Translate

23 Şubat 2016 Salı

Kıyamet...










Ankara’daki bombalı saldırıyı yapının Salih Necar değil TAK’ın açıkladığı gibi Abdulbaki Somer olduğu 
DNA sonuçlarıyla kesinleşti. Sanırız bir devlet skandalının daha eşiğindeyiz.


Bu arada Abdulbaki Somer için Van’da taziye çadırı kuruldu. Dicle Haber Ajansı’na göre, taziyeye yaklaşık bin kişi ile birlikte HDP Van Milletvekili Tuba Hezer de katıldı. Saldırıyı yapan katili hep birlikte kahraman diye alkışladılar.


PKK eylemlerini “halk savaşı” diye yutturuyor, kendi cephelerinde meşrulaştırıyorlar. 
Ankara saldırısı ise neresinden baksanız katıksız terör olayı. 
Bir başka tanımı olamaz. 
HDP sözde Türkiye partisi olacaktı, “terör partisi” olmaktan kurtulamıyor. 
Hem siyaset hem insanlık adına utanç verici bir durum.


Melih Aşık
















HEVLAŞMA MADENCİ
CEYNEM OLDA GET!








“Başkomutanlık Meydan Muharebesi” Yunan ordusuna karşı verilmişti! 
“Başkanlık Meydan Muharebesi” Artvinlilere karşı veriliyor! 

Akif Kökçe

















Memleket Yanarken, Savaşın Eşiğine Gelmişken;
Futbolcu-Kırmızı kart- Hakem ; üçlüsünü
 "Vekil"lerin Meclise taşıması....

AKIL ve VİCDAN 
SB








Kızan komiser, daktilodaki polise;
- Yaz! dedi «Dâvâlı, memleket uçuruma gidiyor, demiş olup, memleketin yüksek menfaatlerine ve 
hükümetin manevî şahsiyetine...»











ANKARAM...VATANIM...ŞEHİTLERİM....
















Ankara’da 28 can göz göre göre şehit olmuş...sözcü
ABD'yi kendi belgesi yalanlıyor! İşte PYD raporu...ulusal
Yunanistan Rusya'ya Boğazlar ve Çanakkale gecçişlerini kolaylaştırmak için liman veriyor...yabancı basın
Rus jetleri Türkiye sınırında Ermenistan üssüne konuşlandırıldı...yabancı basın
ISIS intihar bombacısı olarak artık çocukları kullanacak...yabancı basın


















14 Şubat 2016 Pazar

İngiltere ve Fransa'yı Türkler kurtardı











İspanya, 1500’lü yılların özellikle ikinci yarısında Avrupa’nın en güçlü Hıristiyan krallığı olarak öne çıkmıştır. Avrupa’nın yarısına yakın bir bölümünde etkili olan İspanya Krallığı, Katolik dünyasının da lideri durumundaydı. Aynı dönemlerde bir cihan İmparatorluğu olan Osmanlı Devleti ise İspanya’nın en önemli rakibiydi. Osmanlılar, Katoliklere karşı Protestanları destekleyen bir politika izliyordu. Böylelikle Katolik İspanyolların düşmanı olan Protestanları da kullanarak, bu önemli rakiplerini zayıflatacaklarını biliyorlardı.


Aynı yıllarda Protestan İngiltere de, İspanya’nın düşmanları arasındaydı. İspanyol donanmasının bir bölümü Amerika kıtası kıyılarında İngiliz gemilerinin önündeki en büyük engel olarak dururken, diğer bir bölümü de, İngiltere kıyılarının karşısındaki Hollanda’da bulunuyordu. Bu durum nedeniyle İngilizler, İspanyolların İngiltere’yi işgal etmesinden korkuyordu. İngilizler, 1580-1590 döneminde, İspanyollardan kurtulmanın yolunun Osmanlılar ile işbirliği yapmaktan geçtiğinin bilincindeydi. Çünkü önlerinde Fransa örneği vardı. 


Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Fransa Kralı 1. François’nın daveti ile Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı savaş gemileri, Toulon başta olmak üzere Akdeniz’deki Fransız limanlarına demir atmıştı. Buradan İspanya kıyılarına saldırılar düzenleyen Osmanlı kadırgaları, İspanyolları fazlasıyla meşgul etmiş, çok da zarar vermişti. Bu örneği bilen İngilizler, Osmanlı padişahından yardım istemeye karar verdi.


Söz konusu kararı, 1587 yılındaki mektup trafiğinden öğreniyoruz. Bu mektupların varlığı da, John Ezard imzasıyla, 1 Haziran 2004 tarihinde, The Guardian gazetesinde yayınlanan, “Türklere hangi nedenden ötürü teşekkür etmeliyiz” başlıklı bir haber ile ortaya çıktı.


Haberde, Kraliyet Koleji öğretim üyesi Jerry Broton’un, “1588 yılında, Hollanda’ya getirdiği gemilerle İngiltere’yi işgale hazırlanan İspanya, Osmanlı donanmasının Akdeniz’e yayılması ve manevralar yapmaya başlaması üzerine, elindeki deniz gücünü ikiye ayırmak zorunda kaldı. Bu durumdan faydalanan İngilizler de İspanyolları yendi” şeklindeki değerlendirmesine yer vermektedir.


Jerry Broton, bu bilgilerini, İngiliz Kraliyet arşivlerinde bulduğu bazı belgelere dayandırmaktadır. Söz konusu belgelerden biri, Kraliçe’nin askeri danışmanı Sir Francis Walsingham’ın, İstanbul’daki İngiliz elçisi William Harborne’a gönderdiği, 9 Mart 1587 tarihli bilgilendirme mektubuna yanıt verdiği 24 Haziran 1587 tarihli mektuptur. Bu mektupta, Sir Francis Walsingham, “İspanyolların güçlü hatta yenilmez armadası diyebileceğimiz donanmasını, ancak Osmanlı İmparatorluğu durdurabilir” demektir.


Ayrıca verilen görevleri layıkıyla yerine getirdiğini belirttiği İngiliz elçiye, İstanbul’daki başarılı çalışmalarından ötürü teşekkür ederek, Padişah 3. Murat’ın İspanya Kralı Philip ile anlaşma yapmamasına Kraliçe’nin çok memnun olduğunu, bunu da Türk Sultanına özellikle söylemesini istemektedir. 


Bunun dışında Osmanlıları, Akdeniz’de, İspanya, İtalya ve Kuzey Afrika kıyılarında saldırılar düzenleyerek, İspanyolları zayıf düşürmeye ikna etmesi için Padişah ve vezirlerle görüşmeler yapmasını, İngilizlerin çok iyi insanlar olduğunu anlatmasını da istemektedir.


İngiltere elçisi William Harborne, hemen harekete geçerek, Padişah 3.Murat’a bir mektup sunacaktır. Mektupta en çok dikkat çeken unsur, elçinin konuyu dini inançlar üzerinden anlatarak Padişahı etkilemeye çalışma düşüncesidir. Elçi Harborne, İspanya Kralı için, “Papa ve sadık müttefiki putperest-kâfir Katolik kral” ifadesini kullanmaktadır. Elçi, devamında, “Yüce Tanrı’nın size verdiği kuvvet ile ortak düşmanımız tüm putperest kâfirleri yok edeceğinizi umuyorum. Zavallı bir kulunuz olarak size yalvarıyorum, putperest kâfir İspanya üzerine büyük bir donanma sevk etmezseniz bile hiç olmazsa 60 ya da 80 kadırga gönderin” demektedir.


Mektubun devamı ise daha da ilginç bir hale gelmektedir. Elçi Harborne, Padişah 3. Murat’a, “Kraliçe Elizabeth, bir kadın olduğu halde Tanrı’nın, putperest kâfirlerle savaşma emrini yerine getirmek için çabalıyor. Size her zaman sadık kalan Kraliçe’yi bu en zayıf zamanında yalnız bırakırsanız, size inanan, güvenen tüm dünya şaşıracaktır, ve taraftarlarına hak ettikleri cezayı vermiş olacaksınız. Tanrı sizin aracılığınız ile putperest kâfirleri cezalandıracaktır” sözleriyle adeta yalvarmaktadır.


Bu mektupların ayrıntılarının kamuoyu tarafından bilinmesi, İngiltere’de tartışmaları artırdı. Bazı İngiliz tarihçiler, konuya ilişkin Türkiye’ye müracaat edilmesini, Osmanlı arşivlerinde, adı geçen döneme ve Padişah 3. Murat’a ait belgelerin de incelenmesini önerdiler. Söz konusu önerinin Türkiye’deki resmi makamlar tarafından kabul edilmesinin ardından Osmanlı arşivlerinde yapılan araştırmalarda, 3. Murat’ın, Kraliçe Elizabeth’e gönderdiği bir mektup bulunacaktır.


Padişah mektubunda özetle, “Sizden önce Osmanlı Sultanları ile dostluk kuranlar nasıl saygı görüp, tarafımızca korunma altına alındılarsa İngiltere Kraliçesi Elizabeth de aynı muameleyi görecektir. Elçiniz aracılığı ile bizden istediğiniz donanma yardımını dikkate alacağız. Önümüzdeki ilkbahar aylarında büyük bir donanmayı göndereceğiz. Ülkenizin dostluğu aynı şekilde devam ederse, Osmanlı Devleti de sizi sürekli koruyacaktır” demektedir.


Padişah 3. Murat’ın Kraliçe Elizabeth’e gönderdiği mektup ortaya çıkınca, konu başka bir boyut kazandı. İngiltere Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Trevor Philips’in, söz konusu mektuplardan hareketle, “İngiltere Kraliçesi Elizabeth, Türklerin yardımı sayesinde İngilizlerin elinden kurtulmuştur. Bu bilgi ülkenin resmi tarihine eklenmelidir” yönündeki açıklaması, ülke kamuoyunu ikiye böldü. 


Tarih biliminin gereği söz konusu bilginin eğitim-öğretim programında yer almasını isteyenlere karşı çıkanlar, İngilizlerin, 400 yıl önce bir ara Türklere muhtaç duruma düşmesini yeni kuşakların bilmesinin iyi bir etki yaratmayacağını savunmaktadır. 


Tüm tartışmalara rağmen, bu bilgi resmi tarihe eklenmemiştir. 


Söz konusu durum bize Fransa’ nın tutumunu hatırlatmaktadır. Bilindiği üzere Fransa Kralı 1.François, 1525 yılındaki Pavie Savaşı’nda, ordusu yenilince, İspanya Kralı, Habsburg Hollandası Lordu ve Burgonya Kontu sıfatlarını da taşıyan Roma Germen (Alman) İmparatoru Şarlken’e (5. Karl ya da Charlesquint) esir düşmüştü. 


Çok kötü esaret koşulları içinde olan Fransız Kralı, annesi Louise de Savoie aracılığı ile Kanuni Sultan Süleyman’a bir mektup göndererek, yardım istemiştir. Mektubu İstanbul’a getiren Fransız elçi Kont Jean Frangipani, Kuzey İtalya’daki savaşta esir düşen 1. François’ın İspanya'ya götürülüp, orada hapsedildiğini bildirerek, Kral’ın annesinin oğlunun kurtarılması için yalvardığını dile getirmiştir.


Fransız Kralı’nın annesi ilk temasın ardından başka mektuplar da göndermiştir. Kanuni Sultan Süleyman ise mektuplara verdiği yanıtta, Kral François’yı kurtaracağını bildirmiş, Şarlken’i de hemen uyarmıştır. Nitekim bu gelişmelerin ardından Osmanlı ile Şarlken’in ordusu arasındaki Mohaç Meydan Savaşı (1526) Türklerin zaferi ile bitince, Fransa Kralı 1. François da serbest bırakılmıştır.


İşte bu olay da, Fransa resmi tarihine eklenmemiştir.


Gerek İngiltere gerekse Fransa, büyük sömürgeci devletler olarak, resmi tarihlerinde zor durumlara düştükleri olayların bilinmesini istemezler. Bir çeşit büyüklük kompleksi olan bu anlayış, tarihteki gerçekleri yok sayma üzerine kurulmuştur. 


Gürbüz Evren
Bütün Dünya, Şubat 2016





* * * * * 




Why we must thank the Turks, not Drake, for defeating the Armada

For four centuries, Sir Francis Drake has symbolised English nonchalance and cunning in the face of danger. First, according to the legend drummed into every pupil, he insisted on finishing his game of bowls on Plymouth Hoe as the Spanish Armada approached in July 1588. Then he despatched the enemy ships with little more than a few burning rowing boats and a favourable breeze.

But yesterday, it was claimed that Elizabeth's protestant throne was saved by a less celebrated ally: the Turkish navy.

Jerry Brotton, a lecturer at Royal Holloway College, London, told the Guardian Hay literary festival that a hitherto unnoticed letter from Elizabeth's security chief and spymaster, Sir Francis Walsingham, to her ambassador in Istanbul showed that it was Turkish naval manoeuvres rather than Drake's swashbuckling which delivered the fatal blow to the Spanish invasion plans.

The letter, which ordered the ambassador, William Harborne, to incite the Turks to harry the Spanish navy, was written in the mid-1580s and has been buried in archives ever since because it did not apparently relate to any major historical event.

But Mr Brotton told the fes tival: "Walsingham's plan was ultimately successful. Ottoman fleet movements in the eastern Mediterranean fatally split Philip II's armada _ So alongside all the stories we're told at school about why the Spanish Armada failed to conquer Britain and destroy Protestantism, we should add another reason: the Anglo-Ottoman alliance brokered by Elizabeth, Walsingham [and others]."

In his letter to Harborne, Walsingham wrote: "Her Majesty being, upon the success of the said King of Spain's affairs in the Low Countries, now fully resolved to oppose herself against his proceedings in defence of that distressed nation, whereof it is not otherwise likely but hot wars between him and us, wills me again to require you effectually to use all your endeavour and industry in that behalf."

Walsingham hoped that Islamic forces might keep the Spanish forces "thoroughly occupied" by "some incursions from the coast of Africa", or by attacking his Italian territories from the sea.

The Spanish fleet was eventually defeated on July 30 1588 as it awaited the rest of the invasion force off Calais. At the battle of Gravelines, the English navy used fireships before closing in on the confused Spanish.

the Guardian, June 2004






* * * *



NOTES:


- Charles V (Karl V, Charles Quint, Şarlken) of Holly Roman. The biggest enemies of Charles V are Ottoman Turks, French Kingdom, England Kingdom and Martin Luther of Protestant Reformation. Charles fought continually with the Ottoman Empire, Suleiman the Magnificent (Kanuni Sultan Süleyman). After Hungarian 1526 "Battle of Mohács", Hungary was not accepted as a part of Ottoman land, instead, it was brought under protection. Charles V made overtures to the Safavid Empire to open a second front against the Ottomans, in an attempt at creating a Habsburg-Safavid alliance. (!Safavids were also Turkish Empire)


- Philip II of Spain, the enemy of Elizabeth I of England, is the son of Charles V (Karl V). 


- Wife of Philip II is, Mary I of England (Bloody Mary), daughter of Henry VIII - Tudor Dynasty, is also the sister of Elizabeth I , the daugther of Anne Boleyn, second queen of Henry VIII.


- The mother of Mary I is Catherine of Aragon (first queen of Henry VIII), daugther of Isabella I of Castile, which ordered conversion or exile of their Muslim and Jewish subjects in the Spanish Inquisition, and for supporting and financing Christopher Columbus's 1492 voyage that led to the opening of the New World and to the establishment of Spain as the first global power who dominated Europe and much of the world for more than a century. 


- The most fortunate of the expelled Jews succeeded in escaping to Turkey (exile number c.200.000 - were known as Sephardim, was accepted by the Ottoman Turks as a citizen of these lands) and Sultan Bayezid II, welcomed them warmly. "How can you call Ferdinand of Aragon a wise king," he was fond of asking, "the same Ferdinand who impoverished his own land and enriched ours?". Ferdinand was the husband of Catherine of Aragon. Sultan Bayezid II is, the son of Mehmed the Conqueror (Fatih Sultan Mehmet), and the grandfather of Suleiman the Magnificent (Kanuni Sultan Süleyman).




SB















Atam Diyarbakır'da













Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne bahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedeleme ve kayıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasiyle koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte bağımsızlık ve hürriyetin hakiki mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip...


Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakârlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler.


Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.



Mustafa Kemal Atatürk







EK:




















Ulus egemenliği uğrunda canımı vermek, benim için vicdan borcu olsun, namus borcu olsun.

















“Zavallı annem, bir zamanlar kurtuluşu bütün bir ulus için ülkü olmuş İzmir’in kutsal topraklarına vücudunu emanet etmiş bulunuyor. Ölüm, yaratılışın en doğal bir yasasıdır. Böyledir ama yine de üzüntü verici belirtileri vardır. Burada yatan annem, zulmün, zorbalığın, bütün ulusu uçuruma götüren kural dışı yolsuz bir yönetimin kurbanlarından biridir. Bunu açıklamış olmak için, izin verirseniz, acılı yaşamının belirgin birkaç evresini aydınlatayım.


Abdülhamit günlerinde idi. 1905 yılında okuldan kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adım atıyordum. Ama bu ilk adım hayata değil zindana rastladı.


Gerçekten de beni bir gün aldılar ve yolsuz yönetimin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım. Annem bunu ancak ben zindandan çıktıktan sonra duydu. Ve hemen beni görmek için koşup İstanbul’a geldi. Ama orada kendisi ile ancak üç beş gün konuşabildim. Çünkü yeniden o kötü yönetimin jurnalcileri, casusları ve cellâtları oturduğumuz yeri sarmış, beni yine alıp götürmüşlerdi.


Anam ağlayarak arkamdan geliyordu. Beni sürgüne götürecek olan vapura bindirirlerken o kadar çok istediği halde benimle görüşmesi yasaklandı da göz yaşları içinde Sirkeci rıhtımında tek başına kalakaldı. Sürgündeki korkutucu günlerimi o, gönül kaygıları ve göz yaşları ile geçirdi.


Sonra; Mütareke yıllarında ben Anadolu’ya geçince de annemi yine kaygılı ve kuşkulu olarak İstanbul’da bırakmak zorunda kaldım. Yanımda kendisinin bana arkadaş diye verdiği bir adam vardı. Onu Erzurum’dan İstanbul’a gönderdiğim zaman annem, tek başına geldiğini duyunca, benim için Padişahın “asılsın” fermanının yerine getirildiğini sanıp inmeli oldu.


Ondan sonrası savaş ve uğraş yılları onun günlerini hep kaygıya, derde ve üzüntüye boğan nedenlerle dolu geçti.


Son bir iki yıl içinde onu İstanbul’dan kurtarıp yanıma getirebilmiştim. Ona kavuştuğum zaman o artık yalnız duygularıyla yaşıyordu. Annemi yitirmekten çok üzgünüm. Ama benim bu acımı gideren bir avuntum var; Anayurdu yoksulluğa, yokluğa sürükleyen yönetimin, artık bir daha geri gelmeyecek gibi yokluğun mezarına götürülmüş olduğunu görerek ölmüş olmasıdır.


Annem şimdi bu toprağın altında; ama bu toprağın üstünde Anayurt bütünlüğü ve ulus egemenliği dünyanın sonuna kadar sürecek; beni avutan en etkili güç işte budur. Evet, ulusal egemenlik dünyanın sonuna kadar sürüp gidecektir. Annemin ve bütün atalarımın ruhunu tanık tutarak vicdanımdan kopan andı bir daha söyleyeyim:


Annemim mezarı önünde ve Tanrının yüce katında söz verip and içiyorum ki, ulusumun bu kadar kan dökerek elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için gerekirse annemin yanına gitmekten çekinmeyeceğim.


Ulus egemenliği uğrunda canımı vermek, benim için vicdan borcu olsun, namus borcu olsun.”






Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923 tarihinde İzmir'de hayata veda eder. Yukarıdaki metin, Atatürk’ün 27 Ocak 1923 tarihinde annesinin mezarı başında söyledikleridir. Söylediklerinin son paragrafı ulusal egemenlik yeminidir ve bugünlere ulaşan vasiyet niteliği taşımaktadır...



Bütün Dünya Dergisi
Şubat 2016













12 Şubat 2016 Cuma

Millet, bir koyun sürüsüdür!







1920 başlarında İstanbul'un işgal edildiği gün, ikisi hoca olan üç milletvekili Vahdettin'le görüşmeye gitmişti. Padişah, düşman güçlerinin isteklerine boyun eğilmesi gerektiğini söylüyordu. Oysa karşısındakiler farklı görüşteydiler.


Rauf Bey şöyle diyordu:

- Millet, haysiyet ve istiklale aykırı bir kaydı kabul etmemeye kesin kararlıdır. Milletin sizden istirhamı, haysiyet ve istiklale aykırı bir anlaşmaya imza koymamanızdır. Aksi taktirde istikbali çok karanlık görüyoruz.


Vahdettin sesini yükseltti:

- Rauf bey, millet bir koyun sürüsüdür! Bu sürüye bir çoban lazım! İşte o çoban benim!...




"Millet" koyun sürüsü olmadığını Kurtuluş Savaşı'nda kanıtlamıştır. Ama şimdi, yeni Vahdettinler türemiştir... Tarihi, yalanlarla tersyüz etmek isteyen ve gençlerin çobanlığına soyunan yeni Vahdettinler!...


Sürü olmadığını kanıtlama sırası şimdi "gençlik"tedir!
Ve kanıtlayacaktır!



Ahmet Taner Kışlalı
Cumhuriyet, 19 Mayıs 1995
Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği








1 Şubat 1931 tarihindeki İzmir Kız Lisesi ziyareti




























Endless Corridor - Khojaly Massacre










"The only thing necessary for the triumph of evil is for good man to do nothing"
Edmund Burk










For the first time, the truth is revealed about the massacre of defenseless Azerbaijani civilians perpetrated by Armenian and Russian soldiers in the small village of Khojaly in the Caucasian mountain region. Nearly 700 people were murdered and 10,000 were rendered homeless when their houses were destroyed during one night in 1992. The bloody conflict is shown but at the same time a story of bravery, sacrifice and redemption is depicted in this spectacularly filmed documentary. 


Witness the human story of the musician who saved the lives of 50 neighbors but lost his wife and then spent months in torturous captivity. Meet a mother who gave birth and almost lost her newborn daughter if it had not been for the help of a Russian newspaperwoman who covered the war but became a hero. The filmmakers have brought together for the first time the heroes and the victims, the aggressors and the witnesses to the event. The lessons of ENDLESS CORRIDOR are more relevant to today’s worldwide conflicts and prejudices than ever before!








Khojaly Massacre Documentary ‘Endless Corridor’ Wins Humanitarian Award From Global Film Awards - link to read












"Hayasala"ysa Ermenilerin "Ermenistan'ın Özgürlüğü Uğrunda Ermeni Gizli Ordusu" 
(Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia, ASALA) 
terör örgütünün Suriye'deki birimidir. 
























Rus Devlet Arşivlerinden 100 Belgede Ermeni Meselesi










Bir Taşnak subayının 1920 yılında Beyazıt-Varam Bölgesi'nden yazdığı rapordan


"Türklere karşı en etkili yol, çarpışmadan sonra sağ kalanları kuyuların içine tıkmak ve ağır kayalarla ezmek."


Basar-Geçar'daki Türk nüfusu ayırt etmeden imha ettim. Bazen kurşunlara yazık olmasın dersin ya. Bu köpeklere karşı en etkili yol, çarpışmadan sonra sağ kalanları toplayıp kuyuların içine tıkmak ve bir daha dünyada bulunmamaları için yukarıdan ağır kayalarla ezmek. Ben de öyle yaptım. Bütün erkekleri, kadınları ve çocukları topladım, benim tarafımdan atıldıkları kuyuların içinde kayalarla ezerek hepsinin hayatına son verdim.



Rus Devlet Arşivlerinden
100 Belgede Ermeni Meselesi
Mehmet Perinçek


































You All Are Hypocrites....










The number of migrants in Turkey is approached 3 million, 70 thousand people are waiting at the border, and Germany is preparing to "return" 750 thousand people to Turkey.
Who is the responsible then, of this war, for this immigrants? 
Who funded these terrorists?

This is called: "Genocide of Country's Demographic Structure", and that's what you are doing to Turkey. Just like in the past, with Gulf War. 500000 Peshmerga came to Turkey. The number of them is 2 million today, and here they are saying "We want to establish our own country. We want autonomy", and terrorize Turkey in Southeast Anatolia, of course with the help of "Westernes". I also don't approve what "our government" do. 

YOU ALL ARE HYPOCRITES.












Türkiye'deki göçmen sayısı 3 milyona yaklaşıp, 70 bin kişi de sınırda beklerken, Almanya 750 bin kişiyi Türkiye'ye "geri" göndermeye hazırlanıyor. Bu savaştan, bu göçmenlerden kim sorumlu peki? Teröristleri kim finanse ediyor?

Buna: " Bir Ülkenin Demografik Yapısına Yapılan Soykırım" denir ve Türkiye'ye yaptığınız da bu. Geçmişte "Körfez Savaşında" olduğu gibi, 500 bin peşmerge Türkiye'ye gelmişti. Bugün sayıları 2 milyon ve buralar bizim diyerek bölücülük yapıyorlar, "kendi ülkemizi kurmak istiyoruz, özerklik istiyoruz", diyerek Güneydoğu Anadolu'muzda terör estiriyorlar, tabii ki "batılıların" yardımıyla. Ve "hükümetimizin" yaptıklarını da onaylamıyorum.

HEPİNİZ İKİYÜZLÜSÜNÜZ.












750 bin göçmeni barındıramıyan Sen (Avrupa).
2016 da bana "Vizesiz Dolaşım" vereceksin ha!

Su gelir güldür güldür ,
Gel de yar beni güldür .
Bir damlacık kanım akmaz, 
Öldürürsen sen öldür.
:)






Nachrichten: 
"Deutschland ist geteilt* und ein Türkland ist gegründet."

* Das ist was Sie für uns wünschen...ich wünsche gleichfalls.

SB















ilgili haberler









"The people we are fighting today, we funded 20 years ago" H.Clinton
YET, YOU ARE STILL FUNDING!






SHOULD WE SAY BLACK WATER IS TRAINING PKK a.k.a PYD TERRORISTS...

Obama should stop sending Black Water's contractor killers to Syria and training PKK's sister terror organization PYD terrorists. They are crossing the border and killing Turkish security forces and civilians.
Democrats are playing dirty games and they will pay for it when the election day comes...
Gusan Yedic


























11 Şubat 2016 Perşembe

Çağdaş Batı ne istiyor?










Çağdaş Batı ne istiyor? Dünya egemenliği mi? Günümüz Batısının ideolojisi; açıklığa, kişinin önceliğine, yönetimin şeffaf olmasına ve geniş katılımına, secülarizme, piyasının özgürlüğüne...dayanır. 


Batı bu görüşlerinde samimi mi? Ortaçağ katliamları, Afrikalılara, Amerika yerlilerine uygulanan soykırım, şüphe içinde bırakıyor. Ayrıca bilmeliyiz ki, Batı sahip olduğu bütün değerleri; kendi insanı için, kendi varlığı tehdit altında olmadığı zaman önemser. Kendi içinde, önemli ölçüde laik, diğer dinlere karşı bağnazdır. Sahip olduğu değer hükümerlinde; yabancıya, Batılı saymadığı insana kendi kullandığı hakları tanımaz, bencil ve acımasızdır. 11 Eylül 2002 sonrası ABD'nin teröre karşı önlem için çıkardığı ve hemen hemen yalnız yabancılara uyguladığı yasaların, basit şüphelerle gözaltına aldığı insanlara yaptıklarının, hiçbir güncel değer hükmü ile açıklanması mümkün değildir. Irak'taki ABD'nin insan hakları ihlalleri üzücüdür; fakat Batılı insanı anlatan en yakın örneklerdir.


Batı, kendine özgü totaliter bir yapı sergiler. Topluma zararlı olma olasılığı halinde kim olursa olsun karşısındakini dışlar ve gerekirse yok eder. Özgürlük sınırları, kendi insanına karşı yabancıya olduğundan daha geniştir.


Din; Batıda kültürün, uygarlığın bir kaynağı, Batı ideolojisinin çok önemli bir parçasıdır. ABD Protestan hatta evangelistlerin egemenliğinde bir ülkedir; buna karşılık ateist modal ihmal edilemeyecek güçtedir.


Batı daima bir "öteki" (hasım) seçmiştir. Bazen kendi mezheplerinden birisi, Katolikler için Ortodokslar veya Protestanlar, bazen Museviler, bazen Müslümanlar; ulus olarak da Yahudiler, Ruslar, Araplar...En büyük kırılma noktası ve en uzun süre, en etkili "öteki" (hasım) ise tarih boyu TÜRKLER olmuştur.


Avrupalı olma düşünce ve duygusunu; sahip oldukları coğrafi bütünlük ve çoğunlukla da "öteki" (Türkler) karşısında birleşme güdüsü yaratmıştır. Batı "öteki" karşısında kendi içindeki kavga ve ayrılıkları bırakarak birleşik davranır.


Türklere karşı Selçuklular döneminde yaşanan Birinci Haçlı Seferleri; Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar'da gerçekleşen İkinci Haçlı Seferleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun sonlanmasına kadar uyguladığı politikalar, savaşlar, Hıristiyan Avrupalılıktan kaynaklanmış, bu gelişmeler aynı zamanda Avrupalılık duygusunu getirmiştir.


Günümüzde Batılıların, Türkiye'de bazı kesimlerin Avrupa Birliği üyesi olma hevesinden yararlanarak Sevr şartlarını uygulamaya koymaya çalışmaları da aynı düşünce, duygu ve politikalarının sonucudur: Kıbrıs'ın, Ege'nin Yunanistan'a verilmesi, İstanbul'da Ortodoks din devletinin kurulması, Bizans'a verilen can suyu, Pontus devletinini kurulmaya çalışılması, Ermeni politikalarına verilen destek... Ülkemize karşı uygulanan Üçüncü Haçlı Seferi'nin cepheleridir.


Avrupalının politik özelliğinin en iyi örnekleri, giriştiği katliamlar ve soykırımlarda yaşar.


Em.Korg.Suat İLHAN
Türklerin Jeopolitiği ve Avrasyacılık
Bir Millet Uyanıyor - 2 (2005)
Yöneten: Atilla İlhan




























10 Şubat 2016 Çarşamba

Vatan bizim, ülke bizim, el bizim...







Aldanma cahilin kuru lafına
Kültürsüz insanın kulu yalandır
Hükmetse dünyanın her tarafına
Arzusu hedefi yolu yalandır

...


Yalancılar belki kızar bu işe
Yalan ayaktadır çıkamaz başa
Kemlik düşünür mü kardeş kardeşe
İşde hiyle, sözde yalan olmasa

Veysel bu yollarda sarfeder nefes
Herkesin elinde gezer bir kafes
Binbir türlü derdi çeker mi herkes
İşde hiyle, sözde yalan olmasa

...


Vatan sevgisini içten duyanlar
Sıtkı ile çalışır benimseyerek
Milletine, Ulusuna uyanlar
Demez neme lazım, neyime gerek

Her ferdin hakkı var, bizimdir Vatan
Babamız, dedemiz döktüler al kan
Hudut boylarında can verip yatan
Saygıyle anarız, şehit diyerek

Vatan aşkı ile çalışan kafa
Muhakkak erişir öndeki safa
Tesir nüfuz olur her bir tarafa
Herkes onu büyük tanır severek

Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakka halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek

Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ayyıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek.

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU











Haberci de geldi, değerli ozan vardı yanında,
Mousa çok severdi bu ozanı,
Ona hem iyi şey vermişti, hem kötü şey:
Gözlerinden yoksun etmişti onu,
Ama tatlı ezgiyi bağışlamıştı ona.
Pontonoos bir koltuk uzattı, altın çivili,
dayadı koltuğu halkın ortasında koca bir direğe,
astı ince ve keskin sazını
tam başının üstünde bir çengele....

Odysseia , 8:62