman gördüm. Aslında Türklere karşı bir soykırım olmuştur. Bu soykırımı örtbas etmek için ileriye atmışlar ki gelecekte kendilerini suçlayanlar çıkmasın diye”


Soru: Ermeniler’in bizim için Millet-i sadıkadan, düşman bir millete dönüştüren süreç var siz bu süreci inceleme noktasında nasıl çalışmalar gerçekleştirdiniz?

Mehdiyev: "Ben bunu hem Azerbaycan hem de Ermeni kaynaklarından araştırdım. Ermeni arşivleri dememiz yanlış olur. Çünkü bizim onların arşivlerine ulaşma imkanımız yok. Ben arşivlerden daha çok, Ermeni basınında Ermeni meselesinin yer alması ile ilgili çalışmalar yaptım. Özellikle de milleti sadıka dediğimiz Ermeniler’in nasıl oldu da Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa girdiler. Çeteler kurdular. 19. Yüzyılda isyanlara başladılar. Komitelere oluşturdular. Bunlardan büyük bir bölüm 1890 ve 1920 yıllarını araştırdım. Azebaycan’da kitaplarım yayınlandı. Türkiye’de de makalelerim yayınlandı. Türkiye’de de Ermeni Düşünce Sistemi ve İdeolojileri isimli bir kitabımız yayınlanmak üzere…"

Soru:  Ermeniler’in bizim için Millet-i sadıkadan, düşman bir millete dönüştüren süreç nasıl olmuştur?

Mehdiyev: "Batılı güçlerin ve özellikle Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni bir parçalama meselesidir. Bu Ermeni Meselesi’ni ortaya atmalarından dolayı gündeme gelmiştir. Daha önce bunun adı Şark (Doğu) Meselesi olarak geçiyordu. 1877-1878’li yılarda savaşı kaybeden Türkiye bir takım tavizler vermiştir. Rusya’da Ermenilere bazı hakların verilmesini istemiştir. Rusya, Süreci kendi sorumluluğunda sürdürmüştür. Türkiye’nin Ermenilere karşı yaptığı her faaliyette Rusya’nın da karışma hakkı vardı. Şimdi uluslararası haklar gibi bir şeyler var. Bu durumda onun gibi bir şeydi. Ondan sonra Ermeniler harekete geçmeye başladı. Kendi teşkilatlarını kurmaya başladılar. Sonra bu teşkilatlar partilere dönüştüler. Gündeme Ermenistan’ın özerkliği ve bağımsız bir devlet kurması meselesini gündeme getirmeye başladılar. İstedikleri Osmanlı toprağıydı. Tabi Osmanlı buna izin veremezdi.

Osmanlı Devleti’nin zayıflaması Ermenileri daha fazla umutlandırdı. 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nda devletler birbirleriyle açık savaşa girdiler. Ermeniler ise Osmanlı ile gizli bir savaşa girdiler. Bundan dolayı 1915’te bir tehcir olayı gerçekleşti. Bu da bir mecburiyet meselesiydi. Çünkü Ermeniler Doğu Anadolu’da sivil ahaliyi saldırıyordu. Ermeniler, binlerce kişiyi katletti. Bunun kanıtı olarak açılan onlarca kuyular var. Aslında Ermenilere karşı soykırım denilen şey yalandır. Ben bunu araştırmalarımda her zaman gördüm. Aslında Türklere karşı bir soykırım olmuştur. Bu soykırımı örtbas etmek için ileriye atmışlar ki gelecekte kendilerini suçlayanlar çıkmasın diye…

Şimdi bir tarih komisyonu kurulsa ve araştırmalar yapılırsa ortaya çıkacak manzara ‘Türklere soykırım yapılmıştır’ şeklinde olur. 24 Nisan’da Van’da katıldığımız bir sempozyumda da bunu ortaya koyduk. Hem Rusya’dan hem de farklı birkaç ülkeden katılım sağlayan uzmanların raporlarında da bunu görmüş olduk." - link:








ilgili:
Ermənilər Qafqazda yerli xalq deyil
"Armenians are not the native people of Caucasia"

"Bilindiği gibi zor tarihsel koşullar altında Doğu Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde kendileri için yeni bir yurt edinmiş olan bu Gregoryen Kıpçaklar zamanla Hıristiyan dininin mezheplerinden biri olan Gregoryenlik ve birliğinden hareketle oluşturdukları kolonilerde müşterek yaşadıkları diğer Ermeni asıllı Gregoryen gruplarıyla kaynaşarak Ermenileşmişler veya daha doğrusu Ermeni olarak algılanmışlardır."
ERMENİ KIPÇAKLARI MI , GREGORYEN KIPÇAKLAR MI?
The Armenian Qypchaqs*  or Gregorian Qypchaqs?
Dr. Gülnisa AYNAKULOVA / link
*(Kipchak-Turks)


"Özellikle Kıpçakların damgaları artı şeklinde, artı işaretinin uç kısımları üç tane yonca şeklinde motif oluşturuyor, ve nerede bunları görsek Kıpçak motifleri diyoruz. Bu motifleri hıristiyanlıktan öncede görüyoruz. Ermeniler bu yapıların kendilerine ait olduğunu söylüyor, o zaman kendilerine bir sorsunlar bakalım bu Ermeniler kim? Bizim ırkımız, milletimiz kim, Haylarla, Huylarla bir ilgileri var mı? Yoksa bunlar o mezhebe girmiş Türk Boyları mı? . Halı kilim motiflerimize sahip çıkıyorlar, tamam ama siz kimdiniz geçmişte? Bunu irdelerseniz Kıpçaklara dayandığını göreceksiniz. Gürcü mezhebinde de bol miktarda Kıpçak Boyları var. Gagavuzlar da dinleri hıristiyan, ama aynı Türk boylarından gelme. Yapımız aynı, milletimiz aynı, dinimi ayrı..."
Doç.Dr.Tahsin Parlak /link



Aktamar/Akdamar Hıristiyan Kıpçak Türklerine Aittir.








ATİLLA ALTIKAT
27 Ağustos 1982 - Ottawa / Kanada
Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla ALTIKAT,  silahlı saldırı sonucu 
ASALA ERMENİ TERÖRİSTLERİ tarafından öldürülmüştü. 
HATIRLIYORUZ.

Atilla Altıkat, the Military Attaché at the Turkish Embassy in Ottawa, was killed in an armed assault by 
WE REMEMBER