Translate

2 Eylül 2014 Salı

ERMENİ "SOYKIRIMININ !" İÇ YÜZÜ






"... Nasıl haşhaş uyuşturucu bağımlılığın ham maddesi ise, 
tarih de köktenci tavırların, etnik milliyetçiliğin ve 
ideolojilerin ham maddesi ... 
Eğer amaca uygun bir geçmiş yoksa, 
bu her zaman için yeniden icat edilebilir. 
Mazi meşrulaştırılır ve övünecek fazla bir şeyi olmayan 
şimdiki zamana şerefli bir arka plan sunar ... "

Marksist bir tarih felsefecisi olan Eric Hobsbawm'ın sözleri bunlar.



1930'lara kadar Pakistan diye bir sözcük yoktu. Ama profesyonel tarihçiler, İslamabad yönetimine "daha haşmetli bir geçmiş" sunabilmek için Pakistan'ın "Beş Bin Yıllık Tarihi" diye kitap yazabildiler.


Keza M.Ö.4. yüzyılda bir Yunan devletinin olmadığı, hatta Yunanistan coğrafyasını kaplayan ortak bir siyasi yapı da bulunmadığı, dolayısıyla Makedonya İmparatorluğu'nun Yunan karakterinden ve üzerinde Yunan hakimiyetinden söz edilemeyeceği Atina'da taraftar bulmadı ve Yunan siyasetçilerin Makedonya devletinden ismini kullanma hakkını dahi esirgemelerine üniversite destek verdi 

(Tarihsel olarak Yunanlıların Makedonyalıları tıpkı bizim Moğollara bakışımız gibi barbarlar olarak gördüğü açık ... Atina'nın tavrı Anadolu'yu işgal eden Moğollar'ı gözardı edip Avrupa'ya yürüyen Atilla'yı sahiplenmenin bizim ruhumuzu okşamasına benzer bir durum).


Kitap bombardımanına uğrayan Kürtler'e gidip de Med İmparatorluğu'yla ne alakalarının bulunduğunu sorarsak; ya da Berlin'e sığınmış göçmen Rus bilim adamlanna sipariş edilen araştırma sonucu Kürtler'in Totonik kavim ilan edilmesinin ardından Almanya'nın bölgeye akmasını manidar bulup bulmadıklarını ...






Ernest Renan da boşuna 
"Tarihi çarpıtmak ulus olmanın ilk şartıdır" .... 
dememiş .






Ermeni Meselesine gelince; 

Ermeni propagandası gerçekleri "Andronyan Belgeleri" türünden hayal mahsulü belgelerle gizlemeye çalışmakta, Ermeniler'in katliama maruz kaldıkları iddiası ile zihinlerde istifham bulutları oluşturmaktadır. 

Gerçekte bütün çabaları Ermeni çetelerince hunharca icra edilen "Türklerin uğradıkları katliamı" unutturmak içindir. 

Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Ermenilerce katledilen Müslümanlara ait toplu mezarlar dünya kamuoyunun gözleri önüne serilmektedir. Daha bilinmeyen niceleri de bulunmayı, soykırım müzelerinde sergilenmeyi beklemektedir.


Karanlık günler ne kadar unutturulmak istense yine de zihinlerden silinmemektedir. 

Asıl suçlu Ermeni toplumunu kışkırtan ve aldatan emperyalist devletlerdir. 

Günümüzde savaşların cephede değil, cephe gerisinde yürütüldüğü bir gerçektir. Ruslar'ın Doğu Anadolu'da açtıkları cephe de böyle bir cephe idi.


Rusya İmparatorluğu' nun 1877-1878 Rus-Türk savaşında 
Osmanlıların tam bir yenilgiye uğratılmış bulunmasıyla kanıtlanan gücü Ermeni ayrılmacılığını besleyen bir etkendi. 

Rusların eninde sonunda Türkleri yenip tüm doğuyu (Anadolu'nun doğusunu) zaptedeceği bekleniyordu. Doğuda bir Hıristiyan yönetiminin kurulmasından sonra bağımsız bir Ermenistan'ın kurulması sorununun çözümleneceğine inanılıyordu.

Ermeniler arasında, özellikle de genç kuşak, kentliler ve Ermeni papazları arasında ulusçu duygular belirgin biçimde gelişmeye başlamıştı. Bu duygular çoğu kez şaşılacak kadar açık biçimde ifade ediliyordu.

İstanbul Ermeni Patriği'nin kendisi, apaçık, "Ermenistan"ın Osmanlı İmparatorluğu' ndan ayrılmasını desteklemekteydi.

Tarih kitaplarının çoğunda, sadece Osmanlı'nın Ermeniler'i zorunlu göçe çıkarmasının sözü edilir. Tarihsel gelişmeler, geçmişinden soyutlanarak ele alınınca, Osmanlıların Ermenileri zorunlu göçe çıkartma kararı (elbette ki) akla aykırı, sadece bir azınlık toplumuna karşı duyulan nefretten kaynaklanmış bir karar gibi görünür. 

Aslında, Balkanlarda ve Kafkasyada olanların tarihçesinden, Osmanlılar, Doğu Anadolu'da (bir azınlığın çıkaracağı) ulusçu ayaklanmadan ve Rus istilasından neler beklemek gerektiğini öğrenmişlerdi. Bulgaristan'da, Yunanistan'da ve Makedonya'da, aynı süreçler Türklerin kıyımdan geçirilmesiyle sonuçlanmıştı. 

Osmanlılar, Anadoluda farklı bir hal gerçekleşmesini bekleyebilirler miydi?

100 yıldan beri Ruslar, Müslümanları yurtlarından zorla uzaklaştırarak, yayılmış durmuşlardı. 

Kırım Tatarlarını ve Çerkesleri göçe zorlamışlardı. 

Güney Kafkasyada, Türkleri uzaklaştırıp ülkeye Ermenileri yerleştirmişlerdi. 

1915'te Ruslar bir kez daha ileriye doğru yayılmaya girişmişlerdi. Ermeni ayaklanmacı toplulukları daha o zamandan baş kaldırma hareketini bütün Doğu Anadolu kapsamında başlatmışlardı,  Müslüman köylüleri kıyımdan geçirmeye koyulmuşlardı ve hatta Van kentini ele geçirmişlerdi. 

Doğunun Müslümanları , bir Rus istilası durumunda, başlarına ne gelmesini bekleyebilirlerdi? 

Bulgaristan ve Makedonya Türklerinin başına gelenlerin
aynısını tabii ki.

Osmanlı hükümeti, Osmanlı tarihinin öğrettiği dersleri bilmezlikten gelemezdi. Tarihsel gelişmeler bütünü içinde, Osmanlı Ermenilerinin zorla göçe çıkartılması, akla uygundu. 

Bunu söylemek, zorla sürgüne çıkartmaları ahlaksal açıdan da uygun görmek anlamına gelmez; Birinci Dünya Savaşı dönemindeki bütün yanların eylemleri öylesine insanlık dışı özellikler gösterir ki, bunlardan hiçbiri, ilk taşı atacak durumda değildir. 

Ne var ki, Türklerin ve diğer Müslümanların uğradığı zorla göç ettirilmelerin ve ölüm telefatının tarihçesini incelerseniz, tarihsel süreç içinde bir bölüm olarak Ermenilerin zorla göç ettirilmesinin açıklamasını bulabilirsiniz.


Peki, zorunlu sevk ve iskanın başka ülkelerde örnekleri yok mu?


Zorunlu göç uygulamasına bazı büyük devletlerin de başvurduğunu gösteren pek çok örnek vardır ve bazı devletler savaş koşullarının dayatması karşısında vatandaşlarının bir kısmını zorunlu göçe tabi tutmuşlardır. 

Bazı örneklere bir göz atalım:

Ermenilerin 301 yılından itibaren Hıristiyanlığı kabul etmeleri üzerine onların Zerdüştiliği muhafazası için Sasaniler, Hıristiyanlığı benimsemeleri için de Romalılar büyük baskılar yapmışlar ve II. Şapur birçok şehri yakıp yıktıktan sonra 70.000 civarındaki Ermeniyi Partiyaya sürmüştür.

V. asrın son çeyreğinde İran'ın bölgedeki Ermeniler üzerinde yoğunlaştırdığı dini savaşlar sonunda da bölge, Ermenilerden tamamen temizlenmek maksadıyla feodal aile reisIeri uzaklaştırılmış, yerlerine Bizanslı memurlar yerleştirilmiş ve Ermeniler Trakya'ya sürürerek yerlerine başkaları getirilmiştir.

VI. yüzyılın sonlarından VII. yüzyıl başlarına kadar Bizans İmparatoru Maurice bu sürgün faaliyetini devam ettirmiştir. 639-640'larda Sasani İmparatorluğunu yenerek Nahçıvan'a kadar ilerleyen Araplar, 642'de Dwin'i ele geçirmiş ve 35.000 kadar Ermeni 'yi sürmüşlerdir.

VIII. yüzyıl başlarından itibaren Araplar hakim olmakla ve bölge Arap valiler tarafından idare edilmekle birlikte, Bizansla olan kavgalar sona ermemiştir.

Bizans İmparatoru II. Basileios, İmparatorluğun Müslüman devletlerle yapmakta olduğu mücadelelerin önemli bir cephesini oluşturan, Doğu Anadolu bölgesinde vasal Ermeni krallıklarının isyankar hareket ve davranışlarını hoş karşılamamakta idi. 

Bu nedenle, Basileios söz konusu Ermeni memleketlerinin yönetimini doğrudan doğruya Bizans'a bağlamak amacıyla kuvvetli ve kalabalık bir ordu ile harekete geçerek, Doğu Anadoluya gelip Van'ı ilhak ettiğini ilan ettikten sonra bu bölgede oturan 40.000 Ermeni'yi, Bizans'ın geleneksel siyaseti uyarınca göçe zorlamıştır.

Moğol istilası sırasında birçok Ermeni Kazan, Astrahan taraflarına götürülürken, Hulagü Han da bir kısmını Halep, Humus, Hama ve Şam seferlerine iştirak ettirmek üzere 1250 yılında Suriye'ye götürmüştür.



Osmanlı Devleti medeniyetin doruğuna çıkarken Avrupa'da veya Avrupalının gittiği yerlerde XV.-XVI. yüzyıllarda din, mezhep kavgalarıyla veya katliamlarıyla meşgul olunmuş; Haçlılar Filistin' de Müslüman esirleri kılıçtan geçirirken, İspanya' da engizisyonun dehşetli ve Müslüman Arapların soykırımı devam ederken, Fransa' da Kralın emriyle Protestanlar katledilirken, İspanya ve İtalya' daki Museviler, Avrupalının zulüm ve vahşetinden tam bir dinler hürriyetinin yaşandığı Osmanlı Devletine sığınmışlar ve İstanbul, Selanik ve Tiberya gölü çevresine yerleştirilmişlerdir (1492).

1746'da çıkan Osmanlı-İran Savaşları sırasında İranlılar, ordunun önünü boşaltmak amacıyla 24.000 Ermeni'yi İran'a sürmüş ve bunların bir kısmı yolda helak olmuştur. Savaş devam ederken bir kısım Ermeni de Kırım, Lehistan ve Hazar Denizi' nin kuzeyine göç etmiştir. 1778'de Kırımda bulunan 75.000 civarındaki Ermeni ailesi Steplere sürülmüş ve bunların birçoğu soğuktan helak olmuştur.

Osmanlı Devletinin i. Dünya Savaşı sırasında 1.500.000 ! Ermeni'yi katlettiğini, 1.000.000'unu ! zorla Müslüman ettiğini ileri süren Ermeniler ve Batılı destekçileri, 1.000.000'dan fazla Müslüman'ın Doğu Anadoluda ve Kafkaslar'da katledildiğini ve bir o kadarının da yerlerinden, yurtlarından edilerek sürüldüğünü gözardı etmişlerdir. 

Bu sonunculardan İngilizler, Sudan'ı işgal ettiklerinde burada
eli silah tutan herkesin kökünü kazımaktan, 1849-1851 yıllarında İrlanda'dan gıda maddelerini dışarı çıkararak 400.000 insanı açlıktan öldürmekten ve 1841-1911 yılları arasında aynı İrlanda'nın nüfusunu 8.196.597'den 4.381.951'e düşürerek sadece 1846-1848 yılları arasında 3.000.000 İrlandalı'yı açlıktan ölüme terk etmekten ve 100 yıl süren Hıristiyan işgalinde yüzbinlerce Hintliyi katletmekten kendilerini alamamışlardır.


Yine Ermenilerin koruyuculuğunu yapan Fransa da Kuzey Afrika'daki Tunus ve Cezayir'in istiklal mücadeleleri sırasında 1.000.000'dan fazla Müslümanı öldürmekten geri durmamıştır. 

Aynı şekilde Ermenileri destekleyen, kışkırtan ve öne süren Ruslar ise 1878'de ve II. Dünya Savaşı'nda yüzbinlerce Kırımlı Türkü Sibirya'ya sürmüş, 1.Dünya Savaşı sırasında yüzbinlerce Kafkas Müslümanını güneye sürmüş ve ihtilal sonrasında da 3.000.000 insanı sürmüş ve rejime kurban etmiştir.

Diğer bir örnek; Radikal Sosyalist Fransız Hükümeti Almanca konuşan ve Fransa'nın Almanya sınırında yaşayan Alsazlar'ı (Alsace) 1939-1940 kışında Majino hattının doğusundan alarak Fransa'nın güneybatısına, özellikle de Dordognea'ya nakletmişti. 


Aynı şekilde Amerikan hükümeti de Japonya'nın gerçekleştirdiği Pearı Harbour baskınından sonra Japon asıllı Amerikan vatandaşlarını Pasifik bölgelerinden Missisipi vadisine göç ettirmiş ve İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar buradaki toplama kamplarında barındırmıştı.



Her biri yüzlerce sayfalık araştırmayı gerektiren bu vahşetler dururken hayali "Ermeni Soykırımı"ndan söz eden ve 1.Dünya Savaşında öldürülen 1.000.000 ( Balkanlardan -Filistine- Kırımdan- Anadoluya kadar toplam 5 milyon Türk ölmüştür) civarındaki Müslümanı görmemezlikten gelenlerin bu tutumlarını Türkiye üzerindeki emperyalist emelleriyle açıklamak yerinde bir sonuç olacaktır.


Lozan Konferansı bünyesinde toplanan tali komisyona Osmanlı İmparatorluğu'nun eski Hariciye Nazırı Gabriel Norandukyan'ın Ermeniler lehine sunduğu rapora göre Tehcir sırasında Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeniler'den ;


345 bin'i Kafkasya'ya, 
140 bin'i Suriye'ye, 
120 bin'i Yunanistan'a ve Ege Adalanna, 
40 bin'i Bulgaristan'a ve 
50 bin'i de İran'a 
olmak üzere toplam 695 bin'i Anadolu'dan göç etmişti.



Bir başka Ermeni, Richard Hovannisyan ise Suriye dışındaki Arap ülkelerinden ;


Lübnan' a 50 bin, 
Ürdün' e 10 bin, 
Mısır' a 40 bin, 
Irak'a 25 bin, 
Fransa ve Amerika'ya da 35 bin 
Ermeni'nin göç ettiğini belirtiyor.


Bu durumda tehcir uygulaması sırasında toplam 855 bin Ermeni'nin göçe tabi olduğu anlaşılıyor. 

Bu 855 bin, sayısı 1 milyon 250 bin olan 1914'teki toplam Ermeni nüfusundan çıkarıldığında, geriye yaklaşık 366 bin kişi kalıyor. 


Göçe tabi tutulmayan nüfusun ise ;
82 bin 880'inin İstanbul, 
60 bin 119'unun Bursa'da, 
4 bin 548'inin Kütahya Sancağında ve 
20 bin 237'sinin de Aydın vilayetinde bulunmak üzere 
167 bin dolayında tahmin ediliyor. 


Göçe tabi tutulmayanların sayısı 366 bin'den çıkartıldığında, geriye kayıp gözüken 200 bin kişi kalıyor. 


Bu sayı da Ermeni lobisinin 1,5 milyon Ermeni'nin öldüğü iddiasının ne kadar abartılı olduğunu gösteriyor.


Konuya Osmanlı Devleti'nin 1915-1918 yıllarını kapsayan dönemde cephelerde ve cephe gerisindeki ayıpları açısından bakıldığında ise karşımıza şu tablo çıkıyor: 



400 bin yaralı, 
240 bin hastalık nedeniyle ölüm, 
35 bin yeterli bakım sağlanamadığından ölen ve yaralı, 
50 bin savaş alanında şehit.



Bugün, tarafsız ve yüzyıllık önyargılar ile zihni bulanmamış her kişi bilmektedir ki, 1.Dünya Savaşı'nın cereyan ettiği yerlerdeki Ermeniler (sözde kurbanlar), Müslümanların cellatları olmuşlardı. 

Rus komutanlarının emri altında hareket eden bu gönüllü Ermeni çetelerince gerçek kırımlar yapılmış, eskiden mamur olan şehirler ve köyler bu eşkiya çetelerinin saldırılar sonunda harabeye dönmüş ve Müslüman halkın yokedilmesi planı da acımasızca sürdürülmüştür. 

Bu cinayetler her gün sadece istila edilmiş Türk vilayetlerinde işlenmemiş, yakıp-yıkma rüzgarlan bu güne kadar Müslümanlar'ın meskun bulundukları Rus eyaletlerinde de (Kafkasya, Azerbaycan-) esmiştir. 

Zalim düşmanın baskısı altında ezilen Doğu Anadolu'dan başka, son olaylara kadar Müslümanların nispeten rahat bir şekilde yaşadıkları bütün Batum bölgesi, Artvin, Acara, Hezor, Maradit, Maçakhel ve civarları, Rus resmi yetkililerinin kayıtsız bakışları altında Ermeniler tarafından işlenen tüyler ürpetici ve tasavvur edilemeyen cinayetlere sahne olmuştur.


Göründüğü gibi olaylar gözardı edilmiş, Türk Milletine mal edilmek suretiyle perdelenmek, gizlenmek istenmiştir.


Nitekim, 1. Dünya Savaşı'nı müteakip, İtilaf Devletleri İstanbul'u işgal ettikleri dönemde de "Ermeni Katliamı" iddiasını ispat edememişler, son bir ümitle sarıldıkları Amerikan arşivleri de bu konuda onlara bir şey verememiş, böylece hukuki açıdan "Ermeni Katliamı" iddiası daha o tarihlerde (1920) çökmüştü.

Bu konuya ilişkin bazı örneklere bir göz atalım:

ABD'nin Türkiye'deki ilk Büyükelçisi Amiral Mark Lambert Bristol 'ün 1921 yılında Amerikan Dışişleri Bakanlığı 'na Ermenilerle ilgili yazdığı itiraflarla dolu tarihi bir mektubu ... 

Kongre kütüphanesi arşivlerinde bulunan ve 28 Mart 1921 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı James Barton'a yazılan tarihi mektupta Büyükelçi Bristol, katledildiği öne sürülen Ermeniler'in gerçekte Kürtler ve Türkler'i katlettiğinden bahsediyor. 

1919'dan sonra 1927 yılına kadar Türkiye'de kalan Bristol , Türk Cumhuriyeti tarihine en yakın tanıklık eden kişilerden biri olarak kabul ediliyor. 

1921 yılında Burton'a yazdığı mektupta (veya raporda) Bristol, Ermeniler'in soykırım iddiaları ile ilgili raporların tamamen yanlış olduğunu Ermeni kırımı hakkında Avrupa basınında görülen son hikayelerin yanıltma amacına yöneldiğini ve İtilaf Devletleri 'nin bencil planlarının desteklenmesini sağlamak için yapılan propagandalar olduğunu belirtmekte idi.


Diğer bir örnek; 13 Temmuz 2000 tarihinde İngiliz Bakan Barones Asthal, Lordlar Kamarası'nda bir soruya cevaben, "Osmanlı yönetiminin Ermenileri yok etmek amacıyla bir karar aldığını gösteren kesin bir kanıt yokken, İngiliz hükümetleri (çoğul) 1915-1916 olaylarını soykırım olarak tanımamaktadır" , demişti.


Göründüğü gibi bu tür örnekler "Ermeni Soykırımı"nın Türk Milletine fatura edilmesi gayretlerinin boş olduğunu göstermektedir.


Doğru, katliam oldu, ama hangi milletin katliama uğradıkları tarih kitaplarında yazılı. 

On binlerce Ermeni'nin, on binlerce Türk'ün öldürüldüğünü biliyoruz. 

Ama malum meseledir ki, Ermeniler Türkler'e karşı taarruza başladıkları için karşı taraftan nasiplerini aldılar. Türkiye'nin doğu illerinde Ermeni milislerince öldürülen on binlerce Müslüman'ın toplu mezarı ortadadır.


Azerbaycan Devlet Arşivi'nde de çok sayıda Rusça belge, Ermeni milislerinin Azeri Türklerine de nasıl katliam yaptığını kanıtlamaktadır .



Komünist rejimi döneminde Ermenilerin Bakü'de 30 bin Türk'ü öldürdükleri bir gerçek. Ermenistan'ın Azerbaycan'ı işgali nedeniyle yaklaşık 1 milyon Azeri Türk'ü de 1992 yıllarından beri evsiz, barksız çadırlarda ve diğer yerlerde yaşamakta. 

1992 yılında Hocalı Kasabası'nda yaşayan 10 bin Azeri Türk'ü Ermeni saldırganlar tarafından katledildi. Ama yakın tarihteki bu soykınm ve işgali görmezden gelerek 100 yıl öncesinin hesabını soruyorlar. 

Açıkçası Ermenistan'ın maraza peşinde olduğu bir gerçek.

Ermenistan'ın kaynaklarını savaşa ayırması nedeniyle aç kalan 1,5 milyon Ermeni'nin ülkeyi terk ettiği bilinmektedir.


Diyeceğim, bu olay emperyalist ülkelerin geri kalmış ülkelere uyguladıkları güncel politik varyasyonlardan yalnızca biridir. Kedifare oyunu kesintisiz sürmekte; değişen, salt dekor ve üsluplar olmaktadır.

Emperyalist politikalar örneğin, geride bıraktığımız yüzyıla göre daha rafine uygulanmaktadır. Kaba politikalar, yerini "demokratik" söylemli ince politikalara bırakmıştır.

"Soykırım tasarısı", Ermenistan yönetimince de politik bir araç olarak kullanılmaktadır. Geleneksel iktidar manevradır: "İçte sorunlar ağırlaştığında kamuoyunun dikkati" dışa çekilmeye çalışılır.

Bir ülkede işler iyi gitmiyorsa, ekonomi rayından çıkmışsa, yoksullaşma ve işsizlik artmışsa, bilmeliyiz ki, hükümetin bir "dış" düşman yaratmasının eli kulağındadır. Ermenistan yönetimi de 1915'i tam da bu anlamda kullanmakta, halkını yeni bir ruhla ülke kalkınmasına seferber etmesi gerekirken elinin altındaki kolay, ama halkına bir yararı olmayan argumanı kullanarak, yoksulluğu, işsizliği ve bitmişliği perdelemeye çalışıyor. Bir yandan Türkiye'den kapıları açmasını, kendisiyle diplomatik temas kurmasını talep ediyor, öte yandan ABD'deki lobiyi seferber ediyor.

Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal edeceğine Hazar Projesi'ne katılsa, İpekyolu Projesi içinde yer alacak adımları atsa, bölgesel ticaretten pay almak için dostluklar kursa halkı için çok daha olumlu olur.

Günümüzde de genç Ermeni nesli kin içinde, kan davası gütmek üzere yetiştirilmek istenmektedir. 

Batı'nın özgür ortamında bu olumsuz çabalar daha kolay sonuç verebilmektedir.

Bizlere düşen görev, gerçekleri doğruluk terazisinde tartarak en doğruyu bulmaktır.




EMİN ŞIKALİYEV  (EMİN ARİFOĞLU ŞIHALİYEV)
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, 2003


ERMENİ "SOYKIRIMININ" İÇ YÜZÜ MAKALESİNİ





KİTABI DA MEVCUT :
Türkiye ve Azerbaycan Açısından Ermeni Sorunu 
Tarih, Gerçekler ve Olaylar
ERMENİ SORUNU - 
EMİN ARİF ŞIHALİYEV
TÜRKMEN KİTAPEVİ, 2002














GERÇEKLER






LİNK   /  LİNK  /  LİNK  /  LİNK  









***