Translate

15 Aralık 2016 Perşembe

KARS İLİ VE ÇEVRESİNDE ERMENİ MEZALİMİ 3/3




Ermeni İddialarının Çürüklüğü


“Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezâlimi”ni anlatan ve gerçekleri belirten baştaki 7 Risalenin (Kırzıoğlu'nun makalesi kitaptaki son yazıdır-SB) herbirini ilk okuduğum zamanda, aziz Türk Milletinin başınagelenlerden, Ermeniler gibi eski “Milleti - Sâdıka”mızın vurduğu yaraların acısını, ruhumun derinliklerinde duymuştum. Şimdi de, bunları, bugün ve bundan sonraki kuşaklarımızın okuyup bilmeleri için, Kars Kurtuluşu’nun 50. Yıldönümü dolayısıyla bir arada yayıma hazırlarken, yine bu uğurdaki acılardan sarsıldığımı söylemeliyim. Çünkü, aradan 50 yılı aşkın bir zaman geçtiği halde, memleketim olan Kars’ta ve çevresinde, bu “Ermeni vahşetleri ile mezâlimi”nin hâtıraları, bugün de köy ve kasabalarda canlı olarak yaşamakta; o fâciaların talihsiz tanıklarından sağ kalan yaşlılar, çoluk - çocuğuna ve komşularına, bunları zaman zaman veya yeri geldikçe anlatmaktadır.


1877 yılına girerken Kars şehrindeki 24 bin Türk nüfusu, gerek Nisan - Kasım 1877 arasındaki Moskof kavgalarında ordumuzla birlikte savaşanların ordumuzla Erzurum’a çekilmesi, gerekse 1882 yılına kadarki müddet içinde “Yeni-Sınır”ın ötesine göçmesi yüzünden, 40 eve inmişti. Bunlar da 1882 bahar sonlarında göçecekken, Kars’a gelen ilk Türk Şehbenderi’nin İstanbul’da Şeyhülislâm’dan alıp getirdiği gizli bir “Fetvâ”ya uyarak yerlerinde kalmış ve “din içinde din saklamak en büyük ibadettir” diye, Rus Çarlığı esaretine katlanarak, er-geç kurtulacaklarını ummuşlardı. 1914 Ekim’i sonunda Son Türk – Rus Savaşı başlarken, şehirdeki eski 40 Türk evi, 57 aile olarak çoğalmıştı. Göçen Türkler’in yerine Çarlık, Türkiye’den getirttiği birçok Ermeni ve Rum göçmenleri ile, 8-10 Rus ailesini yerleştirmişti. Resmi Rus istatistiklerinin belirttiği gibi, Kars ili köylerinde, çokluk, yine Türklerde idi.


I. Cihan Savaşı’nda önce “İntikam Taburları”na yazılıp, Rus Ordusu yanında Türkiye’deki silâhsız halkı kırıp bitirme talimleri gören Ermeniler, 1914 Kasım’ı başında 4 Alay halinde Kars ile Revan ilinden Türkiye sınırlarına saldırmışlardı. Bu sırada bir hafta içerisinde Kars şehrinde 75 köylü ve yolcu olan silâhsız Türk’ün “Canfida” denilen Taşnak Komitesine mensup Ermeni fedaileri tarafından öldürülmesi üzerine anılan 57 Türk evinin başlarını kurtarmaları için, “yolboyundan uzak ve pek uğrak olmayan Islâm köylerine hemen gitmeleri”, Alman soyundan Kars Müstahkem Mevkii Kumandanlığında vazifeli Von dem Baum ile, iki Kazanlı “Tatar” gibi Çarlık Subayları tarafından öğütlenip, şehirden çıkarıldı. Bu yüzden, yeni evli olan “en çok okumuş” şehirli “Molla” Babam ile “Hoca” Anam da, Susuz’un Mamaş (Kırçiçeği) köyüne göçmek zorunda kalıyor. Mart 1917 de ben, bu köyde doğuyorum. Fakat, ikinci doğumunu yaparak lohusa yatan Anam, gerek Babamın Mamaş köylüleriyle birlikte Milis olarak cephede Ermeniler ile çarpısmasınm verdiği heyecandan, gerekse Mamaş’a Ermeniler’in Mart 1918 sonunda topla saldırmasından dehşete düşerek, “şehide” oluyor... “34 (1918) Ermeni Kırgını Kurbanları'na katılıyor.


Köylerdeki şehir halkı, 25 Nisan 1918 de Kars’ın kurtuluşundan ancak 8 - 10 gün sonra dönüşlerinde, câmileri, çarşıları ve mahallelerinin çoğu yanmış bulunan şehirde, kendi evlerinden de çoğunun yıkıldığını görerek, yine hallerine binlerce şükredip, “Al - Bayrak” altında hür yaşamanın sevinciyle yaralarını sarmaya bakıyorlar. Vahşet ve kırgınlara katıldıkları için, bu sırada Kars İli’ndeki bütün eski yerli ve göçmen Ermeniler de, “suçlu” olduklarından, toptan kaçarak, Arpaçayı doğusuna gitmişlerdi. Onlardan boşalan yerlere, Revan ili’nden kaçıp gelen zavallı Türk aileleri, pek perişan ve yoksul bir halde yerleşiyorlardı.


Yerli halkımızın deyişiyle, 'Kars’ın Kırk - Yıllık Karagünler'den (1878 -1918) kurtuluşunun sevinci, çok sürmedi. 30 Ekim 1918 günü imzalanan uğursuz Mondros Mütarekesi’ne göre Ordumuz, “1914 Sınırı gerisine çekilme”ye mecbur kaldı. Bu durum, “Ermenistan Cumhuriyeti” ile “Gürcistan Cumhuriyeti”nin de, Rus istatistiklerinin belirttiği : Nahçıvan, Sürmeli, Serdarabad, Batı - Ahılkelek, Ahıska gibi 93 (1877) den önce Rus esaretine düşen Türklük bölgeleri ile Artvin’i de içine alan Batum İli’nin Kars ile birleşerek “Milli Islâm Şurası” adı ile bir yerli hükümet kurmasına ve bu anılan Türklük bölgelerinin birleşip, Ermeniler ile Gürcüler’e karşı yurtlarını ve yuvalarını korumasına yolaçtı. 


Bunun, Çarlığın son resmi istatistiklerine dayanan ve hukuk esaslarını belirten belgelerini, yukarıda fransızca metni ve türkçe tercümesi verilen 1919 da Batum’da basılmış Risalede buluyoruz. 13 Nisan 1919 da İngilizler’in hile ile ve bir baskın sonunda, “Cenubigarbi - Kafkas Hükümeti” merkezi Kars’taki Parlâmento konağını basarak, getirip yerleştirmesi, İlimizin ikinci defa korkunç yıkımlar ve Hükümet Erkânını Malta’ya sürüp, Ermenileri yeniden Kars’a vahşi kırgınlara uğramasına sebep olmuştur. 18 ay süren son Ermeni işgalinin ve 1905 ten beriki Ermeni “Canfidaları” ile çete ve “asker” sürülerinin işlediği korkunç vahşet ve mezâlimin belgeleri, az - çok yukarıdaki 7 Risalede verilmiştir. Halk şâirlerimizin tarihi destan ve koşmaları da, bu Ermeni kırgın ve yıkımlarını, daha canlı olarak dile getirmiştir (1 ).


Artık, yerli yabancı araştırıcıların, hattâ 1919 güzünde Doğu-Anadolu’yu ve Erivan bölgesini inceliyerek dolaşan General Harbord Başkanlığındaki Amerikan Hey’eti’nin vardığı sonuçlar göstermiştir ki, Karadeniz - Irak arasındaki sınırlar dahil, Türkiye’nin hiçbir yerinde Ermeniler, öteden beri bir “nüfus çokluğu” teşkil edememişlerdir. Bu yüzden de, Ermeni Komiteci ve öncülerinin, bütün dünyaya yaydıkları propagandalarında ilerisürülen “Türkiye - Armenyası/Ermenistanı” da, hep hayalde kalmıştır. Bu gerçeği, Ermeniler de iyi bildiklerinden, komşuları ve yüzyıllar boyu efendileri olan Türkleri kırıp azaltarak, hattâ yokederek, yapma bir “Ermenistan” yaratmaya özendikleri için, çok vahşi usullerle kırgınlara girişmişler; sonunda da, eski yuvalarından bile olmuşlardır. Biz bu gerçeği, 1919 Temmuz’unda ERZURUM KONGRESİ hazırlıkları sırasında KARS’ta Ermenilerin koro ile söyledikleri şu ermenice “ANTRANIK MARŞI” başında da görüyoruz :


“Antranik yekhbar, ertang Dacgasdan, Carteng Turkeri, darni Hayasdan!”

Aynen tercümesi :
“Antranik kardeş, gidelim Türkiye’ye, Kıralım Türkleri, olsun Ermenistan!”


Evet, siyasete karışmayan Katolik ve Protestan Ermeniler dışında, sayı bakımından daha çok olan Gregoryen Ermeniler’in ’dün olduğu gibi, bugün de “milli ülkü”lerinde yaşatageldikleri “Büyük - Ermenistan”, ancak “CARTENG TÜRKERİ” (=Türkleri kıralım) felsefesiyle gerçekleştirilmek isteniyor. Bu uğurda, dün Çarlık Rusyası orduları yanında Türkiye’ye “İntikam Taburları”ndan kurulu Alaylar ile saldıran Ermeniler, bugün de Sovyet Rusyası’nda “en imtiyazlı millet” olarak, bu uğurdaki mektepler ve yayınlar ile, büyütülüp eğitilerek, “yarına hazırlık” yapıyorlar...


Bugünkü “Sovyet Sosyalist Ermenistan Cumhuriyeti”nin kurulduğu topraklarda bile, 100 yıl öncesine değin Ermeniler çok azlıkta idi. 1559 da Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzâde Bayazıd ile İran’a kaçan Konyalı “Turgutlu” oymağından gelen Hanlar sülalesinin idaresindeki “Revan Hanlığı”, 1827 de Ruslar’ın eline geçmişti. Ruslar, Türkiye ile Azerbaycan’ın arasını kesmek isteği ile, 1829 Edirne Antlaşmasına göre Türkiye’den ve sonra İran’dan getirdikleri Ermenileri, onların Katolikosluğunun bulunduğu Revan/Erivan bölgesine yerleştire yerleştire, 90 yılda bir “Ermenistan çekirdeği” kurmaya çalıştılar ve Ermenileri, İskenderun Körfezine çıkmada âlet olarak kullanmayı güttükleri. Böyle iken, 1907 de 7 Sancaklı Erivan İlinin ancak Yeni - Bayazıt, Gümrü ve Eçmiyazin gibi üç Sancağında sun’i bir Ermeni çokluğu vardı ve Erivan/Merkez, Sürmeli, Şerür - Derelegez ve Nahçıvan gibi dört Sancağında, Türkler çoklukta idi (2). 1918 -1920 arasında buralardaki Türkleri kıran ve kısmen kaçırtan Ermeniler, bir “Ermenistan” yaparak, bütün Türkçe yer adlarını da değiştirip, Ermenicelerini koydular.


Ermeniler’in “Eski Armenya” ve “Armenya Tarihi” üzerindeki iddiaları da, çürüktür ve “buz üzerinde kurulan yapı”ya benzer. Bütün bu hususları, 1952 de İstanbul’da çıkan “Dede-Korkut Oğuznameleri - I. Kitap” ve 1953 te basılan “Kars Tarihi - I. Cild”nde, delilleri ile gösterdim. Bununla, dünya ansiklopedileri ile yayınlarında “Ermeniler” ve “Armenya” üzerine yazılanların ne olduğu ortaya çıkarıldı. Eski Yunan ve Latin kaynaklarındaki “Armenya” adının, Batı - Dicle başlarında “Yukarı” anlamına bir coğrafya deyiminden çıktığı ve “Balkan, Dağıstan, Çöl, Sahra” gibi bölgenin niteliğini belirttiği; kendilerine “Hay” ve oturdukları yerlere “Hayasdan” diyenlerin tarihte ve bugün hiçbir zaman bu “Armenya, Armenyan, Ermeni” adını kullanmadıklarını; M.Ö.VII. Yüzyılda Kafkaslar güneyine geçip, Hazar Denizi ile Yukarı - Fırat arasına yerleşen Saka/İskit urukları ile, bunların Horasan kolundan çıkarak M.S.429 yılına değin “Armenya” ülkesine hakim olan Arsaklılar’rın tarih destanları olan yaygın ve sağlam “Dede – Korkut Oğuznameleri”nde de asla “Armenya/Ermeniyye” ve “Ermeni” deyiminin geçmeyip, buraların “Türkman” ve “Oğuz-Elleri” sayıldığını; Yunus Emre’den beri de Türkiye Türkçesindeki “Yukarı - Eller” ve Akkoyunlular ile Osmanlı kaynaklarındaki “Yukarı - Cânib” deyiminin de, klâsik eserlerdeki “Armenya” ve İslâm kaynaklarındaki “Erminiyye” karşılığında kullanıldığı, belgeleriyle belirtildi.


“Ermenice” kaynaklarda geçen “Aşkenaz” ve “Aşkenazlı Milleti” adının, Tevrati - Şerif’teki gibi Saka/İskitler’in adından ve “Torkom, Torkomlu” deyiminin ise, Sakalar’ın Arsaklılar (Partlılar) kolunun “Türkman” adından kaldığı da bu “Kars Tarihi”nde gösterildi. 450 yılındaki Kalkedon (Kadıköy) Konsilinden sonra Rum/Bizans Ortodoksluğundan ayrılarak Arsaklılar’ın Horasan kolundan gelme Aziz - Greguvar’ın 300 -325 arasında kurduğu Hıristiyanlık esaslarına bağlı kalan ve bu Azizin adı ile “Gregoryen” denilen mezheptekilere, Ortodoks “Rum” ve “Gürcü”lerden ayırt edilmek için “Ermeni” denilmeye başlandığı; bugün de “ermenice” denilen karma dille konuşanların Gregoryen mezhebindekilere “Ermeni” denilip, Katolik ve Protestan mezhebindekilerin, öteden beri “Ermeni” adını benimsemedikleri, hatta bundan nefret ettikleri, bilinen gerçeklerdendir. Eskiden “Albanyalı” ve bundan bozma “Ağvanlı/Ağovanlı” denilen, Osmanlı ve İran kaynaklarında da “Araniyan” adı ile anılan Kür - Aras boylarındaki Gence - Karabağ Gregoryenlerinin ise, “Haylar” ile hiçbir soy ve dil ilgisi olmadığı; fakat ana ve tek dilleri Azerbaycan Türkçesi olan bu Sakalı, Hun ve Hazarlı torunlarının mezhep birliği yüzünden “Ermeniler’e katıldıkları, artık biliniyor.


Dili, folkloru, musikisi, sanatı öteden beri hep Türk tesirinde bulunan; hattâ, 70 - 80 yıl öncelerine gelinceye kadar köylü ve şehirli halkından çoğu yalnız Türkçe konuşup “Ermenice”yi hiç bilmiyen; eski yazma ve basma İncilleri, dua kitapları,“Beğ - Böğrek, Köroğlu, Kerem üe Aslı, Aşık Garip, Şâh -Ismâil” başta olmak üzere halk hikâye ve destanları Türkçe ve “Mesrop alfabesi” ile yazılan; 1784 te Venedik'te yazılan Türklük aleyhindeki en büyük “Ermeni Tarihi’’ sayılan Çamiçyan'ın yine Venedik'te 1862 de “Gülzari Tevarih” adı ile “Ermeni/Mesrop alfabesi” ile Türkçe tercümesinin baskısını okuyan “Ermeniler”in kökünün Sami, Hind - Avrupalı ve Turanlılar’a yakın “Kafkas/Yafes” soyundan oluşları, hâlâ ilim çevrelerinde münakaşa konusudur, Bütün tarih belgeleri ve eski kaynaklar gösteriyor ki, “Armenya” ülkesinde tarih boyunca hâkim olan kavimlar ve hanedanlar, “Ermeni/Hay” soyundan gelmemişlerdi. 


Son 70 yıldan beri Ermeni. aydınları ve bilginleri de, kendi atalarının kökünü : 

a) Van gölü çevresinde yaşayan yüksek medeniyetli ve çiviyazılarını kullanan Khaldi/Urartu kavmine, 

b) M.Ö. XV.-XIV. Yüzyıllardan kalma Hitit belgelerinde Erzincan ile doğusunda gösterilen ve kendi kızkardeşleriyle evlenebilen Hayasa/Hayaşa hükümetini kuranlara, 

c) Eski Yunan kaynaklarında geçen Hind-Avrupalı ve Trakyadan gelme Frigler’e, 

ç) Kızılırmak çevresinde kurulup bütün Fırat batısındaki Anadolu kesimine hâkim olan Hititler’e bağlamakta ve bu uğurda birçok tezler ileri sürerek, yayınlar yapagelmektedirler. Kısacası, kökü ve soyu - sopu tam belirmemiş olan “Ermeniler”, kendilerine mâzideki eski medeniyet mensubu tanınmış kavimlerdan bir “ata” uydurmaya çalışmakta ve bu uğurda bir fikir birliği gösterememektedirler.


Artık bugün Türk Üniversitelerinde yetişen ve tarih kaynakları ile usulünü ilim gözü ile inceleme yetkisine erişen Türkler, bütün Önasya tarihi gibi, eskiden “Armenya” denilen coğrafya bölgesinin mâzisini de gerçek durumu ile ortaya çıkarabilmektedir. Bu uğurda, rahmetli Hocam Prof. Dr.A. Zeki Velidi TOGAN Bey, 1946 da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nce yayımlanan “Umumi Türk Tarihine Giriş I. Cild" kitabı ve Islâm Ansiklopedisi’nde çıkan makaleleri ile gerçekleri göstermiştir. Onun ilim yolunda yürüyerek biz de yayınlarımızda ve başta “Kars Tarihi I. Cild”inde, eski “Armenya” ile Dede- Korkut Oğuznâmeleri”ndeki “Oğuz - Eli”nde tarih boyunca hâkim olan kavim ve sülâlelerin kökünü ve gerçek niteliklerini ortaya koyduk. Ne yazık ki açıkgöz “Ermeniler” hâlâ Selçuklu hâkimiyetinden önceki çağlarda “Armenya”ya hakim olanların kendi ataları olduğu saçmasını bir gerçek olarak ileri sürmekte ve bu sahte tapuya dayanarak “Tarih Hakları’nı iddia eylemektedirler.


Sözü uzatmamak için, 3000 yıldan beri ve Selçuklu Fethi’ne değin Armenya/Yukarı - Eller/Oğuz - Elleri” ülkesine hâkim olanların köklerinin ne olduğuna, “Kars Tarihi”ndeki sahifelere de işaret ederek, kısaca dokunacağım.



1. Khaldililer/Urartulular (M.Ö. 900-600)

Yuvarlakbaşlı, bitişken dilli “Asyanikler” soyundan ve Sümerliler ile bir kökten gelen, Gökçegöl ve Çıldır gölü çevresinden Halep bölgesine değin yayılan ve asıl yurtları Van gölü çevresi olan Urartulular'ın “Ermeni/Hay” topluluğu ile hiçbir ilgisi olmadığı, ilim âlemince ortaya konmuştur (s. 36-65). Bu gerçeği, 1960'ta Moskova’da toplanan “Müsteşrikler Kongresi”nde verdiği “tebliğ” ile, yetkili bir Türk Profesörü de, yeniden isbat etmiştir. Fakat son yıllarda Sovyet Ermenileri, Khaldi/Urartu devletini kuranları kendi ataları saymada ısrar ediyor; hattâ Revan/Erivan şehrinin bunlar tarafından kuruluşunun 2500. Yıldönümünü kutlama şenlikleri ile de, bunu yaygınlaştırmaya çalışıyorlar.



2. Saka/Askenaz/İskitler (M.Ö. VII-II. Yüzyıllar)

Çinlilerin Se/Su, Türk destanlarının Çu/Şu, Hinlilerin Sakya, İranlılar ile kendilerinin Saka, Tevrati-Şerif’in Askenas, Asur çivi yazılarının Aşguzay, Yunanlıların Skyth/İskit dedikleri Ortaasya’dan çıkma atlı göçebe ve yaman okçu - savaşçı kavmin bir kolu, M.Ö.680 - 665 arasında Kafkaslar güneyine aşarak Kür, Aras, Çoruk boyları ile Yukarı-Fırat ve Dicle bölgelerine yerleşmişlerdir. Kaynakların bildirdiği : Yukarı - Kür bölgesi hâkimi Gogarlar/Orbelyanlar (Dede - Korkut Oğuznâmeli’ndeki “Gogalet - Koca oğlu Şor - Şamsoldın “ = Gogarenli Şor boyunun “Şam - Şolde /Üç - Ok” oymağı), Şirvan ve Dağıstan'daki ALBANLAR /AĞOVANLAR Karabağ'dakı SAKASIN/Sİ - SAKAN, Çoruk boyundaki TAOK/TAYK, SAPER (İspir), KALAÇ/KALARÇ, EKER (Acaralı), Yukarı-Aras boyundaki PASİAN (Pasın), Erzurum - Erzincan'daki KHALYB Van Gölü güneyindeki PAKTYK (Bokhtı/Bogduz) ve KARDUK (Kortuk/Kürtler) ve EREŞT - UNİ hanedanı, hep bu Sakalar’ın soyundandır. 


Herodot’un "28 yıl bütün Asya’ya hâkim” olduklarını andığı Sakalar'ın "Madyas" denilen cihangir hükümdarı (M.Ö. 654 - 626), Türk destanlarındaki OĞUZ - HAN / AFRASYAB / ALP - ER TONGA’dan ibarettir. Bunun soyundan olup M.Ö. 66 - 65 yıllarında Romalı Pampeus ordusu ile savaşan Albanya hükümdarı "OROESES"in adı, hanedanı bildirmekte ve Dede - Korkut Oğuznamelerinde "Efrasyab-oğlu ALP - ARIZ / ORUZ - KOCA” kütüğü ile ve At-Ağızlu” vasfı ile anılmaktadır. Yukarı-Kür boylarındaki eski GOGAREN (Gogalet) eyaleti halkının Ortaçağ boyunca "Çenasdan"dan gelme oldukları hâtırası ve bunların Osmanlı kaynaklarındaki gibi bugün de “ÇİN - ÇAVAT” (Çin = Kaşgar'dan gelme Çavlar) diye anılması, bu yüzdendır (s.66-115; ayrıca bakınız: Kırzıoğlu, “Kürtler, I. Bölüm”, 1964 Ankara,s. 21-62, 94-128).



3. İranlı Artaksiyaslılar (M.Ö.188 - M.S.14)

Batı - Dicle başlarında yerleşmiş olan İranlı/Persli Akhamenid sülâlesinden bir Satrap ailesinden gelen Selevkoslu hizmetindeki Artaksiyas’ın Roma hakimiyetine bağlı olarak kurduğu kırallığın merkezi, Ağrıdağı kuzeyinde ve Aras boyundaki eski Saka merkezi Armavir olunca, "Armenya" adı, Aras ve Kür boylarına da yayıldı. Bu sülâleden "Büyük Tigran" (M.Ö. 95 - 56) da, sarayında Yunanca konuşurdu ve araştırıcıların belirttiği gibi, İranlılığa bağlı ve hiç Ermenice bilmezdi (s. 116-134).



4 . Arsaklılar / Eski - Oğuzlar (M.Ö.150, M.S.53 - 429)

Sakalar’ın Hazar denizi doğusundaki DAHA kolunun PARN boyundan gelen ve Makedonyalılar’ı Horasan ile İran'dan kovup Fırat boylarına değin hâkim olan ARSAKLILAR'ın bir kolu, Hazar denizi ile Kızılırmak başları ve Kafkaslar ile Kerkük arasındaki ülkelerde “KÜÇÜK - ARSAKLILAR’ı kurarak, eski Armavir’i merkez edindiler; sonra da Erovantaşat (Digor’da), Valarşabad ve Divin’i (her ikisi de Revan’da) kurup, başkent yaptılar. Bunlar kendilerini “TÜRKMEN” saydıklarından, 301 yıllarında Hıristiyanlığı resmen kabul ettikten sonra da “TORKOMLU / TORKOM SOYU’ndan diye anılıp, yurtlarına da “Armenya” değil, hep “TORKOM ÜLKESİ” diyorlardı.


Arsaklılar’ın Horasan’daki tahta geçmiyen kolundan ANAK adlı prensin oğlu olarak Ağrıdağı doğukuzeyinde doğan ve Kayseri bölgesinde vaftiz edilerek GREGUVAR adını alan “Aydınlatan” unvanlı Aziz - Greguvar (253 - 325) , 301 yıllarında resmen Küçük - Arsaklar ülkesinde Hıristiyanlığı yaydı, Karakuş’u vaftiz ederek kilisenin sembolü yaptı ve mezartaşı olarak da kullanılan Koç/Koyun tasvirini kiliseye soktu. Bunun töresi, 450 Kalkedon Konsilinden sonra, GREGORYENLİK adı ile “Ermeni” mezhebine alem oldu.


Sonradan Aziz - Greguvar’ın torunlarından Büyük - Sahak (İshak) (387 - 439) ve Muş bölgesindeki 250 yıllarında Kaşgar’dan gelme Mamıkonlu çevresinden yetişme Rahip Mesrop ile birlikte 410 yıllarında, Sasanlıların teşviki ve Bizanslılar’dan İncil bakımından da ayırma siyasetlerine uyarak bir ALFABE yaptılar. 36 harfli olan bu “Ermeni/Mesrop Alfabesi”ndeki : “B, E, İ, L, DZ, K, N, Ç, R, V, NG” gibi 11 işaret, Yenisey/Orkun yazılarındaki aynı seslerin harflerine benzemekte ve bunlardaki gibi, kelime araları da ( : ) üstüste iki nokta ile ayırdedilmektedir. Sonradan Alban/Ağovan ve Gürcü alfabeleri de, bu Mesrop tarafından düzenlenmiştir.


Küçük - Arsaklılar sülâlesi Dede - Korkut Oğuznâmeleri’nde bunların en yiğit ve ünlü hükümdarı “Valarş oğlu Büyük Khosrov”un (217 - 252) kütüğü ile “Olaş oğlu Salvur KAZAN HAN” diye ve “Beğlerbeği” olarak anılmakta ve ilk defa Hıristiyanlığı kabul eden bunun oğlu Tirdâd da “Dırsa Han” diye gösterilmektedir. Bunların kışlak “Armavir” ve yaylak "Erovantaşad" adlı başkentleri de, aynı destanlarda “Sürmelü” ve “Ağcakala (k)” diye anılıyor ve Hz. İsa'dan önceleri Horasan’dan gelen “Oğuz Tâifesi”nin ANI ile KARS bölgesini merkez edinip, Tiflis ile (Dağıstan'daki) Demirkapı (Derbend) bölgesine hâkim oldukları belirtiliyor (s.135 - 190) .



5. Ulu - Başbuğ Mamıkonlular (451 - 514)

Bütün kaynakların “Çenasdan” (Kaşgar) ülkesinden siyasi kaçkınlar topluluğu başı ve hükümdar sülâlesinden gösterdiği “MAMIK ile KONAK” adlı iki kardeş ile taallukatı, 226 yıllarında ülkelerinden kaçarak Afganistan bölgesine sığınıyor, sonra da topluca gelerek 240 - 250 yıllarında Ahlat - Muş - Bingöl kesimlerine yerleşerek, buraya “DURU - BARAN” (=Baran - Yurdu) denilmesine sebep oluyorlar; şimdiki Ağrı İli, Kağızman, Elegez - Dağı, hattâ Çoruk boyu bölgesinde de mâlikâne edinen hanedanı kuruyorlar. Khorenli Moses ile Sebeos’un eseri başındaki anonimde, büyük şehzâdeye göre “Çenasdan’dan gelme MAMIKONYAN / MAMKUN” diye anılan ve 451 - 515 arasında ateşe tapan İranlılara karşı eski Küçük - Arsaklı ülkesini ve Hıristiyanlığı koruyan Ulu - Başbuğlar hanedanı sayılan bu Türkistanlılar, Dede-Korkut Oğuznâmeleri’nde, küçük ve daha uzun ömürlü yiğit şehzâdeye göre “KARA-KONAK” diye anılmaktadırlar. Sonradan bunlardan “Baranlu” oymağından gelme “Kara - Koyunlu” diye tanınan ve 1295 te İlhanlılar ile birlikte toptan Islâmlığı benimsiyen Türkmen Hanları sülâlesi çıkmıştır (s. 169 -173, 190 -199).



6. Şüregel ve Kağızman Beğleri Kamsarakanlılar (310 - 772)

Arsaklılar’ın Horasan’daki “Karen - Bahlav” kolundan Perviz - Amat’ın büyük oğlu olup, Kuşanlar (Ak-Hun) Kağanı ile vuruşurken yediği bir kılıç vuruşu ile başkemiğinin bir kısmı sıyrıldığından farsça “KAM-SAR” (= Kel-Baş) lakabı ile anılan yiğit prensin oğlu ARŞAVİR, 310 yıllarında Sasanlı zulmünden kaçarak, kendi takımı ile gelip, akrabası Küçük-Arsaklı Büyük - Tirdat’a sığınıp, onun hizmetine girdi. Tirdat da bu “Kamsarakan” (Kamsargil) hanedanı büyüğüne, kendi mâlikhanesinden Arpaçayı boyları ile Kağızmanderesi bölgesini bağışlayıp, “Sparabed” (Sipehbüd) unvanı ile onu ordusuna başbuğ edindi. Eski başkent Erovantaşat (Digor-Mıren Karabağ ve Anı kalelerini “Ostan” = Astane edinen Arşavir’in adı ile Kamsarakan hanedanının mülküne “Arşavir - Unik” (Arşavir - Hanedanları) ve sonradan bundan bozma olarak da kısaca “Arşaruni” denilmeye başlandı.


Küçük - Arsaklılar’ın Saray - Nâzırlığını da yapan bu Kamsarakan hanedanı kütüğü, Dede-Korkut Oğuznâmeleri’nde “Kazan-Han (Küçük - Arsaklı)” sülâlesinin “İmrakhur” ve “Divan - Beği” olarak “Ilak-Koca oğlu Sarı KAL-BAŞ” diye anılmaktadır. 1306 da Tebriz’de farsçaya çevrilen “Beşideddin Oğuznâmesi”nde ise bunlara “Ilak Sarı KAL-BAŞ” denilerek, unvanları da “Sipeh - Salar ve Leşker - Keş” gösteriliyor. Kamsarakanlar, 772 yılında ülkelerinden BAGARAN Kalesini ve çevresini Bagratlılar’a vererek, Kars İli Bagratlıları kolunun kurulmasına yolaçtılar (s. 179-183).



7. Eski Başvezir ve Başbuğlar Sonradan Kırallar Hanedanı Bagratlılar (53 - 252, 885 -1064)

Kars’ın Digor kesiminde ve Arpaçayı sağındaki BAGARAN adlı kutlu yeri Kamsarakan hanedanından “satın” alan Bagarat/Bagrat hanedanı, 772 de buraya yerleşmişti. Burada, Divin Islâm Emirliği hizmetinde Gregoryenlerin vergisini toplama işine bakarak yükselen Bagratlılar’dan Ebü’l-Abbâs Sembat’ın oğlu AŞUT, 862 de Halife’nin izin ve emri ile “Erminiyye Beylerbeyi” olmuş ve 885 te “Melik” (Kıral) unvanını alarak, 1064 yazındaki Selçuklu Alp - Arslan’ın Kars’ı fethine değin yaşıyan Kars İli Bagratlıları sülâlesini kurmuştu. Gregoryen Kars ve Taşir/Loru Bagratlıları ile, Ortodoks Ardanuç/Tayk ve bunların Apkaz-İber (Gürcistan) ülkelerine hâkim olup, 1801 de Ruslar’ın hile ile Tiflis’e yerleşmesine değin yaşıyan “Gürcistan Bagratlılan” da, hep bir kökten geliyordu. 


Bunların soyu, Çoruk - Sakaları’ndan Saper ve Skythen oymaklarından geldiğinden, 885 te Bagaran’da “Melik” olarak takdis edilen AŞUT’a Katolikos resmen, “Askenaz ırkının tacı”nı giydirmişti. Bunların uluatası, Küçük - Arsaklı Başveziri ve Başbuğu Paybert Kalesi hâkimi ve Sper (İspir) bölgesinin sahibi BAGARATLI hanedanından "PİURAT oğlu SEMBAT" idi ve kendilerini resmen “Davud Nebi” soyundan ve Yahudi/İbrani kökünden gösteriyorlardı. Dede - Korkut Oğuznâmeleri’nde bu yüzden bu hanedan “İç - Oğuzlar” kolundan ve “Kazan - Han” (Küçük - Arsaklı) sülâlesinin “INAK” (=Takatir/Taç-giydiren Başvezir) unvanlı Sol-Kol Başbuğu ve “KAM-BURA(T) BEG oğlu BAMSI - BAYARAK” kütüğü ile anılmakta ve “Parasar’un BAYBURD - HİSARI” ile Oltu’daki Penek/Banak’tan ibaret “BAN-HİSARI”nın mâlikleri olarak gösteriliyor (s. 151-153, 231-246). Bagratlı Gagık ile Sembat’ın, Dede-Korkut kitabı’nda anılan “KABA - SARIK”lı heykelleri bulunmuştur. Soylarını Asurlar’ın âsi ve kaçkın şehzâdelerine bağlıyan Van bölgesindeki ARDZER - UNIK hanedanı (908 -1022) ile, öteki Beylik sülâlelerini artık anmak gerekmez. ...


Görülüyor ki, Romalıların “Armenya” ve Arapların “Erminiyye” diye tanıdığı coğrafya bölgesinde 3000 yıl öncesinden Selçukluların Anadolu’yu fethine değin hâkim olanlar, asla “Hay/Ermeni” soyundan gelmemiş ve en çoğu Türk/Türkmen uruğundan ve Eski - Oğuzlar olarak yaşamışlardır. SAKA ve ARSAKLILAR ile MAMIKONLULAR’ın mezartaşları, Hıristiyanlıktan önce ve sonra olduğu gibi, İslâmlığı benimsedikten sonra da Koç/Koyun - Heykeli biçiminde ve Güney - Sibirde, Orkun boyları ile Yenisey başlarında olduğu gibi devam edegelmistir. Sivri Türk çadırı biçimindeki “Ermeni” ve “Gürcü” Kiliseleri künbetleri de, Türkistan - Horasan örneğinde Arsaklı yapısı olarak yaşatılagelmiştir. Gerçekler böyle iken, “Ermeniler”, hangi “Ermeni Tarihi”nden ve “Tarih Hakları”ndan bahsederek, yüzyıllar boyunca efendileri ve sipahi ruhlu komşuları olan Türkleri kırıp yokederek bir “Büyük-Ermenistan” kurma hayali peşinde koşuyorlar ve bu uğurda Moskofluğa hizmet ediyorlar!...



Dr. Kırzıoğlu M. Fahrettin,1970
Tarih Öğretim Görevlisi
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi



KARS İLİ VE ÇEVRESİNDE ERMENİ MEZALİMİ
İÇİNDEKİLER

- TARİHÇE — (Aralık 1917 -12 Mart 1918 arasında Erzincan ile Erzurum’da Ermeniler’in Türklere yaptığı mezâlim) - Erzurum Rus ikinci Topçu Alayı Kumandam Yarbay Twerdo- Khlebof 
- HATIRA — (Erzincan ile Erzurum’daki Ermeni mezâlimi) Twerdo Khlebof  :  (Erzurum’daki Ermeni mezâlimi üzerine) Mektup - Yüzbaşı İvan Gokilaviç Pilyat
- İSLAM AHALİ’NİN UĞRADIKLARI MEZALİM ÜZERİNE BELGELERE DAYANAN BİLGİLER (1918 deki Ermeni mezâlimi) Kars İIi ve Ötesinde Ermeni Birliklerinin Zulüm ve Vahşeti, Osmanlı Genelkurmayı 
- Ahılkelek’teki Türkler’e Ermeniler’in Yaptığı Vahşet ve Kırgınlar- (Dr.) Khoreşenof
- 1919 YILI TEMMUZ AYI İÇİNDE KAFKASYA’DA TÜRKLERE KARŞI YAPILDIĞI HABER ALINAN ERMENİ MEZALİMİ (Kars ile Erivan üzerine) Osmanlı Genelkurmayı
- ATROCİTES ARMENİENNES Commise contre les Musulmans du Caucase durant de mois du Juillet 1919 - L’E tat Major Generale Ottoman
- L’ETAT DU SUD-OUEST DU CAUCASE - Le-Comite Central pour defense des interets de la population du Sud - Ouest du Caucase Server Feyzoullah Atabec Prence de Kolian Dr. Essad (OKTAY, de Tchyldyr) Statistique I. et II. (1.1.1916, IX.1917)
- GÜNEYBATI KAFKAS HÜKÜMETl (1919 da Kars, Nahçıvan, Kamerli, Ahılkelek ve çevresindeki Ermeni mezâlimi) - Koblıyan Beyi Atabek Server Feyzullah (Çıldırlı) Dr. Esad (OKTAY)
- BİRİNCİ KAFKAS KOLORDUSU’NUN 1918 YILINDAKİ HAREKETLERİ VE GÖRDÜKLERİ : General Harbord Başkanlığındaki Amerika Hey’etine Verilen RAPOR SURETİ - Kâzım KARABEKİR
1. Eski Sınıra Kadar Hareketler 
2. Üç - Sancak’taki Hareketler
3. Arpaçayı Doğusıuıdaki Harekât
4. Barış’tan Sonra
- 1919 VE 1920 YILLARINDA KAFKASYA’DA İSLAMLARA KARŞI YAPILDIĞI BELİREN ERMENİ MEZALİMİ - Şark Cephesi Kumandanlığı X Şube (Kâzım KARABEKIR)


Özet 
I. Kars ve Çevresinde Ermeni Mezâlimi
II. Sarıkamış ve Buraya Bağlı Yerlerdeki Mezâlim
III. Akbaba, Çıldır, Göle, Zarşat Bölgelerindeki Mezâlim
IV. Merdinik (Göle) ve Oltu Dolaylarındaki Mezâlim
V. Kağızman, Iğdır, Erivan, Zengibasar Dolaylarındaki Mezâlim
- KARS’TA 1918 MART - NİSANDAKİ ERMENİ MEZALİMİ (Azerbaycan) Fraksiyonu Tutanağı
- 1918 ERMENİ MEZALİMİNE KARSLI AŞIK KAHRAMAN’IN İKİ AĞITI (Kaloköyü/Derecik ve Şüregel Köyleri Kırgınına)
- 1919 -1920 ERMENİ MEZALİMİNE ARPAÇAYLI VELİ ARAS’IN BİR HİTABI
- SONSÖZ: Ermeni Iddialannın Çürüklüğü - Dr. F.Kırzıoğlu 
1. Khaldililer/Urartulular
2. Saka/Askenaz/İskitler 
3. Iranlı Artaksiyaslılar
4. Arsaklılar/Eski - Oğuzlar 
5. Ulu-Başbuğ Mamıkonlular
6. Şüregel ve Kağızman Beğleri Kamsarakanlılar
7. Eski Başvezir ve Başbuğlar, Sonradan Kırallar Hanedanı Bagratlılar



(1) Bunlardan birtakımı, 1958 de İstanbul’da bastırdığım “Edebiyatımızda Kars, II. Kitap”ta (s. 80-84, 86, 93-94, 104-105, 121-125, 134-141, 159- 160, 171-176) verilmiş olup, ya adsız (anonim) veya şahıslara aittir : Çıldırlı Aşık ŞENLİK, Digorlu ABBAS, Karslı TAŞTAN, Karslı Hâfız KURBAN, Karslı Aşık KAHRAMAN, Kağızmanlı, Aşık SEZAİ, Aşkaleli SADAYİ, Kağızmanlı CEMAL-HOCA, Hanaklı Molla DURSUN, Arpaçaylı VELİ, Selimli Aşık BEKTAŞ, Şüregelli Yusuf NİHANİ, Posoflu Aşık ZÜLALİ.


(2) Çarlığın “Erivan İli İstatistik Encümeni” tarafından Rusça olarak yıllık niteliğinde 1908 de “Erivan”da bastırılan ve herbiri ayrı ayrı sahifelenen 4 bölümlük “Pamyatnaya Knijka Erivanskoy Guberniy na 1908 god” adlı resmi eserin III. Bölümünde, her köyün adı ile evi ve kadın ile erkek nüfusu verilmiştir. 1906 sayımını gösteren bu istatistiklere göre, ERIVAN İLİ’nin 7 Sancağındaki Türk/Islam ve Ermeni nüfusu şöyledir :


Erivan Sancağının 242 köyünde 45 329 Ermeni, 70 623 Türk/İslam,
Eçmiyadzin Sancağının 219 köyünde 86 040 Ermeni, 42 060 Türk/İslam,
Sürmeli Sancağının 227 köyünde 29 027 Ermeni, 60 374 Türk/İslam,
Şerür-Derelegez San, 163 köyünde 20 842 Ermeni, 55 085 Türk/İslam,
Nahçıvan Sancağının 167 köyünde 44 616 Ermeni, 59 503 Türk/İslam,
Yeni-Bayazıt Sancağının 135 köyünde 88 276 Ermeni, 43 467 Türk/İslam,
Gümrü (Leninakan) San. 161 köyünde 138 470 Ermeni, 11 855 Türk/İslam.





EK:









KARS İLİ VE ÇEVRESİNDE ERMENİ MEZALİMİ 2/3




HÂTIRA

[s. 1] Rus İhtilâli başından itibaren 12 Mart 1918 de Osmanlı Birlikleri’nin Erzurum’u geri aldıkları tarihe kadar, Ermeniler’in Erzurum şehri ve çevresi Türk ahalisine karşı durumu ve davranışları üzerine (*). —Bu Hâtıra II. Rus Erzurum Kale Topçu Alayı’nın TARİHÇE’sine ekleme olarak yazılmışsa da, başlı - başına bir belge mahiyetini de taşır—.


Önsöz

[s. 2] Erzincan ve Erzurum şehirleri ile, Erzincan - Erzurum yolunun her iki yanında oturan İslâm ahalinin uğradıkları zulüm ve kıyıcılıkların, genişlik derecesini bütün çıplakloğı ile bu belge tesbit ile belirtmiş oluyor. Yarbay Twerdo - Khlebof’un elyazısı ile yazılan bu belgenin Rusça aslı, saklıdır.


[s. 3] Eskiden beri Avrupa’da ve Rusya umumi efkârınca bilinen Türk - Ermeni düşmanlığı, bu Umumi Harp’teki belirtileri derecesinde, hiçbir zaman tasavvur edilememiştir. Ermeniler’in, Türkleri, görmek istemedikleri eskiden beri bilinir. Ermeniler kendilerini, her zaman zulüm görmüş ve ezilmiş derecesinde göstermişler; medeniyetteki ilerlemeleri ve dinleri dolayısıyle, pek ağır işkencelere uğrayan bir millet biçiminde görünmekte, daima muvaffak olmuşlardır. Ermenilerle bir dereceye kadar teması çok olan Ruslar, Ermeni medeniyeti ve yararlığı üzerine, biraz başka türlü düşünce hâsıl etmişlerdir. Bunları : Oldukça elisıkı, şaşırtıcı, açgözlü ve ancak başkasının sırtından geçinebilir bir millet olarak tanımışlardır. Rus köylüsü, Ermeniler’e başka türlü hüküm verirdi. Rus Erlerinden birkaç defalar, şu sözleri işittim : "Ermeniler, hoş millet! Türkler bunları becerdiler, fakat iyi kesemediler; bir tane kalmayıncaya kadar kesmeliydiler!”


Rus Birlikleri arasındaki Ermeni Erat, her hususta daima en aşağılık sayılmıştır. Ermeniler daima, perakende hizmeti ve Cepheye gitmemeği tercih etmişlerdir. Ermeniler’den birçok asker kaçakları ve kendi kendini yaralamalar, Savaşın başından beri bunlar hakkındaki bu düşünceyi belgelemiştir. Fakat Türkler’in Erzurum’u geri almalarına kadar geçen iki [s. 4] ay içinde Ermeniler’den bizzat gördüğüm ve işittiğim haller, bunlar hakkındaki her türlü kötü faraziye ve tasavvurun üstündedir.


1916 (Şubat 16) da Erzurum’un Rus Birlikleri tarafından işgalinde, gerek şehre ve gerek çevresine hiçbir Ermeni yaklaştırılmamıştır. Birinci Kolordu Kumandanı General Kalitin, Erzurum ve çevresi Kumandanlığı’nda kaldıkça, aralarında Ermeni erleri bulunan birlikler, bu çevreye gönderilmediydi. İhtilâl’den sonra her türlü tedbirler kaldırılınca, Ermeniler Erzurum ve çevresine saldırdılar. Bu saldırışla birlikte, gerek şehirde ve gerekse yakın köylerde evler yağlanmak, sahipleri toptan kırılmak gibi kıyıcılıklar başladı. Rusların bulunuşu, Ermenilerin bu kıyıcılıkları açıktan yapmalarına engel oluyordu. Öldürme ve yağma, eşkiya biçiminde gizlice yapılmaktaydı.


1917 yılında, bilhassa erlerden kurulan Erzurum İhtilâl Yürütme Komitesi, (Türk) ahâliden silâh toplamak bahanesiyle, her tarafı aramağa başladı. Aramalar düzgün bir surette yürütülmediğinden, biraz sonra yağmacılığa döndü. Erler tarafından pek geniş olarak yağmacılık devam etti. Yağmacılıkta en ileri gidenler, savaşta korkak olan Ermeni erleri olmuştur.


Bir gün at üstünde şehir sokaklarından birinden geçerken, birçok Rus erleri yığını, başlarında bir Ermeni neferi olduğu halde, yetmiş yaşındaki iki Türk’ü bir yere sevk [s. 5] ediyorlardı. Ermeni neferinin elinde telörgüsünden bir kırbaç bulunup, kızgınlığından benzi atmıştı; yollar pek çamurlu idi. Ermeni neferleri bu zavallı yaşlı Türkler’i, çamurların içinde sokağın bir yanından, öbür yanına sürüklüyorlardı. Neferleri kandırmak için, çok çalıştım. Bu yaşlılara insan gibi davranmalarını söyledim. Kalabalığın başında bulunan Ermeni nefer, elindeki telörgüsü kırbacı ile üzerime yürüyerek : “Siz bunları koruyorsunuz, öyle mi? Onlar bizi kesiyor, bunlara yardımcı çıkıyorsunuz, değil mi?” diye bağırdı. Toplanmış olan öteki Ermeniler de, onun tarafını tuttular. O zamanda Rus neferleri o derecede şımarmıştılar ki, her yerde subayları döğmekte ve hattâ öldürmekte idiler. Durumum, kötüleşmişti. Subay Kumandasında itaatli bir Devriye Kolu çıkınca, ahvâl değişti : Ermeniler hemen ortadan savuştu; Rus neferleri de, yaşlıları hakaretsiz götürmeye başladılar.


Rus Birlikleri’nin (7 Kasım 1917 Bolşevik İhtilâli üzerine) Cephe’den kendi kendilerine dağıldıkları sırada, Cephe’de kalan veya buralara koşuşan Ermenilerin, geriden öteki milletlere mensup birlikler gelinceye kadar, Türk köylülerine pek çok vahşetler yapmak korkusu belirmişti. Ermenilerin ilerigelenleri, böylece bir hal zuhur etmiyeceğini pek kuvvetle güvenip söylüyorlardı. Türk - Ermeni arasında tam barışmaya çalışıp muvaffak olacaklarını ve bu uğurda her türlü teşebbüslerde bulunduklarını, [s. 6] ortaya atıyorlardı. Geceleri bu durgunluk ve sessizliğin kurulabileceği, düşünülebiliyordu.


Gerçekten de önceleri, bu sözvermeye inanacak haller beliriyordu. Meselâ Rus neferleri tarafından kışla (ve tavla) haline getirilen (Erzurum’daki) Câmiler, boşaltılıp temizleniyor ve bir daha oturulmaya ayrılmıyordu. Türk ve Ermeniler’den kurulan Şehir Milisleri teşkil olunuyor, adam öldüren ve yağma edenlerin muhakemesi için Divaniharpler kurulmasını, Ermeniler, yüksek sesle istiyorlardı. Bunların hepsinin, hile ve tuzak olduğu sonradan anlaşılmıştı.


Milis Teşkilâtı’na giren Türkler, pek çabuk bundan vazgeçtiler. Çünkü, Milis Teşkilâtı’na giren Türkler’in pek çoğu, gece karakollarından dönmemeğe ve ne olduklarına dair bilgi alınamamaya başlandı. Şehir dışına, “çalıştırılmağa götürülen” Türkler de, geri dönmüyordu. En sonunda kurulabilen Divaniharp, kendisini idama mahkum edeceği suçlulardan korkarak, hiç kimseyi cezalandıramıyordu. Tek-tek yağmalar ve öldürmeler, çoğalmağa başladı. 


Şubatın ortalarına doğru yağmacılar tarafından, Erzurum’un tanınmış kişilerinden Hacı Bekir Efendi bir gece kendi evinde öldürüldü.’ (Rus Başkumandam Gürcü soyundan Korgeneral) Odişelidze, üç gün içinde kaatilin ortaya çıkarılmasını Birlik Kumandanları’na emretti. Başkumandan, Ermeni Birlikleri Kumandanlanrı’na, erlerin itaatsizliğinin son dereceyi bulduğunu söyliyerek, pek ağır tahkirlerde [s. 7] bulundu. Eşkiyaca zulüm ve tecavüzler ile, “yollarda çalıştırmak” bahanesiyle kıra götürülen Türkler’in hemen yarıyarıya geri dönmemesi hususunu Ermeniler’e (Ermeni Subay ve Kumandanlara) anlatarak; eğer işgal altmına alınan topraklarda Ermeniler hâkim olmak istiyorlarsa, kendilerinin düzgün ahlâk sahibi olduklarını göstermeleri gerekeceğini ve işledikleri cinayetler ile kendi milletlerinin adını lekelemekte olduklarını, Ermeniler’in aydın kısmına pek acı bir dille hatırlattı. Ayrıca, henüz Umumi Harp sona ermeyip, Umum Barış Kongresi, bu çevrenin Ermeniler’e verilmesini kabul ve tasdik etmemiş olduğu bir zamanda Ermeniler’in, bilhassa Kanuna daha çok bağlı ve hürriyete lâyık bir millet olduklarını göstermeleri gerekeceğini, söyledi.


Ermeni Kumandanları ve Ermeni militanları : “Birtakım Ermeni azlığının vahşet yapmalarının, bütün Ermeni milletinin namusunu lekeliyeceğini keskin dille bildirip; birtakım Ermeniler’in, Türkler’in eski zulümlerinin öcünü almakta olduklarını; fakat aydın Ermeniler’in buna engel olmaya pek çok çalıştıklarını; bunun için de sert tedbirler alınacağını” anarak, yürürlüğe koyacaklarını söylediler.


Bundan bir müddet sonra, Erzincan’da Ermeniler’in Türkleri kırdıklan haberi geldi. Bunun tafsilâtını, bizzat Başkumandan Odişelidze’nin ağzından işittim ki, şöyledir : Kırgın, Doktor ve Müteahhit tarafından düzenlenmiş, [s. 8] yani herhalde eşkiya tarafından tertip edilmemiştir. Bu Ermenilerin adlarını iyice bilmediğim için, burada anamıyacağım. Her türlü müdafaadan yoksun ve silâhsız sekiz yüzden çok Türk, öldürülmüştür. Büyük çukurlar açılmış ve zavallı Türkler, bu çukurların başına götürülüp hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlara doldurulmuş. Herhangi bir Ermeni sayarmış : “Yetmiş mi oldu? On kişi daha alır; kes!” deyince, on kişi daha keserler ve çukura atıp, üzerlerine toprak örterlermiş. Bizzat Müteahhit, eğlenmek için, seksen kişi kadar zavallıları bir eve doldurup, kapıdan çıkarlarken birer birer kafalarını parçalamış.


Erzincan Kırgını’ndan sonra mükemmel silâhlarla donanmış Ermeniler, Erzurum’a doğru geriçekilmeğe başladılar. (Erzincan-Erzurum şoşesi boyundaki) Menzil Hattı’nı Kürtler’in sataşmasından korumak için, birkaç topla birlikte Menzil ile ricate mecbur olan bir Rus Toğçu Subayı, bir gün savaşın icaplarından olarak, Ermeni Birlikleri’nden birtakımını mevzie sokmak istememiş. Düzgün savaşmak Ermeniler’in hoşuna gitmediğinden, bir gece Rus Subayları evlerinde uyurlarken, evleriyle birlikte yakmak istemişler, evi tutuşturmuşlar. Rus subayları, pek güçlükle yangından kurtulmuşlar; çoğunun eşyası büsbütün yanmıştır.


Erzincan’dan Erzurum’a çekilen Ermeni eşkıya sürüleri, yolları üzerinde bulunan İslâm köylerini, ahâlisi ile birlikte mahvetmişlerdir. Menzil’deki arabaları ve Topçu Cephesini götürüp taşımak üzere, silâhsız ve muti ahâliden, [s. 9] Kürtler’den kira ile arabacılar tutulmuştu. Bunlar Erzurum’a yaklaştıkça yollarda, Rus subaylarının evlerine girdikleri zamanlardan faydalanılarak, Ermeniler, bu Kürtler’i öldürmeğe başlamışlar. Dışarıdaki çığlıkları işitip, yardım için dışarıya çıkan Rus subayları, Kürtler’i korumak için müdafaa edince, onların akıbetine kendilerinin de düşürüleceği tehdidiyle ve silâhla karşılık görmüşlerdir. Bu kırgın, canavarca ve vahşetle yapılıyordu.


Erzurum şehrinde Rus Topçu Subayları Gazinosu’nda Topçu Teğmeni (Gürcü soyundan) Midivani, şöyle bir vak’aya tanık olduğunu açıkça söylemiştir : “Bir Ermeni, arabacılardan bir Kürt’ü öldürmek için vurmuş; fakat Kürt daha ölmemiş, sırtüstü düşmüş. Ermeni elindeki sopayı, can çekişen Kürt’ün ağzına sokmak‘ istemiş. Dişleri kilitlenmiş olduğundan, sopayı ağzına sokamıyan Ermeni, Kürdü, karnını tekmeliye tekmeliye öldürmüş.”


Ilıca kasabasında kaçamıyan Türkler’in hepsinin öldürülmüş olduğunu ve kör baltalarla enselerinden kesilmiş birçok çocuk cenazeleri gördüğünü, (Erzincan’dan Erzurum’a dönüşünde) bizzat Odişelidze söyledi. Ilıca Kırgını’ndan üç hafta sonra 11 Mart’ta (Pazartesi 1918 de) oradan dönen Yarbay Griyaznof, gördüklerini şöylece anlattı :


“Köylere giden yollarda, uzuvları tahrip edilmiş birçok cenazelere rastlamış. Her geçen Ermeni, bu cesetlere bir kere söğer ve tükürürmüş. 12 -15 sajen (25,5 - 31,9 metre) karelik Câmi avlusunda [s. 10] iki arşın (142 santim) yüksekliğinde cenaze yığılmıştı. Bunların arasında her yaşta kadın, erkek, çoluk, çocuk ve yaşlılar vardı. Kadın cenazelerinde, zorla ırza geçme izleri, pek belli bir halde idi. Birçok kadın ve kızların tenasül yerlerine, tüfek fişeği sokulmuştu.”


Ermeni Birlikleri yanında telefon hizmetini gören Ermeni kızlarından bir-ikisini Yarbay Griyaznof, Cami avlusuna çağırmış; ve Ermeni marifetlerini görüp, öğünmelerini sitem yollu teklif etmiş ve götürmüş. Aklıçiklerin (Ermeni kızlarının) o hali gördükleri zaman üzüleceklerine, tersine, sevinçle gülmeye başlamaları, nefretle karışık hayretini mucip olmuş; ve pek çok üzülen Griyaznof, bunları azarlamaya ve tekdire başlamış; ve “Ermeniler’in, hattâ kadın bile olsalar, en alçak ve vahşi bir millet olduklarını ve savaşmış, nice kıyıcılıklar görmüş bir subayın bile tüylerini ürperten bu vahşilik levhası karşısında: Öğretim, eğitim ve mektep görmüş genç kızların sevinçle gülmeleri, buna delildir”, deyince; birazcık sıkılmak gerektiğini duyan kızlar, “sinirlerinin gevşemesinden güldükleri”ni ileri sürmüşlerse de, kan içici fikirlerini tevil edememişlerdir.


Alaca Menzil Kumandanlığı Müteahhidi olan bir Ermeni, 12 Mart’ta Alacada yapılan vahşet üzerine şunu anlattı : “Ermeniler, bir kadını canlı olduğu halde, duvara çivilemişler; sonra kalbini oyup, başının üstüne asmışlar!” [s. 11]


Erzurum’da ilk toplu kırgına, 20 Şubat’ta teşebbüs etmişler. Şimdi söylendiğine göre, Topçu Erleri, sokaklarda ahâliden 270 kişiyi yakalamışlar, bunları iyice soyduktan sonra, bilinen maksatlarını tatmin etmek (öldürmek) için, hepsini (Yakutiye’deki) Kışla’nın Hamamı’na doldurmuşlar. Bizzat benim son derecede gayretim yüzünden, bunlardan ancak sağ kalan yüz kişi kurtulmuştur. Ötekilerin, sözde benim işi duymam dolayısı ile, neferler tarafından önceden salıverilmiş olduğunu söylediler. Bu işi tertip eden, Topçu Birlikleri’ne bağlı Piyade Ermeniler arasında Yedeksubay Karagudayef adında bir vahşi olduğu, anlaşıldı. Bugün, sokaklarda birkaç Türk öldürülmüştü.


25 Şubat’ta Erzurum Demiryolu İstasyonu’nda birtakım Ermeniler, silâhsız ve muti İslâm ahâli’den on kişiden çoğunu kurşuna dizmişler. Bunları korumak ve saklamak teşebbüsünde bulunan Rus subaylarını, ölümle tehdit etmişlerdir. Bu sırada, hiç suçu olmıyan bir Türk’ü öldürdüğünden dolayı bir Ermeni’yi hapsetmiştim. Umum Kumandanı, Divanıharp kurulmasını emretmişti. Eski Kanun’a göre, cinayet işliyenler, idam edilecekti. Ermeni subaylardan birisi, bu tutuklanan Ermeni’ye, cinayetinin cezası olarak asılacağını söylediği zaman; tutuklu Ermeni kızarak : “Bir Türk için, bir Ermeni asıldığı nerede görülmüş?” diye bağırmış.


Erzurum’da Ermeniler, Türk Çarşısı’nı yakmağa başladılar. [s. 12] 2 Mart’ta, Topçu Alayı’nın bölgesi içindeki Tepeköy’ün, kadın - erkek, çoluk - çocuk bütün ahâlisinin öldürülmüş olduğunu işittim. O günü Antranik Erzurum’a geldiğinden, bu kırgından bahsederek, yapanların ortaya çıkarılmasını söyledim. Ne netice çıktığı, henüz belli olamadı. Antranik, Topçu Subayları Gazinosu’nda, herkesin önünde, disiplinin kurulacağını vaadetti. Fakat yapılanlar, vaad biçiminde kaldı. Halbuki, Mâverâyi Kafkas Hükümeti tarafından, bilhassa disiplinin kurulması için Antranik ile Dr. Zavriyef, Erzurum’a gönderilmişlerdi. Şehirde, bir dereceye kadar gürültü azaldı. Halkı sağ kalmıyan köylerde de, tabii olarak sessizlik hâsıl oldu!


Savaş hareketleri Osmanlılar’ın Ilıca’ya doğru geldiklerini gösterince, Erzurum şehrinde Ermeniler tarafından Türk ahâlinin yakalanmasına tekrar başlanıldı. Bilhassa 10 -11 Martta tevkifler, göze çarpacak dereceye çıktı. 11 -12 Mart (1918 Pazartesi - Salı gecesi) Ermeniler, Rus Subayları’nı aldatarak, kırgın yapıp, Türk askerinin korkusundan kaçtılar. Kırgın, tesadüfı değil, tertipli olup; önce tutuklananlarla birlikte hepsi iyice yakalanıp, sonra birer birer öldürülmüştür ki, o gece öldürülenlerin sayısı üç bine ulaştığı, yine Ermeniler tarafından öğünülerek söylenmişti.


Erzurum’u koruyan Ermeniler o kadar azdı ki, iki top ile bin beşyüz kişilik [s. 13] Türk askerine karşı duramayıp, kaçtılar. Fakat, yalnız bu gecede yaptıkları kırgın, pek çoktur. Kırgın’ın önüne geçmek, tamamiyle Ermeni ilerigelenlerinin elinde idi. Buna göre, kırgında yalnız eşkıya değil, aydın Ermeniler’in de eli vardır. Ermeniler’in aşağı tabakası, ilerigelenlere ve bilhassa içlerinde bazı temayüz etmişlerin emirlerine son derecede itaatlidir. Benim Alay’ımın Subayları hep Rus olduğu halde, erleri hemen hep Ermeni idi. Elimizde bunlara karşı hiçbir kuvvet olmadığı halde, emirlerimizi daima yerine getirtebildik. Bu erler, hiçbir zaman açıktan cinayete girişmedi. Hattâ, Kırgın Gecesi, Alay Nakliyesinin bulunduğu Kışla’da yalnız bir Rus Subayı nöbetçi olduğu halde, seyislik yapan Kürtler’den hiç birisi öldürülmemiştir. Dikkate değer ki, silâhsız Kürt Seyisler, yalnız kırk kişi olup; bunların yanlarında bulunan Ermeni Topçu Erleri yüzlerce olduğu halde, hiçbir Müslümanın burnu kanamamıştı.


Ayırdetmeden, bütün Ermeni aydınlarının cinayette eli olduklarını ileri sürmek istemiyorum. Hayır, bu halin uygun olmadığını, Ermeniler’in tuttuğu yolun çıkmaz olduğunu itiraf eden Ermeni aydınlarına rastladım. Hattâ, yalnız sözle değil, davranışı ile de öldürmelere engel olan birtakım Ermeni aydınları da görülmüştür. Ancak, bunlar, çokluk arasında pek azlıkta kalıyorlar. Bunlar da, Ermeni [s. 14] düşüncesine aykırı sayılarak çoğu, Ermeni vahşilerinin gözünde, her zaman kahrolası diye görülmüştür. Birtakımı da, görünüşte cinayetin aleyhinde görünerek, gerçekte, fırsatını bulunca, hemen öldürmede kusur etmemişlerdir.


(Ermeniler’in) birtakımı, konuşmamayı yeğ bulur; birtakımını da Ruslar’ın başakakmalarına karşı : “Siz Rus’sunuz, hiçbir zaman Ermeni milletinin ülküsünü anlıyamazsınız!” , derlerdi. Vicdan azâbı nedir, bilmezler. İnsanların vicdanı, değerli elmas gibi lekesiz yaratılmıştır; lekesiz kalmalıdır. Türkler’in öldürülmesi yüzünden yapılan azarlama ve başakakmalara birtakım Ermeniler de, şu yolda cevap vermişlerdir : “Türkler de Ermenileri imha için, böyle davranmıyorlar mı? Yaptığımız, öcalmadan başka nedir?”


Yukarıdaki vak’alar, Ermeni milletinin ve Ermeni aydınlarının düşüncelerini pek açık olarak gösterir. Hiç kimse, olan işleri, olmamış bir hale koyamaz. Ermeniler, rüzgâr ektiler. Fakat, rüzgâr ekenin, fırtına biçeceğini unuttular!


29 Nisan 1918 — Erzurum. 
Erzurum Deveboynu Mevzileri Geçici Kumandanvekili ve İkinci Erzurum İstihkâm Topçu Alayı Kumandanı, Savaş Esiri 
Yarbay TWERDO - KHLEBOF.


[s. 15] ZARFLI MEKTUBUN TERCÜMESİDİR. (Yarbay Twerdo - Khlebof’a) 30 Nisan 1918 — Erzurum.


Saadetlü Efendim Hazretleri,
Rusya Koşulu Topçusunun biricik temsilcisi sıfariyle, Rus Subaylarına karşı gösteriğiniz iyilikten dolayı, teşekkürlerimi sunarım. Birinci Kolordu Kumandanı’nın (General Kalitin’in) size haber verdiği Yüzbaşı Pilyat adını hatırlamanızı diliyerek, vaktinizi almaya cesaret ediyorum. Ben, Şubat (1918) ortalarında 12 parça çabuk atış yapan koşulu ve dağ topları ile makinelitüfekleri, Erzurum (Bakü-İslâm) Cemiyeti Hayriyyesi Reisi (Yüksek tahsil görmüş ve 22 yaşındaki Genceli D.) Seyidof Efendi’ye, Erzurum’da Ermeni kıyıcılıklarını durdurmak üzere emirlerine hazır ve hizmette bulunmayı teklif eden iki Rus Topçusundan birisiyim (1). O zaman, Yedinci Kafkas Dağ Topçu Taburu Kumandanı olduğumdan, Ermeniler’i zorla çıkardıktan sonra, (Başkumandan General) Odişelidze’nin muvafakatiyle, Erzurum'un geri alınışında savaşılmamasını sağlamak için, Osmanlı Birlikleri ile anlaşabileceğime güveniyordum. Türk Birlikleri ile savaşmak, Odişelidze’nin planında yok idi. Fakat talih, hükmünü başka türlü yürüttü : Seyidof, Türkleri vaktiyle silâhlandıramadı; ayaklanma olmadı. Seyidof ile, Yüzbaşıvekili Yermolof’un öldürülmüş olmalarından korkuyorum. Ben, Ermenilerin kıyımından kendimi koruyabildim ve Ulu-Tann’ya [s. 16] çok şükür ki, Ermenilere değil, Türklere teslim oldum. (Sağlığımı belirten bu mektubumun, Kiyef’teki aileme gönderilmesini dilerim).



Yüzbaşı
İVAN GOKİLAVİÇ PİLYAT

(*) Bu belgenin aslı, Harp Tarihi Dairesi Arşivi — Dolap : 123, Göz :10, Dosya: 2 - 5 tedir. Bunun sadeleştirilmiş metni Sayın A. Hulki Saral Paşa’nın 1970 te Ankara’da basılan "Ermeni Meseiesi” kitabına [s. 396 - 402] alınmıştır.
(1) Bu Türk Hayır Cemiyeti ve D. Seyidof için, Ebülhindi köylü Cafer Erçıkan’ın “Erzurum” dergisinde çıkan Nisan 1918 tarihli “Mektub”una bakınız.










KARS İLİ VE ÖTESİNDE ERMENİ BİRLİKLERİNİN ZULÜM VE VAHŞETİ


[s. 1] İSLÂM AHÂLİ'NİN UĞRADIKLARI MEZÂLİM ÜZERİNE BELGELERE DAYANAN BİLGİLER (1)
İkinci Basım - Şubat 1335/1919


[s. 2] Önsöz
Aşağıda anlatılan olaylar üzerine, gerek kısaca anlatma ve gerekse olduğu gibi alınan belgelerin asılları saklıdır.


(1) Bu belgeler kitabının 1918 de I. Baskısını Ermeniler para ile piyasadan, hattâ kütüphanelerden toplattıkları için, Osmanlı Genelkurmayında görevli İsmet (İnönü) Bey, Şubat 1919 da İstanbul’a gelen Kâzım Karabekir Paşa’nın öğütlemesiyle II. Baskısını yaptırmıştır. (69 klişeli) “Milll Kongre”, 1919 da bunun Fransızca tercümesini “Documents relatifs aux atrocites commises par les Armeniens sur la population musulmane” adı ile 73 sahife halinde İstanbul'da bastırmıştır. Türkçe II. Basımındaki korkunç Ermeni vahşetlerini gösteren fotoğraflar ile bahislerin birtakımı, bu yıl çıkan Sayın Emekli Tümgeneral Ahmet Hulki SARAL’ın “Ermeni Meselesi” kitabına, Harp Tarihi Dairesi Arşivi’ndeki asıllarından da faydalanılarak, aktarılmış (s. 357-371 ve 27 klişe) olup, ayrıca, bu eserin Fransızca baskısının tam tercümesi (s. 447 - 478) de alınmıştır.


Bu yüzden, eski harflerle Türkçe olan ve 1919 da da Fransızcası basılan bu eserin, A . Hulki SARAL Paşa neşrinden yeni kuşakların istifadesi mümkün olduğundan biz, 1878 Sımrı doğusundaki Ermeni vahşetlerini bu eserden aktarmayı uygun gördük. ( ) içinde anılan köy adları, yeni ve resmi olanları göstermektedir.



[s. 55]
KARS İLİ VE ÖTESİNDE ERMENİ BİRLİKLERİNİN ZULÜM VE VAHŞETİ


Ermeni Birlikleri, 1878 yılındaki Rus Sınırı gerisine çekildikten sonra, o çevredeki İslâmlar da, aynı mezâlim ile korkunç kıyıcıklara uğramışlardır.


Sarıkamış’ta (Ruslar’ın Anadolu Cephesinden yakalamalarından sonra yol yapımında) çalıştırılmakta olan 1.800 Türk esiri (askerimiz)in arka - arkaya öldürüldüğü anlaşılıyor. Sarıkamış, Kars, Gümrü, Kağızman, Ardahan ve Ahılkelek bölgeleri, birer fecaat alanı oluyor. Sarıkamış ile Kars şehrinin yakıldığı görülüyor. Anılan bölgelerde tesbit edilen Ermeni zulüm ve vahşetlerinin özetleri, 31 Sayılı Belge’ye göre aşağıdadır: [s. 56]


1) 29.IV.1918 de Gümrü’den 500 araba ile Ahılkelek’e götürülmekte olan 3.000 kadar kadın, ihtiyar, çocuk ve erkek öldürülerek yokediliyor.


2) Bin er, iki makinelitüfek ve iki toplu bir Ermeni kuvveti, Kağızman doğusundaki Kulp (Tuzluca) ve Erivan bölgesindeki İslâm köylerini basıp yıkarak, kadın, çocuk ve erkeklerini kırıyorlar.


3) 1.V.1918 de yüz kadar Ermeni atlısı, Şiştepe ile Düzkent ve çevresinde altmış çocuk, kadın ve erkeği kırıyorlar.


25.IV.1918 günü de, Kars’ın doğusundaki Subatan köyünde, irili - ufaklı 750 İslâm nüfusunu balta ve bıçakla öldürüp, ateşte yakarak şehid ediyorlar. Magasbert ve Alaca köylerinden yüzden artık kadın ile çocuk, aynı acıklı biçimde öldürülüyorlar. Tekneli, Hacıhalil, Kalokövü (Derecik), Külveren (Karakaş), Yılanlı, Kinegi (Yalçınlar) köylerinin halkı, büsbütün yokediliyorlar (2).


4) 1.V.1918 de, Ahılkelek çevresindeki köylerden Acaraça, (Kür ırmağı boyunda ve Tümük kalesi doğusundaki) Dangal, Mulams, Murcahet, Padıgna, Havur ve Kumrus köyleri yakılarak, ahâlisi kırılarak yokediliyor. Arpaçayı üzerindeki Köhne- Ergine kuzeyindeki Bugutulu ile, Erivan kuzeydoğusundaki Şamran ve çevresindeki köylerin halkı, Ermeniler tarafından kırılarak, [s. 57] köyleri yakılıp yıkılıyor.


Kars’taki Türk esirlerinden bir takımı Kars’ta ve birtakımı da Gümrü’de süngülenerek, pek acıklı biçimde şehid ediliyorlar.


[s. 58] Bunlar arasında, (Tiflis İli’nin) Borçalı İlçesi merkezinden (Şulaver’den) Matveyef imzasiyle 3. Gürcü Piyade Tümeni Kumandanlığı’na yazılıp, aslı elegeçirilen 30 Nisan 1918 tarihli Rapor’da, Ermeni Mezâlimine ait şu cümleler, aynen görülüyor : [s. 59]


“Ermeniler, (Tiflis Seym Hükümeti’ne bağlı oldukları halde, buradan verilen) emre ve disipline bakmıyarak, birkaç İslâm köyünü yaktılar. Bunu yapanlar, bulunamadı. Abastuman’dan ve Borcom’dan telgraf ve telefon görüşmeleri kesilmiştir. Bir yana çıkmak, mümkün olmuyor. (Ahâlisi Karapapak/Terekeme - Türkü olan) köylüler benden imdad istiyor; bende imdada gidecek kuvvet yoktur” —28 Sayılı Belge—.


Bundan başka, Bakü (İslâm) Cemiyeti Hayriyyesi’nin 36. Kafkas Tümeni Kumandanlığı’na gönderdiği ve elimizde 29 Sayılı Belge olarak bulunan Mektup’ta da :


“Erivan İli içindeki İslâmlar’ın kırılıp yokedilmekte oldukları; otuzdan çok İslâm köyünün yakılıp, ahâlisinin kırıldığı; ve Erivan’dan kaçarak gelen yaralı ve hasta göçmenler sayısının günden güne çoğalmakta ve yokluk ile perişanlık içinde bunaldıklarından, bunlara sığınak ve barınma yeri gösterilmesi, istirhâm” olunmaktadır.


Ermeni Birlikleri’nin bu gibi yabani davranışlanrına karşı, Türk Birlikleri’nin durum ve davranışlan üzerine Kutayıs Valisi Çıkvişvili’nin Kutayıs Vilâyeti ile mülhakatına yazdığı telgraflardan aşağıdaki fıkralar, dikkati çekmeğe değer — 30 Sayılı Belge— :


“Türkler : kesiyor, öldürüyor diye yaygaralar çıkıyor. Ben size bildiririm ki, bu, doğru değildir. Türk Hükümeti ve Türk Askeri, kendi halinde duranlara, hiç birşey yapmaz ve ilişmez; mal ve mülkünü de koruyarak, kendilerine yardım eyler. Ahâlinin yerlerine gelmesini, ıssız kalan evlerindeki eşyasına sahip olmasını ve bunlann zâyi olmakta bulunduğunu, Türk Hükümeti bize bildiriyor.”


[s. 61] Bundan başka, Borçalı İslâm ahâlisi’nin uğrayagelmekte olduğu zulüm ve kıyıcılıkları, Tiflis’te çıkan “Albayrak” gazetesinin özel sayısı iyice ortaya koyuyor ve ahâlinin gönderdiği yardım dilekçeleri de, olup bitenleri, her bakımdan anlatıyor — 32 Sayılı Belge —.



Dipnotlar:
(2) Sarıkamış’ın Asbuğa (Tansuk) köyünden evli olup, 1917 de sürgünden dönen Divrigili Piroğlu Fahrettin Erdoğan Bey, sonradan Kars Milli - Şürâ Hükümeti’nde "Hâriciye Mümessili” olmuştur. Bunun “Türk Ellerinde Hâtıralarım” adı ile 1954 te Ankara’da basılan kitabında (s.137 - 157), 1918 de Kars’ın İlk - Kurtuluşu ile, bu sıradaki Ermeni Mezâlimi, bir tanık olarak anlatılmaktadır. Burada anlatılan mezalimin özeti şöyledir :


Ruslar’ın bıraktığı Gediksatılmış ve Başgedikler’deki “4.000 mevcutlu” Türk esiri askerimizi, Erzurum’dan kaçan Ermeniler, Gümrü ile Karakiliseye götürerek, yokettiler. Sarıkamış’tan gelen 400 erlik bir Ermeni kuvveti: Yenigazi’den 35, Karahamza’dan 250 çoluk - çocuğumuzu kırdı. Katranlı köyüne toplaşan Türkmen köylülerinden bin dörtyüzünü (1.400), çoluk - çocuğa da tecavüz ederek, yakmışlardır. Cavlak’tan 38 ve Alisofu, Akpınar ve Karaçayır köylerini de toptan sürüp Dölbentli’de samanlıklara doldurup yakarak, şehid etmişlerdir. Berne (Koyunyurdu) köyüne götürülen Taht - Düzü köylülerinden 1500 çoluk - çocuğu da, makinelitüfekle kırıp, ot ve samanla yakmışlar. İğdir köyünden 50, Tozluca’dan 242, Oluklu’dan 200, Çilehane’den 300, Hacıhalil’den 800 kişiyi şehid etmişlerdir.


Kars'ın doğu kesimindeki Şüregel (Başgedikler ve Kızılçakçak/Akyaka Bucaklarındaki) köylerinde 1918 Nisan’ında Ermenilerin yaptığı korkunç mezâlimin şehid sayısını da Kars Milli - Şurâsı Reisi Cihangiroğlu İbrahim Aydın Bey, 1919 da Malta Adası’ndaki sürgünlüğü sırasında yazdığı ve henüz basılmamış olan “Hâtırat’’ında anlatmıştır. Bunun aslı, Kars Özel İdare Müdürü olan büyük oğlu İsmail Aydın’da ve sureti, Samed Ağaoğlu ile Dr. Kırzıoğlu M. Fahrettin’de bulunmaktadır.









AHILKELEK’TEKİ TÜRKLERE ERMENİLERİN YAPTIĞI VAHŞET VE KIRGINLAR
Aralık 1917 - 21 Mayıs 1918


(Aşağıdaki belgenin Rusça aslı, çizgili bir esericedit kâğıdın iki yüzüne mürekkeple ve elyazısiyle yazılı olup, Kars Milli - Şurası Hâriciye Mümessili Piroğlu Fahrettin ERDOGAN’ın, Ankara’da “Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi”ne verdiği belgeler içinde 74. dosyadaki 5 Rusça belge arasında 17571 sayıdadır. Bu belgenin Rusça bir sureti, 1918 Mayıs’ında Ahılkelek Sancağını kurtaran Türk Birliği Kumandanına da verilmiş ve bunun Türkçe tercümesi, İstanbul’da basılan “İslâm Ahâli’nin Duçâr oldukları, mezâlim hakkında vesâika müstenid malumat” adlı kitabın —“İkinci Tabı’ı Şubat 335/1919”— 61 - 63. sahifelerinde neşredilerek, “21 Mayıs 334 (1918) de Ahılkelek civarında Okam İslâm köyünde Ermenilerin taarruz ve katliâmına uğrayan ma’sum Ahâlii - İslâmiyye’den bir kısım şühedâyı gösterir” fotoğraftan “yüzlerce cesedlik bir levha”nın klişesiyle birlikte neşredilmiştır. TİTE Arşivi 74/17571 sayıdaki Rusça aslından, Sayın Kemal Ortaylı’nın tercümesini aşağıda sunuyoruz).


Aralık 1917 den itibaren 8/21 Mayıs (8 Rumı, 21 efrencı) 1918 tarihine kadar Ermenilerin Ahılkelek Sancağı’nda yerli ve muti Müslüman halkına yaptıkları vahşetlerden bahsedeceğim. Gerek yerli Gürcüler’in bana anlattıklarına dayanarak, gerekse kendi gözlerimle gördüklerimi, gözlerim yaşla dolu olarak yazmaya başlıyorum :


Geçen (1917) yılın Aralık ayı ortasına doğru Akbabalı (Arpaçay başlarındaki Akbaba bucağından) sekiz Müslüman (Ahılkelek güneyindeki Khançarlı gölü doğusunda bulunan Rus kolonisi köylülerin oturduğu) Bogdanofka köyünde yaşıyan Dukhoborlar’dan kuruot satın almak için buraya gelmişlerdi. Şunu da baştan belirtelim kii o sıralarda güvenlik çok yerinde olduğundan, adıgeçen Müslümanlar’ın yanında silâh adına hiçbir nesne yoktu. (Komşu) Hocabek köyünün Ermeniler’i bunu haber alınca, hemen oraya gelerek bu sekiz Müslüman’dan dördünü hançerliyerek öldürdükten sonra, gözlerini oymuşlar ve dilleriyle gövdelerinin öteki kısımlarını da kesip, vücutlarını parça parça ederek, türlü hakaretler yapmışlardır. Kalan dördünü de tüfekle vurarak öldürmüşlerdir. Bundan sonra, parçalanmış cesetleri ateşte yaktılar; tüfekle öldürülen dördünün cesetlerini de, sonradan Akbabalılar’a verdiler.


1918 yılı Ocak ayından başlıyarak Ermeniler, Müslümanlar’ın yaşadıkları köylere saldırmağa başladılar. Önce : “Silâhlarınızı bize teslim ederseniz sizlere asla dokunmayız” diyerek, sözverdiler. Ermeniler, bu (yeminli) sözlerine kanan İslâmlar’ın ellerindeki silâhları aldıktan sonra, Müslümanlar’ın köylerine saldırmağa, onları öldürmeğe, köylerini yakıp yıkmağa, mallarını ve eşyalarını yağmalamağa başladılar. Böylelikle : Khorenya, Kokıya, Vareban, Tog, Okam, Kulalıs, (Khançarlı gölü doğusundaki) Patkana, (Tuman/Duman gölü doğu - kuzey kıyısındaki) Sagamo, Kuvaşa, Alaca ve Gümris adlı köyleri yaktılar, yıktılar; dirliklerini, hayvanlarını ve bütün eşyalarını alıp götürdüler; buralarda oturanların birtakımını yerlerinde öldürdükten sonra sağ kalan erkeklerle bütün kadınları da, tutsak olarak, Ahılkelek kasabasındaki kampta topladılar. Ahılkelek Kampı’nda tutsak edilmiş Müslümanlar’a, yirmidört saatte bir funt (400 Gr.) ekmekle sudan başka, hiçbir nesne vermediler. Soğuk kamplarda aç ve sağlığı bozucu şartlar içinde bulunan Müslümanlar arasında tifo hastalığı çıktı. Doktorlar, esirlerin daha iyi yedirilmesi ve temiz tutulması için ısrarla müracaat etmişlerse de, Ermeniler, buna kulakasmıyarak, Müslümanlar’ı soğuk ve pis kamplarda aç bırakmağa devam ettiler. Neticede, Müslümanlar hergün ölüyorlardı. Müslümanlar’a yapılacak yardımlara bile Ermeniler engel oluyor; hattâ, dışarıdan onları ziyarete gelenlerin de, esir kamplarına yaklaşmasına müsaade etmiyorlardı (bu durum, dört aydan çok sürdü).


Fakat, 1918 yılı (Rumı) 8 (Efrenci) 21 Mayıs’ta Türk Silâhlı Kuvvetleri (Çıldır gölü kuzeyinde ve bugün ortasından devlet sınırı geçen Kenarbel/Khozapın gölünün kuzey - doğusundaki büyük) Karsak köyüne geldiği sırada, bütün Ermeniler, kaçışmağa başladılar. Kaçarken de, akşam saat beşte, tutsak Müslümanlar’ı (Ahılkelek içindeki kamplarda) hançerle ve tüfekle öldürdükten sonra, onların kaldığı evlerin damlarını üzerlerine yıkarak, cesetlerini de bu evlerin yıkıntıları altında bıraktılar. Birçoklarının cesetlerini de, üzerine kireç dökerek çukurlara attıktan sonra, üstlerine gazyağı dökerek yaktılar.


İşte, 20. yüzyıhn “Ermenistan”ında yaşıyan medeni (!) Ermeniler’in yaptıkları vahşet.

I. AKSİGİN DAİRESİ MÜFETTİŞİ
(Dr.) Khoreşenof (ve İmza)











Osmanlı Genelkurmay Dairesi
1919 Yılı Temmuz Ayı İçinde
Kafkasya’da Türkler’e Karşı Yapıldığı Haber Alınan
ERMENİ MEZÂLİMİ
[İstanbul 1919 Ağustos]


[s. 2] Önsöz
Son zamanlarda Ermeniler’e karşı yeni mezâlim yapıldığı ve Kafkas Ermeniliği himayesiz bırakılırsa yokolacağı ve Kafkas’daki kırgınların kaynağının, Osmanlı sınırı içi olduğu gibi haberler, yabancı basında görülmektedir.


Önce, Osmanlı sınırı içinde Türkler tarafından öteki unsurların hiçbirisine karşı zulüm yapılmadığı, resmi bilgiler ile sâbittir. Sınırımız dışındaki olup - bitenlere de Türkiye hiçbir zaman karışmış değildir. Tersine olarak, Kafkasya’da hemen sınırımız yanlarında Ermeniler tarafından Türkler’e karşı pek büyük kırgınlar düzenlendiği, her gün haber alınmaktadır. Bunlara bir örnek olmak üzere, 1919 yılı Temmuz ayı içinde Kafkas Ermeniliği’nin (Kars İli ve çevresindeki) yerli Türkler’e ve Osmanlı sınırına karşı saldırmalarının ayrıntılarını gösteren aşağıdaki liste düzenlenmiştir ki, içindekiler, yapılan yayınlara karşı açık bir cevap sayılır.


[s. 3] 1919 Yılı Temmuz Ayı İçinde Kafkasya’da Ermeniler’in İşledikleri Cinayetlerin özetidir :


1 — Haziran sonunda Karakurt Kaymakamı Moses’in, Karapınar’da Türkler’e verdiği beyanları ve gerekse onun yanındaki Rum Jandarma Erinin anlatması Kazıkkaya, Armutlu, Kızıl (Şehidhalid), Hamamlı, Gülantep (Beşyol) köyleri ahâlisine baskın yapılacağını sezdirir bir nitelikteydi.


2 — Ermeniler’in sınırı aşmaları :
a) 24.VI.1919 da Doğubayazıd’ın Diyadın bölgesinde Hamadağı’nın kuzeydoğusunda Ermeniler’in üç Süvari ve bir Piyade Eri sınırı geçmiş ve kovulmuştur.
b) 5.VII.1919 da Küştiyan’a otuz Piyade gelmiş ve Karağullarımız tarafından tardedilmiştir.
c) 5.VII.1919 da otuz Ermeni Piyadesi ve 7.VI.1919 da otuz beş Süvarisi Sarıbıyık’a gelerek, sınırı geçmeğe girişmiş ve atışma yapılarak, kovulmuştur. Bu ikinci çarpışmada bir Erimiz yaralanmıştır.
ç) 11.VII.1919 da Musun (Suluçam) Bucağının Zor (Karaçomak) yönünden yirmi kişilik bir Müfreze sınırı aşmak istemişse de, birbuçuk saatlik atışma sonunda, tardolunmuştur.


[s. 4] e) 13.VII.1919 da, yine ç fıkrasında yazılı yönden Ermeniler, ilkin altmış neferle ve ikinci defasında onbeş kişilik kuvvetlerle sınırı geçmeye yeltenmişlerse de, tard edilmişlerdir.


3 — Temmuz sonundaki haber almalara göre Ermeniler, Kars ve Sarıkamış bölgelerinde Türkler’in ilerigelenleri ile gençlerini toplıyarak, birtakımını hapsetmekte ve sürmekte; birtakımını da öldürmüş oldukları; ayrıca, bundan başka, “savaş yükümleri” adı ile Türkler’in at, araba, dirlik ve hayvanlarını toplamakta oldukları; ve bunun için de, asker kuvveti gönderdikleri anlaşılmıştır. Kars ve Sarıkamış bölgelerinden birtakmı ahâli, bu yüzden Allahüekber Dağı’na çekilmek zorunda kaldıkları gibi; bu mezâlim, Nahçıvan ile (Karabağ’daki) Zengezor ve (Nahçıvan bölgesi kuzeyindeki Dere - Elegez) Daralagaz bölgelerinde daha geniş ölçüde yapılmıştır.


4 — Ermeniler, türlü bölgelerde Türkler’e karşı yaptıkları yabanilik ve kıyıcılıkları, 4 Temmuz 1919 dan başlıyarak arttırıp çoğaltmışlardır :

a) (Selim’de Allahüekber dağları güneyindeki) Akçakale’ye bağlı dört köyü, 4.VII.1919 da basarak; bir köyün halkını bütün ve öteki köylerden altmışar adam götürüp öldürmüşlerdir. Bozkuş köyünden bir Müslüman’ın kardeşi ile eşini ve kızını alıp götürmüşlerdir.

b) Mescitli ve Gülantep (Beşyol) köylerine 5.VII.1919 da taarruz ederek, birinci köyde Türkler’den dört şehid ve dört yaralı verdirmişler ve ikinci köyde ise, on Türkü öldürmüşlerdir. Kızıl (Şehidhalid), Hamamlı ve Kağızman yakınlarındaki Çürük [s. 5] köylerine de saldırarak, zorla alma, yağma ve kıyımlar yapmışlardır. Bunlara karşı Ermeniler, top ve makinelitüfek de kullanmışlar; ve top sesleri, sınırdan işitilmiştir.

c) Kurudere’yi o günlerde basarak, sekiz kadını ile erkeği öldürmüş ve biri gelin, biri de kız olmak üzere, otuzbeş kişi ile, dörtyüz kırk hayvarı alıp götürmüşlerdir.

ç) Kağızman’daki cinayetlere ait tafsilâttan olarak: 5.VII.1919 da bu kasabanın eşrafından (Kadıoğlu) Mustafa Efendizâde Arslan Bey ile eşi ve (Kars Geçici Hükümeti’nde Dahiliye Mümessili iken. 13 Nisan 1919 da İngilizler'in Kars Parlamentosu’nu basarken tevkif edip Batum'a götürdükleri amucas Ali Rıza Ataman Bey'i aramaya giden) İsmailefendizâde (Ömer Bey'in oğlu) Ahmed Efendi, Kağızman ile Kars arasında (pusu kuran) Ermeni Karağul Erleri tarafından alıkonulup, Berne (Koyunyurdu Köyü) yanında, pek korkunç bir biçimde öldürülmüşlerdir. Sonradan bunların cenazesi Kağızman’da halka gösterilmekle, Türkler bu durumdan korkarak, dağlara kaçmağa mecbur kalmışlardır.

d) Erivan, Kars ve Kağızman bölgelerinden birçok Türkler, bu cinayetler üzerine sınırımıza sığmmışlardır.


5 — (Sarıkamış Karakurt Bucağı’ndaki) Başköy’ü 10.VII.1919 da Ermeniler işgal ederek, Armutlu batısındaki sırtlara top yerleştirmişler ve çevredeki köylerin Türkler'ine saldırmışlardır.


6 — Cinayetlere uğrayan yerlerin ahâlisinden alınan birçok yardım dileği yazılan ve mektuplar, mezâlimin derecesini çok dokunaklı bir dille bildiriyordu.


7 — Sonraki günlerde :
a) 12.VII.1919 da Kağızman ile Kars’a giden iki [s. 6] Türk ile ailesini, Tiknis (Büyükdere köyü) ile Ağadeveler arasında Ermeniler öldürmüşler; ve göksü ile yanlarında açtıklanrı ceplere el, kulak ve burunlarını kesip doldurmuşlardır.

b) 13.VII.1919 da Çürükler, Antep (Beşyol), Armutlu, Başköy köylerine saldırılarak, Türkler’in malları yağmalanmıştır. O gün, sınıra ikibuçuk saat uzaktaki Kazıkkaya adlı Türk köyünü basmak isteyen Ermeniler ile, köy Türkleri arasında atışma olmuştur.

c) Bugünler içinde Nahçıvan ile Şerür çevresindeki kırkbeş köye Ermeniler Asker Birlikleri ile hücum etmişler ve demiryolu boyuna yakın köyleri, zırhlı vagonlardan ateş altına almışlardır. Türkler’i, Aras ırmağına dökmek ve yoketmek için Birlikler’e emirler verilmiş olduğunu, elegeçen evrakta anlatılanlar gösteriyordu.


8 — 19.VII.1919 da (Erzurum’un Horasan ilçesindeki) Iğırbığır köyünün doğusunda ve sınır dışındaki Kozan köyüne bir Ermeni Müfrezesi baskın vermekle, köy ahâlisi sınırımıza sığınmıştır. O gün, Pasınlar - Karakilisesi yanında ve sınırın dışındaki Bulaklı’ya, yüzelli kişilik bir Ermeni Müfrezesi saldırmış, köylülerden iki yaralı ve şehid vukubulmuştur. Bu sırada sınırımız içine, onbeş top mermisi düşmüştür.


(Iğdır doğusundaki) Navruzlu yanında Aralık köyünde bir kadın ve bir erkek şehid edilmiştir. Dörtyüz Piyade ve üç top ile Suçıvank [s. 7] köyüne yapılan Ermeni taarruzu, kendilerinden altı ölü ve Türkler’den de birkaç şehid düşmesine sebep olmuştur. Ermenilerin bu köye yenilenen saldırışları sonunda, Türkler de buradan kaçmışlardır.


9 — Karakurt güneydoğusundaki Zaraphane (Çayarası) adlı köye 30.VII.1919 da yüz kişiye yakın bir Ermeni Kuvveti baskın yaparak, köyü işgal ile makinelitüfek bile kullanarak; oradan dağlara kaçmakta olan Türkler’i, şehid etmişlerdir. Köyde kalanlardan sekiz kadın ve yedi çocuğu birlikte alıp götürdükleri gibi, köy evlerinin bütün eşyalarını ve bundan başka kırkbeş öküz ve üçyüz yirmi koyun ile, bulabildikleri dirlikleri kapıp almışlardır.


Ermeni Hükümeti’nde bir Tümen Kumandanı olan Arşak adlı kişinin, (Sanrıkamış’ta Kaskanlı Uzun) Eyüppaşa denilen Aşiret Reisine az önce gönderdiği Mektub’un, Ermeni Kıyıcılıklarını itiraf eden bir fıkrası, aşağıdadır :


“....... Buna göre, vaktin gelmesiyle, Osmanlı Hükümeti’nin yaptığı fâcialanrın aynısına karşılık olarak harekâtta bulunmak mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Osmanlı Hükümeti, bugün, yaptığının cezasını görmektedir. Bu çevrelerde karşılıklı birtakım saldırışlar ve tecavüzler olmuşsa da, bunlar birkaç kışkırtıcının kışkırtmasiyle yapılmıştır........”