Translate

17 Nisan 2017 Pazartesi

Referandum...Cebren ve Hile ile...







ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ



Türk Siyasi Tarihi böylesine rezil bir propaganda dönemi görmedi!
Devleti yöneten siyasetçiler, bürokratlar Anayasayı-Yasaları-Ahlak Kurallarını-Görgü Kurallarını-Adalet duygularını görmezden gelerek Türk Demokrasinin anlına “Kara Leke” sürdüler.

Her türlü devlet olanakları, tehdit-şantaj pervasızca kullanıldı.
Devleti yönetenler, Vali-Kaymakam-Emniyet-Daire Müdürleri insanları “Evet” oyu vermeleri için işleri ekmek paraları ve özgürlükleri ile tehdit ettiler.
Tüm bu rezillikler dahi Türk Milletinin kararlılığı önünde dağıldı gitti, evet çıkarmaya yetmedi!

Türk Milletinin iradesine en son ve büyük darbeyi ismi Yandaş Seçim Kurulu olarak değişen Yüksek Seçim Kurulu, 298 sayılı yasayı “YOK” sayarak vurdu, seçime hile karıştırdı! YSK hem çok ağır bir suç işledi, hem de Türk Milletinin iradesini saptırdı!

Bundan sonra, Türkiye’yi nasıl keyfi, hukuk ve demokrasi dışı bir tutumun beklediğini Erdoğan’ın “Huber Köşkünden” yaptığı konuşmasından net olarak anlıyoruz!
Erdoğan, “HAYIR” oyu kullanan yaklaşık 24 Milyon vatandaş ile alay ederek, “Ne yaparsanız yapın atı alan Üsküdar’ı geçti” dedi!
“At” ne, “At’ı kim çaldı”, “Üsküdar neresi”, bu sözler hangi demokratik rejimde geçerlidir, takdiri Türk Milletine bırakıyorum…

YSK’ya yapılan haklı itirazlar da bir sonuç vermeyecektir.
Çünkü 16 Nisan’dan itibaren Türkiye’de Anayasal Hukuk Devleti bizzat devlet organları tarafından katledilmiştir.

Sandık-sandık kesin sonuçlar açıklanınca geniş bir değerlendirme yapacağız!
Bugünden söyleyeceklerim şunlardır;
-Türkiye’nin ve Türk Milletinin kaderi bundan böyle ruhsal sıkıntıları bulunan, ortakları Bahçeli-Barzani-Hizbullah-Tarikatlar olan bir kişinin iki dudağının arasındadır. Madem atı alıp Üsküdar’ı geçti, istediği gibi at oynatacaktır!
-Türkiye, tüm hür ve gelişmiş dünyanın dışladığı antidemokratik ve şaibeli kişilerin yönetiminde, bölgede yalnız kalacaktır.
Bu da diktatörlük, fakirlik, ezilmişlik demektir.
-TÜSİAD-TOBB gibi iş dünyasının ödlek temsilcilerinin sonu aynen FETÖ’cu işadamları gibi olacaktır.
Onurlarına, vatan sevgisine ve hukuk devletine sahip çıkamadıkları için, bundan böyle mallarına bile sahip çıkamayacaklardır.
-Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yerine, Federe İslam Devleti konulmasının kapısı ardına kadar açılmıştır!

Biz ne yapacağız?
Türkiye’yi soyan, organize suç örgütü gibi çalışan karanlık odaklarla mücadeleye devam edeceğiz!
İster dışarda ister içerde! Bizim için fark etmez!
Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır!
Ne Mutlu Türküm Diyene, Ne Mutlu Tek Adamlığa karşı çıkanlara…


Sağlık ve başarı dileklerimle 
17 Nisan 2017




Gayri Meşru - Kanuna Aykırı - İllegal




Prof.Dr.Cihan Dura: 
"Eğer Cumhuriyetçiler hızla bir örgütlenmeye gitmez, barışçıl bir halkı aydınlatma faaliyetini başlatmazsa, 
Devletimizin sonu gelmiş demektir!"














....


9 Nisan 2017 Pazar

Mecliste kabul edilen 18 maddelik Anayasa değişikliği nedir? Haluk Dural





Mecliste kabul edilen 18 maddelik Anayasa değişikliği nedir?

Anayasa'nın ne olduğu, anayasa maddelerinin ne olduğu vatandaşa açıklamanın fazla bir yararı yoktur. Çünkü genellikle böyle hukuki metinlerin vatandaş nezdinde kolay anlaşılabilir olması mümkün değildir. O halde, özünü söylemek gerekir. 

Getirilmiş olan Anayasa değişiklik tasarısıyla, esas itibarıyla birkaç tane temel unsuru vardır.

1- Cumhurbaşkanı tarafsızlığını yitirir.

Bu Anayasa değişikliği referandumunda evet oyları çok çıkar da kabul edilirse, Cumhurbaşkanı aynı zamanda partili olacaktır. Hangi partili olacaktır? Pek tabi ki iktidar partisinin üyesi ve de yapılacak olan ilk kongresiyle genel başkanı olacaktır. 

Halbuki Cumhurbaşkanı, adı üzerinde 'cumhur'un, yani milletin başıdır, dolayısıyla herkesi temsil etmeli ve tarafsız olmalıdır. Ama bir partinin genel başkanı olacak olan Cumhurbaşkanı artık tarafsızlığını tümüyle yitirir, bütün iyi niyetine rağmen tarafsız davranma imkanı yoktur. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı sadece kendi partisinin seçmenlerini temsil eder, iyi niyetine rağmen fiilen böyle olacaktır. Geri kalanlarda ötekiler olarak, her zaman olduğu gibi siyaseten nitelerler. Dolayısıyla milleti iktidar partisi yanlıları ve karşıtları diye fiilen ikiye bölmüş olurlar.

2-  Cumhurbaşkanına Başkomutanlık yetkisinin verilmesi.

Bugüne kadarki anayasalarımızda Başkomutanlık Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne aittir. Ve sadece Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilir. Yani yürürlükteki anayasamız, ve bugüne kadarki anayasalarımızda olduğu gibi, Cumhurbaşkanı Başkomutan değildir. Cumhurbaşkanı'nın Başkomutan olmadığı Anayasa'larda yazılır, Başkomutanlığın Meclis'e ait olduğu net olarak ifade edilir. Bunun tarihi bir sebebi vardır.

30 Ekim 1918'de imzalanmış olan Mondros Ateşkes Antlaşması üzere, malum olduğu üzere savaşan tarafların orduları silah bırakmışlardır. Ancak sonrasında savaşı kazanmış olan taraf ülkeleri, İngiltere, Fransa, İtalya gibi emperyalist devletler topraklarımızı işgale başlamışlardır. Bunun üzerine vatansever halkımız derhal bulundukları il ve ilçelerde Kuvaiye Milliye çatısı altında örgütlenmeler yapmışlar, bunlardan ilki Kars'ta toplanan bir kongredir. 

Bu Kars Kongresi'yle birlikte yörenin bütün vatansever insanları dini veya etnik herhangi bir ayrım gözetmeksezin vatanın birliğini düşmana karşı mücadeleyi, savunmak üzere biraraya gelmiş olan bu vatanseverler, Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerinde 30 tane kongre düzenlemişlerdir. 

Bizler doğal olarak Erzurum ve Sivas kongrelerini çok daha iyi biliriz, ama bu dönem, yani 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi'nin açılışına kadar, 1918'den beri geçen bu dönem Kongreler Dönemi'dir. Yerel iktidarların olduğu, kurulduğu dönemlerdir. Bu kongreleri oluşturup halkın iradesinin bağımsızlıktan yana olduğunu gösteren kararlar almışlardır. Ve Mustafa Kemal'in büyük önderliği altında bütün bu kongreler Batı Trakya ve Anadolu Müdafai Hukuk Cemiyetleri adı altında birleştirilmiş ve bu cemiyetler vasıtasıyla da, 23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi kurulmuştur.

Diğer bir değişle, Türkiye Cumhuriyeti aslında 23 Nisan 1920'de açılmış olan Büyük Millet Meclisi ile brlikte kurulmuştur, ama ilanı 29 Ekim 1923'tür.

Türkiye Cumhuriyeti, halkın iradenin yansıltılmasıyla kurulmuş bir Cumhuriyet olduğu için bir Halk Cumhuriyeti'dir. Hiç unutulmaması gereken husus budur. 

23 Nisan 1920'de kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi'nin yapısı itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti parlamenter bir rejim olarak kurulmuştur. İşte bu kurulmuş olan Birinci Meclisimiz, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle değil, kuvvetler birleşimi ilkesi ile kurulmuş, Yasama; kanun yapma, ve Yürütme; Bakanlar Kurulu yetkisi'ni bünyesinde toplamıştır. Sadece dışarda Yargı yetkisi bırakılmıştır. Çünkü, böyle yapılmasının sebebi, bu meclisin İstiklal Harbi'ni yapacak olan meclis olmasıdır.

Bu meclisin başkanı bildiğiniz üzere Mustafa Kemal Paşa'dır. İçinden kurulan hükümetlerin Başbakanı ve Bakanları aynı çatı altında bu Büyük Millet Meclisi'nde, yasama yetkisi olan meclisle birlikte çalışmışlardır. Büyük Millet Meclisi İstiklal Harbi'mizi başlatmış, bu savaşı kazanmış, Dumlupınar Zaferiyle taçlandırmış, ve bu nedenle de Başkomutanlık yetkisi o günden bugüne Büyük Millet Meclisi bünyesindedir. O nedenle de savaş kazanan bu meclise Gazi Meclis ünvanı verilmiştir.

Dolayısıyla, Anayasalarımıza göre Başkomutanlık Meclise aittir. Sadece Cumhurbaşkanı tarafından temsil edilir. Halbuki bu değişiklik tasarısıyla Cumhurbaşkanına tam yetkili Başkomutanlık verilmektedir. 

O halde Anayasa değişikliği neye yaramıştır?
1- Cumhurbaşkanını partili yapmak.
2- Başkomutanlık yetkisi vermek.


Önemli bir diğer husus Cumhurbaşkanlığı kararname meselesidir.

Cumhurbaşkanına kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmektedir. Bu yetki ile, her ne kadar gerekçesinde kanunların düzenlemediği alanlarda yetki kullanabilir denmesine rağmen, gerçekle bağdaşır bir ifade değildir, çünkü Cumhurbaşkanı bu yetkiyi aldığı taktirde , yarın kanunlarla yapılması gereken düzenlemeleri, veya mevcut kanunlarda, yürürlükteki kanunların tanımladığı alanlarda kanun hükmünde kararname çıkarırsa ne olacaktır?

Hemen akla gelen şu; Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açılabilir. İyi ama, ya Anayasa Mahkemesi redederse? 

O zaman Cumhurbaşkanı, kanunların üzerinde, yani Meclise ait olan kanun yapma yetkisini kullanarak, kanunlarda istediği gibi değişiklikler yapmış olacaktır. Bunun örneğini şimdiden görmek mümkündür. 

Olağanüstü Hal ilan edildikten sonra çıkartılan 6771 sayılı kanun hükmünde kararname ile hepimizin bildiği üzere, kanunla yapılması gereken düzenleme yerine, Cumhurbaşkanı bu kararname ile Genelkurmay Başkanlığı'nı kendisine bağlamış, Jandarma Genel Komutanlığı'nı ordudan ayırarak İçişleri Bakanlığı'na bağlamış, Ordunun bel kemiğini oluşturan büyük gücü olan bu 300bin kişilik kuvvet, şuanda İçişleri Bakanlığı'nın yanında, polisin yanında bir kolluk kuvveti haline dönüştürülmüştür. Oradaki bütün subaylar normal devlet memurları gibi, sivil yöneticiler tarafından sicil verilecek hale getirilmiştir.

Diğer üç kuvvetimiz ise bildiğiniz üzere Mili Savunma Bakanlığı'na bağlanmıştır. Ama Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı'na da ayrıca Korgeneral rütbesi verilmiştir. Tabi şuandaki Korgeneral rütbesi almış olan Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı askerlik yapmış mıdır, bedelli mi yapmıştır, yedek subay olarak kısa dönem mi yapmıştır, bunu bilemeyiz. Ancak, askerlikten gelmediği için, Sivil Paşalar dönemi, yani Osmanlı zamanındaki sivil paşalar dönemine bir geçiş yapılmıştır, ki zaten bizim Balkanları kaybetmemize neden olan hep bu sivil kökenli Paşalardır. Askeri eğitim almadan paşa rütbesi, saray tarafından kendilerine verilmiş olan paşalar yüzünden Balkan Harbi kaybedilmiştir. Aynı yol şimdi tekrar açılmıştır. 

Yani, Cumhurbaşkanımız böyle bir yetkiyle donandıktan sonra, kanunla yapılması gereken değişiklikleri bile Cumhurbaşkanlığı Kanun Hükmünde Kararnamesiyle yapacağının işaretlerini daha şimdiden vermiştir.

Diğer bir husus ise atamalar ile ilgilidir.

Cumhurbaşkanımız eğer bu yetkiyle donanırsa, yani referandumda kabul oyları çok çıkar da Cumhurbaşkanı bu yetkileri alırsa, devletin bütün üst kademelerinde istediği gibi atamalar yapacaktır.

Atamaların ilki Bakanlar Kurulu, Anayasa'da tariflenmiş olunan, lağv edilecek ve Cumhurbaşkanı doğrudan doğruya Bakanları kendisi tayin edecektir, hem de meclis dışında.

Bunun dışında, şuanda memuriyet yapanlar gayet yakından bilirler ki, devlet kurumlarında daire başkanlığı 3'lü kararnameyle, yani Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı kararnamesiyle genel müdürler, komutanlar, yüksek rütbeli, büyükelçiler ve elçiler Bakanlar Kurulu'yla atanırlar. Artık bu usül tamamıyle kaldırılacak, bütün yüksek bürokratları Cumhurbaşkanı doğrudan doğruya kendisi tayin edecektir. Bu işin bürokrasiyle ilgili kısmıdır.

Ayrıca atama yetkisi içinde Anayasa Mahkemesi ile Hakimler Savcılar Kurulu'nunda, yüksek kaldırılıyor kurulu kalıyor, bu kurullarının atamalarında neredeyse yarısı doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından atanacak, ama diğer yarısı da meclis tarafından atanacak. Peki meclis'te kim atayacak?  Çoğunluk partisi atayacak. Partisine hangi adayın atanacağını kim bildirecek? Cumhurbaşaknı bildirecek. Niye? Çünkü çoğunluk partisinin başı olacak, belki de genelbaşkanı olacak partili olduğu için. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi'nin üyeleri ve Hakimler Savcılar Kurulu'nun üyelerinin tamamını Cumurbaşkanı tayin etmiş olacak. 

Böylece, Kanun Hükmünde Kararname  Cumhurbaşkanı yetkisiyle, Cumhurbaşkanlığı Kanun Hükmünde Kararnamesi adı altında, kanun hükmünde kanun çıkarma yetkisi alan Cumhurbaşkanı, meclisin yasama yetkisini fiilen kullanmaya başlayacaktır. Ayrıca, Hakimler Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesi'nin atamalarını da Cumhurbaşkanı yapacağı için, fiilen Yargı yetkisi, tamamiyle Cumhurbaşkanı'na bağlanmış olacaktır. 

Diğer bir değişle, demokratik bir ülkenin, demokratik bir rejime sahip olduğunun göstergesi olan Anayasalardaki kuvvetler ayrımı ilkesi tümüyle ortadan kalkacak, Yasama-Yürütme-Yargı sadece Cumhurbaşkanı'nın elinde, tek kişide toplanacaktır.  

Cumhurbaşkanı'nın kullanacağı bu yetkilerle, ülkeyi yeniden tasarlaması, yeniden devlet yapımızı düzenlemesi, tek başına bir kişiye bağlı olacaktır.

Şimdi bu Anayasa değişiklik teklifinin, aslında 18 maddenin, esas can alıcı kısımları bunlardan ibarettir. Gerisi elbette önemlidir, ama esas itibariyle elde edeceği yetkilerle sadece tek kişilik bir iktidara dönüşecektir.  Ülkenin demokrasisi, yani çağdaş demokrasilerde olmassa olmaz koşulu olan kuvvetler ayrımı ilkesi tümüyle ortadan kalkacaktır.


Haluk Dural
Başkanlık Hedefli Anayasa Değişikliği (video)











 İŞTE BU YÜZDEN;  HAYIR