Translate

7 Mart 2015 Cumartesi

1915 Çanakkale Savaşı Anıtlarına Kazınan "Conilerle Mehmetçikler Arasında Fark Yoktur" Sözleri Atatürk'e Ait Değil.







1915 Çanakkale Savaşı Anıtlarına Kazınan "Conilerle Mehmetçikler Arasında Fark Yoktur"  Sözleri Atatürk'e Ait Değil.

1915 yılında İngiliz komutasında Gelibolu'ya çıkartılan Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerlerden oluşan birliklere kısaca A.N.Z.A.C (Australian and New Zeland Army Corps) adı verilmiştir. Biz Türkler, onlara "Anzaklar" diyoruz.


Lüleburgaz Atatürk İlkokulu öğretmeni Tahsin Özeken, 15 Nisan 1977 günü, elinde 1969'da yayımlanmış "Belgelere Göre Eceabat Kılavuzu" adlı kitapçıkla Anafarta Ovası'nda dolaşırken; 1915'te İngiliz komutasında Gelibolu'ya çıkan "ANZAC" birliklerinde yüzbaşı olarak görev yapmış yaşlı bir Avustralyalı'yla karşılaşır ve ona elindeki kılavuzda Atatürk'e ait gösterilen şu sözleri aktarır:


"Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz. sizler Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız....Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı siliniz. Huzur içindedirler. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."


Avustralyalı eski ANZAK askeri 1915'te işgale geldikleri ülkede kendilerini kahraman ilan eden bu sözleri duyunca çok sevinir; Özeken'in yazışma adresini alıp kılavuzla Atatürk'e ait gösterilen sözleri defterine yazar ve ülkesine döndüğünde, "Muharip Anzaklar Derneği"ne iletir.


Avustralya'daki "Gelibolu Çeşmeleri Onur Kurulu Başkanı" Alan J.Campbell, bu sözleri, yaptırmakta oldukları anıta yazıt olarak koymayı düşünür ve Özeken'e gönderdiği 12 Eylül 1977 günlü mektupta, Atatürk'ün bu sözleri hangi tarihte ve nerede söylediğinin belgesiyle birlikte kendisine bildirilmesini ister.


Özeken, Campbell'in bu mektubunu, 13 Ekim 1977 günü, Türk Tarih Kurumu'na iletir. Kurum Genel Müdürü Uluğ İğdemir, Campbell'i yanıtlamak üzere hangi tarihte nerede söylendiğini araştırdığı bu sözlerin, Atatürk döneminde İçişleri Bakanlığı yapmış olan Şükrü Kaya'nın 10 Kasım 1953 günlü Dünya gazetesi'nde yayımlanan söyleşisinde geçtiğini saptar.


Şükrü Kaya, o söyleşisinde 1934'te Çanakkale'de Mehmetçik Anıtı'nın başında bir söylev verdiğini, içinde bu sözlerin geçtiği söylev metnini Atatürk'ün bizzat yazıp kendisine verdiğini söylemektedir. İşte 1969'da basılan Eceabat Kılavuzu'nda kaynağı belirtilmeksizin Atatürk'e ait denilerek yayımlanan bu sözler; Şükrü Kaya'nın 1953'te yayımlanan o söyleşisinde, "Atatürk bizzat yazıp bana verdi" diyerek aktardığı o sözlerdir.


İğdemir, Türk Tarih Kurumu adına Alan J.Campbell'e gönderdiği 10 Mart 1978 günlü resmi mektupta: "Atatürk'ün 1934'te Gelibolu'da İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya söylettiği çok anlamlı söylev" olarak nitelediği bu sözleri, İngilizceye çevirerek gönderir. (1)


Campbell, İğdemir'e gönderdiği 7 Nisan 1978 günlü mektupta, bu sözleri birazcık değiştirerek Atatürk imzasıyla Avustralya'da yaptırdıkları anıta koyduklarını bildirmiş (2) ve anıtın bir fotoğrafını da 31 Mayıs 1978 günlü mektubunun ekinde İğdemir'e göndermiştir.







Fotoğrafa bakıldığında, Avustralyalıların yaptıkları "birazcık değişiklik"lerin; (1)


* metne "bizim için Johnnyler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur" tümcesini sokmak (II)

* İğdemir'in 1934 olarak bildirdiği tarihi değiştirip 1931 yapmak (III)
* Atatürk'ün ön adını Kemal yerine Kamel biçiminde yazmak olduğu görülmektedir. (3)

İğdemir, Campbell'in mektubuna verdiği 8 Haziran 1978 günlü yanıtta: anıt fotoğrafında görünen 1931'in değiştirilip 1934 ve Kamel'in değiştirilip Kemal olarak yazılması gerektiğini bildirmiş; gelgelelim, Avustralyalıların Atatürk'ün sözü diyerek anıta sokuşturdukları "Johnnyler ile Mehmetler arasında bir fark yoktur" tümcesinin çıkarılmasını istemeyip, "Atatürk'n bu güzel sözleri" diyerek, yapılan "eklemeyi güzel bulduğunu" dile getirmiştir.


12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, Avustralya Hükümeti, Türkiye'den "ANZAK"ların Gelibolu'ya ayak bastıkları yerin adının "ANZAK KOYU" olarak değiştirilmesini ve Türkiye'nin resmi haritalarında bu adla yazılmasını istemiş; Türkiye, bunun karşılığında Avustralya'da uygun bir yere Atatürk adı verilerek Atatürk anıtı dikilmesini istemiş; karşılıklı istemler doğrultusunda, bu sözler, hem Gelibolu'da adı ANZAK KOYU olarak değiştirilen yere dikilen yazıta, hem de Avustralya'da yapılan anıta; altına 1934 K. Atatürk imzası atılarak; resmen yerleştirilmiştir.


Atatürk'e ait denilen bu sözlerle ilgili olarak, 2005'ten bu yana sürdürdüğüm araştırmalar sonucu; anıtlara kazınan ve içinde "Bizim için (işgalci) Johnnyler ile (yurdunu savunan) Mehmetçiklerin bir farkı yoktur" tümcesi geçen bu sözlerin Atatürk'e ait olmadığını bulguladım. Atatürk'ün Şükrü Kaya'ya okuttuğu söylevin tarihi 1934 değil 1931'dir. Dahiliye Vekili (İçişleri Bakanı) Şükrü Kaya'nın Çanakkale Mehmetçik Anıtı'na giderek orada çok önemli bir söylev vereceği, 17 Ağustos 1931 günlü Cumhuriyet'in birinci sayfasında kırmızı harflerle en önemli haber olarak duyurulmuştur.







Nitekim Şükrü Kaya, haberde duyurulduğu gibi, 25 Ağustos 1931 günü Çanakkale'ye gitmiş; Kemalyeri'nde bir söylev vermiş; bu söylevin tam metni devletin resmi Anadolu Ajansı'nca -Büyük Taarruz'un yıldönümüne denk getirilerek- 26 Ağustos 1931 günlü gazeteler aracılığıyla dünyaya duyurulmuştur.


Söylevi tam metin olarak yayımlayan Hakimiyet-i Milliye gazetesinin haberi şöyledir:



Dahiliye Vekilinin Kemal Yerinde Vatanperverane Bir Hitabesi Mustafa Kemal'in Çanakkale'yi Kurtardığı Noktada. 


Gelibolu, 25 (A.A.) - Dahiliye Vekili Şükrü Kaya B. bugün refakatlerinde Kolordu Kumandanı Ali Hikmet ve U. Jandarma Kumandanı Kazım Paşalar olduğu halde Peykişevket torpidosu ile İmroz adasından Maydos'a gelmişler ve Karaya çıkarak Kemalyeri'ne gitmişlerdir. Vekil B. Mehmetçik Abidesine Reisicümhur Hazretleriyle Başvekil ve Meclis Reisi Paşalar Hazaratı namına birer çelenk koydukları gibi kendi namlarına ve Cümhuriyet polis ve jandarması  namına da birer çelenk vazetmişlerdir. Ağustosun 27 sinde Çanakkale'ye gelecek heyetin de Kemalyeri'ne çıkarak ziyarette bulunacakları müstahberdir.


Vekil B. refakatindeki zevat ile birlikte otomobille Gelibolu'ya gelmişlerdir. Geceyi burada geçirecekler ve yarın Peykişev ket'le Yalova'ya gideceklerdir.


Maydos 26 (A.A.) - Dahiliye Vekili Şükrü Kaya bey bugün Kolordu Kumandanı Ali Hikmet ve Umum Jandarma Kumandanı Kazım Paşalarla birlikte Kemalyeri'ni ziyaret etmiştir. Dahiliye Vekili bey burada aşağıdaki nutku irat etmiştir:


"ArkadaşIar, Üzerinde bulunduğumuz nokta kürei arzın meçhul her hangi bir noktası idi. Halbuki biz bugün buraya tanınmış meşhur bir mevki olduğunu düşünerek geldik. Bu nokta ne münasebetle tanınmış ve ne diye coğrafi ve askeri haritalarda muayyen isim almıştır: Kemalyeri! Bilhassa asker arkadaşların karşısında bunu izah teşebbüsünde bulunmak istemem. Her türlü İzahlar bittabi onlara aittir. Fakat ben de bu yere ismi verilmiş büyük adamın yakın arkadaşı olmak iytibariyle ondan işittiğim bir hatırayı esas tutarak üzerinde bulunduğumuz yerin, Kemalyeri'nin ne olduğuna dair bir kaç kelime söylemek istiyorum.


Efendiler; üzerinde bulunduğumuz bu noktadan deniz kenarına kadar olan mesafeyi, hep beraber görüyoruz. Bu dar sahada tarihte malum olan büyük kuvvet karaya çıktı. En aşağı iki, üç kilometre cephede yayıldı.(4) Bu vaziyette henüz üzerinde bulunduğumuz noktada büyük Türk evladı Kemal o geniş düşman cephesinin sol cenahında ufak bir kuvvetle göründü. Orada cephanesi kalmamış neferlere süngülerini kullandırarak işe başladı. Bu teşebbüs muvaffakiyetle ilk eserlerini gösterdi. 


Türk'ün büyük ve sevgili evladı Mustafa Kemal o gece çok uğraştıktan ve her hangi bir fatihin kolaylıkla karşı duramıyacağı felaket işaret eden vaziyetleri yendikten sonra karanlık bir gecenin sabahında kendisini bu noktada gördü, ve bu noktanın yüksek Türk taliini kurtaracak mevki olduğuna karar vererek burada kaldı. Bu nokta Mustafa Kemal'in çok faik düşman kuvvetlerini mağlup ederek geriye püskürttüğü ve nihayet onları bütün takviyelerine rağmen yerinde durdurduğu bir Kumandan yeridir.


Bir Türk Kumandanının Türk taliini yükseltmek için münasip gördüğü kumanda yeridir. Ben asker değilim, fakat bilirim ki bu yerden, bu Kemalyeri'nden garbın bütün ufuklarına karşı, garbın bütün denizlerinde en büyük zannolunan kuvvet ateşlerine karşı bu noktadan sadır olan Türk iradesi "bugünkü Türkiye'yi kurtarmış olan faaliyetlerin ilk yeri" olmuştur. Bu iytibarla burada bulunmaktan ve gördüğümüz bu yüksek hatırayı burada yad etmekten çok memnun ve bahtiyarım.


Bizim bu yerde kıymetli hatıraları yad ederek mütehassis olmamız ve bu yere ismini veren büyük Türk'ün bu memlekete ve Türklere yaptığı büyük eserleri hatırlıyarak minnettar olmamız gayet tabiidir. Şeref ve iftiharla görüyoruz ki, bu yerin karşısında en büyük kuvvet ve kudret göstermiş olan büyük devletler de bu Kemalyeri'ne ve bu yere ismi verilmiş olan büyük Türk'e hürmetle takdirle bakmaktadırlar. Ben bu noktada yalnız bütün hassasiyetimin ifadesi olarak tek bir cümle söylemekle iktifa edeceğim:


"Vatanın müdafaası için burada aziz kanlarını döken Türk çocuklarına ebedi minnetler." Bu büyük kahramanlar için henüz bir abide dikilmediğini görüyorum. Bundan fazla müteessir olmak istemem. Biliyoruz ki, bu aziz kahramanların kurdukları ve korudukları yıkılmaz Türk vatanı onların hatıralarını daima taziz ettirecek ifade ve manzarası cihanşümul, en yüksek bir abidedir.


Karşıda da bizimle harp etmiş insanların mezarlarını ve abidelerini görüyoruz. Orada yatanları da takdir ederiz. "Medeniyet tarihi yarın karşı karşıya yatanlardan hangisinin fedakarlığını daha haklı ve daha insani bulacak ve daha ziyade takdir edecektir. Tecavüz etmiş onların abidelerini mi, yoksa vatanını müdafaa eden kahramanların hâlâ el uzatılmamış mukaddes taş ve toprak halinde bırakılmış olan bu izleri, bu kahraman izlerini mi?


Kat'i hükmü medeni beşeriyetin insani takdirine emniyetle bırakabiliriz. Yalnız şunu tesbit etmek isterim ki biz Türkler mazinin her türlü manasız, mantıksız, girift eziyetlerini unutarak yeni bir hayat yarattığımıza kaniiz. Bu hayat, Türk'ün ilk ve medeni hayatının alemşümul manasının ihtiva eden bu kanaatimiz, fiiliyatımızla da sabit olmuştur. Karşımızda mezarlar bırakan milletler, bizim bu samimi ve çok yeni mahiyette noktai nazarlarımızı iyi telakki ederlerse bu karşılıklı mezarlar aramızda kin, husumet ve ölmez hisleri (5) yerine muhabbet, dostluk temin eder. Ben, mensup olduğum Türk içtimai heyetinin kurduğu Cumhuriyet hükumetinin mesul bir adamı olarak arzederim ki, Türk milleti bu karşılıklı abidelere hürmetle bakar ve iki tarafın ölülerini rahmetle yadederken dimağında ve vicdanında yaşıyan samimi temenni: "Bu ölü abidelerin bir daha rekzolunmaması" (dikilmemesi-C.Ö.) bilakis bunları kuranlar arasında insanlık münasebetlerinin, insanlık bağlarının yükselmesidir.









Görüldüğü üzere, Şükrü Kaya'nın 1931'de Çanakkale'de Mehmetçik Anıtı başında okuduğu ve 1953'te yayımlanan söyleşisinde metnini bizzat Atatürk'ün yazdığını açıkladığı söylevde, yıllar sonra Atatürk imzasıyla anıtlara kazınan ve işgalci Johnny (Anzaklar, vs.) ile yurdunu savunan Mehmetçiği bir tutan sözler yoktur.


Tersine, söylevde 1915'te Gelibolu'ya çıkan Anzaklar, vs. "düşman cephesi", "düşman kuvvetleri", "tecavüz etmiş olanlar" sözleriyle nitelenmiş; Mehmetçik "vatanını müdafaa eden kahramanlar" olarak tanımlanmış; ve dünyaya; "Medeniyet tarihi yarın karşı karşıya yatanlardan hangisinin fedakarlığını daha haklı ve daha insani bulacak ve daha ziyade takdir edecektir. 


Tecavüz etmiş onların (Johnny'lerin -C.Ö.) abidelerini mi, yoksa vatanını müdafaa eden kahramanların (Mehmetçiklerin -C.Ö.) hâlâ el uzatılmamış mukaddes taş ve toprak halinde bırakılmış olan bu kahraman izlerini mi?" sorusu yöneltilerek; saldırgan, işgalci Coniler ile yurdunu savunan Mehmetçiklerin bir tutulmadığını vurgulanmış; "bu ölü abidelerin bir daha rekzolunmaması" sözleriyle de "ölü" olarak tanımlanan ANZAKLAR vs. İÇİN, BİR DAHA ÇANAKKALE'YE ANIT DİKİLMEMESİ İSTENMİŞTİR.




Gerçek budur....

Cengiz Özakıncı









[NOT: Bu yazıda, duygularımı olabildiğince dışarıda bırakarak, yalnızca belge ve bilgi verip yorumu okuyucuya bırakmaya çalıştım. Ancak, duyarlı okuyucu, Atatürk'ün Anzaklarla ilgili Şükrü Kaya tarafından okunan söyleviyle, Atatürk'e ait denilerek anıtlara kazınan fakat Atatürk'e ait olmayan sözleri irdelediğinde; Atatürk'ü, işgalci coni ile yurdunu savunan mehmetçiği bir tutarmış gibi gösteren tahrifatları bulguladığım an, yüreğimde nasıl bir fırtına koptuğunu duyumsayabilir.]




Atatürk'ün Anzaklarla ilgili gerçek sözleri Çanakkale Deniz Zaferi'nin 100.yıldönümünde ilk kez tam metin olarak Bütün Dünya'da

Mart Sayısı 1.bölüm:
Nisan Sayısı 2.bölüm: 

Kaynakça:
1-Uluğ İğdemir, "Atatürk ve Anzaklar", Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1978, s.8.,14. 
2-Uluğ İğdemir, a.g.e., s. 10. 
3-Anıt fotoğrafında görülen yazıt şöyledir: "Those heroes that shed their blood and lost their lives… You are now lying in the soil of a friendly country. Therefore rest in peace. There is no difference between the Johnnies and the Mehmets to us where they lie side by side here in this country of ours… You, the mothers, who sent their sons from faraway countries wipe away your tears; your sons are now lying in our bosom and are in peace, after having lost their lives on this land they have become our sons as well." Ataturk, 1934 
4-Gazete dizgisinde görülen "yarıldı" sözcüğünün doğrusu "yayıldı" olacaktır. Karş. Cumhuriyet g. 26.08.1931. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan metinde, 
5-"ölmez mübareze hisleri" (Mübareze: Çekişme)












THE WORDS
“THERE IS NO DIFFERENCE BETWEEN THE MEHMETS AND THE JOHNNIES”
ENGRAVED ON THE 1915 GALLIPOLI MONUMENTS
DO NOT BELONG TO ATATÜRK.


English inscriptions with the signature “Atatürk 1934” on the monuments erected by the states in Australia, New Zealand, and Turkey is: (vi *) "Those heroes that shed their blood and lost their lives… You are now lying in the soil of a friendly country. Therefore rest in peace. There is no difference between the Johnnies and the Mehmets to us where they lie side by side here in this country of ours… You, the mothers, who sent their sons from far away countries wipe away your tears; your sons are now lying in our bosom and are in peace. After having lost their lives on this land they have become our sons as well. Ataturk, 1934."

However, in 1934 Atatürk did not give such a speech. The only statement that Atatürk sent to the Australians is this statement that we report at the beginning of this article, and that was published by The Star in Australia dated 25/04/1934: "The April 25, 1915 Gallipoli Landing and all the combat that took place on this Peninsula, has shown the world how sad the losses incurred by this struggle have been for their nations, alongside the heroism of those who shed their blood."

There is no other statement of Atatürk sent to the Australians in 1934, and this statement was not dedicated to the ANZAC (Australia and New Zealand Army Corps) soldiers that were landed on Gallipoli on April 25, 1915, but rather included our soldiers who during the Gallipoli Battles clashed with "ANZAC"s in Gallipoli. The words that appear with the signature “Atatürk 1934” in the English inscriptions on the monuments erected in Canberra (Australia), Wellington (New Zealand), and Arıburnu (Turkey), that adress only “The Johnnies" (ANZAC soldiers) and their mothers, and that include the expression “There is no difference between the Johnnies and the Mehmets”, which we have proven to belong to the Australian Alan J. Campbell, do not belong to Atatürk.

While there are so many of Atatürk’s writings, speeches, and statements published during his lifetime that contain his sayings related to his views on world peace, is there any need to explain Atatürk’s pacifism and humanity by putting his signature under others’ poetic words, instead of just using his own words? 


vi *) The English equivalent of the Turkish columns, which do not correspond exactly with the English inscription text, read: "Heroes that shed their blood on the soil of this country! Here you are in the soil of a friendly country. Rest in peace and quietude. You are side by side, bosom to bosom with the Mehmets. Mothers who sent their sons to war from faraway countries! Stop your tears. Your sons are in our bosom, they are in peace and they will rest in peace. After having lost their lives on this soil they have become our sons. Atatürk, 1934."

PART I. (Eng.)
PART II. (Eng.)






The Star newspaper, in its 25.04.1934 issue published the English translation of Atatürk’s French wire together with the French wire text, under the heading: “Turkey, Old Foe, Remembers. While Atatürk’s wire reads "how sad the losses incurred by this struggle have been for their nations", in the subheading of the news item, the newspaper changed this expression to “heartrending for our nations”. It also referred to Atatürk using the phrase "Kemal Pasha, Dictator of Turkey", and what is more, foisted into the English translation the phrase “will never be forgotten”, which is a phrase non-existent in the original wire text.

Cengiz Özakıncı, 
Bütün Dünya, March and April 2015




Yabancı Akademisyenler Atatürk Anıtlarına Kazınan "Johnnyler ve Mehmetçikler"i Tartışıyor...PDF

Yabancı Akademisyenler Atatürk Anıtlarına Kazınan "Johnnyler ve Mehmetçikler"i Tartışıyor.
Dergimizin Mart-Nisan 2015 sayılarında 1915 Çanakkale Savaşı Anıtlarına Kazınan "Conilerle Mehmetçikler Arasında Fark Yoktur" Sözleri Atatürk'e Ait Değil başlığıyla yayımlanan iki makalemiz; Avustralya'nın önde gelen tarihçisi Prof. Dr. Peter Stanley'in Başkanı olduğu Dürüst Tarih Derneği' nin (Honest History Association) ilgisini çekti.

Prof. Dr. A. Pym "bir tartışma açmak istiyorum" (I want to broach a discussion) sözleriyle başlattığı Johnnies and Mehmets başlıklı bu makalesini, salt Özakıncı'nın Argümanı'nı irdeleyip çürütmeye özgülemiş olduğundan, onun tartışma açma çağrısına katılıp, makalesini yanıtlamak, herkesten önce bana düşüyor; ancak makalesinde öyle çok maddi yanlış var ki, bunları tek tek gösterip düzeltmeye dergimizin sayfa sayısı yetmeyeceği için; kapsamlı yanıtımızı -Türkçe ve İngilizce olarak- internet sitemizde yayınlayacağız.

Cengiz Özakıncı



* the Guardian’da yayınlanan Paul Daley imzalı makalenin tam metni için link:

* the Guardian’da yayınlanan Paul Daley imzalı makalenin Türkçe tam metin çevirisi için link:

* Avusturalya’nın önde gelen tarihçi ve yazarlarının üye oldukları bir araştırma grubu olan Honest History’de, Özakıncı’nın araştırmasına ayrılan sayfa için link:






_____________________








Ayrıca "Önce Özür, Sonra Ayin" ile :
“Bu heykel, parçalanmış bir top arabasına yaslanan ve bir ayağı Türk bayrağının üstündeki örnek bir Avustralyalı askeri temsil etmektedir.” (Anzak askerinin ayağının altındaki kurukafa biçimiyle ne temsil edildiği belirtilmemiştir!) Mete Akyol , Bütün Dünya, Nisan 2015 - PDF








EK:


 "Kurmaca "Mustafa Kemal-Birdwood" görüşmesi, 1983'te Türk Tarih Kurumu'nca yayımlanan U. Kocatürk'ün 

"Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi" kitabında "gerçek olgu" gibi gösterildikten sonra; 
süreç içinde başka kitaplara aktarılarak yayılacaktı."
Cengiz Özakıncı








____________









Conkbayırı'nın Büyük Kahramanı


Tarihimizin en büyük ve en şanlı zaferlerinden biri olan Çanakkale Savaşında Seddülbahir ve Conkbayırı'nın büyük kahramanlarından biri de Denizli'nin Çivril kazasının Madenler Köyü'nden Kadir oğlu Mehmet Çavuş idi.


Bu kahraman Anadolu çocuğu, İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar ve karşı tarafa fırlatırdı. türk siperlerine düşen pek çok bombayı gerisin geriye düşman mevzilerine geri atmış, arkadaşlarının hayatını kurtardığı gibi, sayısı belirsiz düşman askerini de saf dışı etmişti.


İngilizler bunu anlamış olacaklar ki, bombaları bir kaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş'un iadesini önlemeye çalışmışlardı.


İşte böyle bir bomba, Mehmet Çavuş'un elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Yaralı olarak hastaneye kaldırılan Mehmet Çavuş gözlerini açtığında sağ kolu yoktu.


Ne var ki o, Bombacı Mehmet Çavuş olarak cephede nam salmıştı. Bu yiğit asker, tabur kumandanına hastaneden yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu:


"Sağ kolumu kaybettim, zararı yok. Sol kolum var. Onunla da pekala iş görebilirim. Beni üzen ve yeniden birliğime katılarak, düşmanla çarpışmama engel olan şey, yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden çıkıp, harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz. Affediniz komutanım."